BEYOĞLU’nun arka sokaklarında epey dolaştıktan sonra kapısında ‘Makine Mühendisleri Odası’ yazan binayı buldum.
Bugün, Başbakan Erdoğan ile buluşacak olan ve kendilerinden medyada kısaca ‘bir grup aydın’ diye söz edilen isimlerin, ‘kritik görüşme’ öncesi bir araya gelmek için seçtikleri adresti burası...
11 kişilik heyete sonradan dahil olmanın çekingenliğiyle binaya girdim.
Ve toplantının yapılacağı odayı buldum...
Manzara şuydu:
Uzun, ince bir toplantı masasının ancak sığdığı mütevazı bir odada toplanmış isimler, ‘Başbakan’a hangi mesajları vermeliyiz?’ konusunda hararetli bir tartışmaya başlamışlardı...
‘Heyet sözcüsü’Gencay Gürsoy ve yazar Adalet Ağaoğlu ilk dikkatimi çeken isimler oldu...
Hemen yerimi aldım...
Yapılan tartışmaları ve değerlendirmeleri ilgiyle dinledim...
Toplantının sonunda not defterime dört önemli noktayı not etmiştim.
***
İşte o dört nokta:
BİR: Masanın etrafında toplanan isimler, ‘Kürt sorunu’ konusunda aynı şeyleri düşünmüyorlardı. Özellikle ayrıntılara girildikçe görüşleri, yaklaşımları ve hatta terminolojileri bile farklılaşıyordu. Ancak... Ülkenin ihtiyaç duyduğu barış ortamının sağlanabilmesi için farklı yaklaşımlar bir tarafa bırakıldı ve Başbakan Erdoğan’a verilecek ‘mesaj’ konusunda bir uzlaşma sağlanabildi. Samimi bir şekilde barış ortamının sağlanması gerektiğine inanan isimler, artan şiddetin son bulmasını sağlayacak bir kucaklaşma ortamının sağlanması temennisini dile getirmeye karar verdiler.
İKİ: Başbakan ile buluşacak isimler, iyi niyetli girişimlerinin bazı kesimler tarafından sabote edilmesinden kaygı duyuyorlar. Bu nedenle ‘tartışmalı konular’ı gündeme getirerek istismara kapı aralamak yerine, barış ortamına katkı sağlayacak sorumlu bir yaklaşımı esas aldılar.
ÜÇ: Bazı çevreler tarafından dile getirilen ‘PKK ile hükümet arasında arabuluculuk yapacaklar’ suçlaması, toplantıya katılanların en fazla rahatsızlık duydukları konuydu. Özellikle MHP ve CHP yetkililerinin yaptıkları açıklamalara tepki vardı.
DÖRT: Toplantıya katılanlardan biri, ‘Ben aydın filan değilim. Benim için aydın denmesin’ diyerek, girişimi sürdürenler için uygun görülen ‘aydın’ sıfatına itiraz edince, diğer üyeler de buna destek verdiler. Bu konuda tam bir görüş birliği vardı. Yani ‘aydınlar’, kendilerine ‘aydın’ denmesini istemiyorlar.
‘Beyaz İslamcı gazeteci’ mi?
ALİ Atıf Bir,‘Beyaz İslamcı gazeteciler’ diye bir tabir ortaya atmış...
Adımı yazmaktan imtina etmesine karşın verdiği donelerden ‘Beyaz İslamcı gazeteci’ kategorisine beni de soktuğunu anladım.
Bir’e, şair İsmet Özel’in şu iki minik dizesini anımsatmak isterim:
‘Fırlamayım / Bıktım tanımlanmaktan’
Ayrıca yine Ali Atıf Bir’e, zamanında çokça dile getirdiği bir tezinden de söz etmek isterim.
Benim merkez medyaya geçişimle ilgili olarak şöyle demişti:
‘Ahmet Hakan belirli nedenlerle merkez medyaya iliştirilmiştir.
Merak ediyorum:
Acaba hálá aynı fikirde mi? Eğer aynı fikirdeyse şu ‘belirli nedenler’ meselesine bir açıklık getirmesi gerekmez mi?
Yani demem o ki, önce bu mesele halledilmeli, sonra ‘Beyaz İslamcı gazeteci’ meselesine bakarız...
Şapkadan tavşan çıkarma
HINCAL Uluç üstadımız şöyle buyurmuş:
‘Hakarette Avrupa Birliği’nin belirlediği bir unsur var: ‘Kasıt’. (...) Mine’nin öyle bir kastı yok. O, utanç verici bir manzarayı, fena halde eleştiriyor. Amacı o insanları küçültmek değil, o manzarayı ortadan kaldırmak. O zaman ‘Hakaret’in ana unsuru ortada yok. O zaman hakaret yok.’
Nasıl buldunuz?
Sizde de ‘Ne sihirdir, ne keramet, el çabukluğu marifet’ hissi uyandı mı?
Hakarette kasıt aranırmış, ortada kasıt yokmuş, o halde hakaret de yokmuş...
Aslında bu ‘sihirli’ formülden yola çıkarak biz de ‘sevgili’Hıncal Uluç’un değişmesini istediğimiz yönlerini fena halde eleştirebiliriz.
Hatta fiziki görünüşünden, kol-bacak uzunluğundan, kıl oranından filan bile bahsedebiliriz.
‘Hakaret var’ diye bağıracak olursa cevabımız hazır:
‘Ama amacımız sizi küçültmek değil ki Sayın Uluç. Sadece değişmenizi istiyoruz.’
Buna karşı Uluç’un söyleyecek bir şeyi olamaz. Çünkü ortada ‘Hakaret’in ana unsuru olan ‘kasıt’ yok ve amacımız Uluç’u değiştirmek... Neyse...
İlahi Hıncal Uluç! Beni güldürdünüz, yaratan da sizi güldürsün...