Paylaş
Söylendiğine göre...
Bu bir hasta ziyaretiymiş.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, özgür bir kişidir.
Tabii ki istediği zaman, istediği kişiyi ziyaret edebilir.
Karışmayız, etmeyiz.
Ne haddimize!
Ama... Fakat... Lakin... Yalnız...
Onun istediği kişiyi ziyaret etme özgürlüğü varsa...
Bizim de kendisine şöyle bir soruyu sorma özgürlüğümüz vardır:
Sayın Diyanet İşleri Başkanımız!
Hastalandığı için evinde ziyaret ettiğiniz ve kendisine ödüller takdim ettiğiniz Kadir Mısıroğlu adlı zat, “10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe kenefe gidin!” diye bir beyanda bulunmuştur.
Her şeyi ama her şeyi bir tarafa bırakıp...
Sadece İslam ahlakı, sadece İslam terbiyesi, sadece İslam medeniyeti, sadece İslam tasavvuru, sadece İslam hoşgörüsü ve sadece nebevi tebliğ açısından...
“10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe kenefe gidin!” sözünü bize bir yorumlar mısınız lütfen.
Yapacağınız yorumu merakla bekler, iki cihan saadeti dilerim.
OLİVER STONE BOMBASI: ERDOĞAN’IN FİLMİNİ ÇEKECEK
BOMBA haberi veriyorum.
İlk bilen siz olun.
Bu zamana kadar...
Yaser Arafat’ın... (Persona Non Grata)
Fidel Castro’nun... (Commandante)
Vladimir Putin’in... (The Putin Interviews)
Belgesellerini çeken ünlü yönetmen Oliver Stone...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmek için bugün yarın Türkiye’ye geliyormuş.
Oliver Stone büyük yönetmenlerdendir.
Müfreze, JFK, Salvador, Borsa, Katil Doğanlar, Doğum Günü 4 Temmuz gibi başyapıtlara imza atmıştır. Çok sevdiğim ve yılda bir kez mutlaka izlediğim Yaralı Yüz’ün senaryosu ona aittir.
Aykırıdır Oliver Stone...
Kurulu düzene zıttır. Fidel Castro’nun kafa dengi, Arafat’ın dostudur. Bush’la maytap geçmeye bayılır. Boş vakitlerinde Nixon’ı didikler. Rahmetli Başkan Kennedy’nin kanını yerde komamaya ant içmiş gibidir. Gerçi Gece Yarısı Ekspresi adlı Türkiye’nin başına bela olan filme de katkısı olmuştur ama bu kadar kusurcuk kadı kızında da olur deyip geçelim.
Peki Oliver Stone, bir Tayyip Erdoğan filmi yapacak mı? Bu maksatla mı geliyor Türkiye’ye...
Duyduğuma göre evet!
Peki nasıl bir Tayyip Erdoğan filmi yapacak? Kurmaca bir film mi? Yoksa Putin’le ya da Castro ile yaptığı gibi belgesel röportaj mı?
Bunun detayları henüz bilmiyorum. Öğrendikçe yazarım, irtibatta kalalım.
TAMAM SELMAN, BEN KÖTÜ BİRİYİM
“ALLAHU ekber demek Allah birdir demektir” diyerek vahim bir yanlışa imza atan, üstelik bu yanlışı “Ezanın manasını herkes çok iyi bilir” dedikten sonra yapan akademisyen
Selman Öğüt, sırf yaptığı yanlışı dile getirdim diye bana yüklenmiş.
Neymiş efendim, ben aslında çok kötü biriymişim falan.
Yahu tamam Selman!
Senin dediğin gibi olsun!
Tamam, ben çok kötü biriyim.
Ama benim kötü olmam, senin yaptığın vahim yanlışı ortadan kaldırmaz ki dostum!
Yoksa kaldırıyor mu Selman?
VE ACUN’LA BULUŞUP BARIŞTIK
NİŞANTAŞI’nın kült restoranı Galvin’de, ortak dostumuz Tayfun Topal’ın gözetiminde bir araya geldik Acun Ilıcalı’yla.
Tarafsız bir sahada yani...
Aramızda ilk başta adı konulmamış minik bir gerginlik vardı. İkimiz bir olup Tayfun’a yüklenerek çabucak attık üzerimizdeki minik gerginliği.
Önce “Acun, siz...” diye hitap ettim kendisine. Kısa bir süre sonra da karşılıklı “sen”e geçtik. Adını koymadan... Kendiliğinden.
Eski defterleri hiç karıştırmadık.
Hep ileriye baktık.
Acun, büyük bir heyecanla uluslararası alana açılmasının öyküsünü anlattı.
Yunanistan’da bir televizyon kanalına içerik üretip reyting rekorları kırmışlar. Meksika’da ve ABD’de de benzer bir çalışma yapıyorlarmış. Sırada Macaristan varmış.
Kapıkule’nin ötesinde de Acun olmak, olabilmek... Para kazanmaktan çok daha fazla işte heyecanlandırıyor Acun’u!
Muhabbet ehli, kafa dengi, çocuksu, heyecanlı, kararlı, başarılı biri Acun...
Azıcık başarı sağlayanların temel hastalığı şudur: Ben oldum artık diyerek başarılı oldukları alanların dışına çıkıp sürekli ahkâm keserler!
Acun’da işte bu hastalığın izi tozu bile yoktu.
Ben hayatımda başarılı olduğu alana bu denli sadakatle odaklı başka birini tanımadım.
NOT DEFTERİMDEN
Son günlerde dilime pelesenk olan üç kelime: BİR: Vizyonsuz... İKİ: Kral...
ÜÇ: Omg.
Tam Midyeci Ahmet’e dadanmaya başlayacaktım ki... “Midyelerin içinde bulunan etsi besin, bakteri/virüs/mantar ve balık dışkılarının öğütülmüş halidir” diye hayli bilimsel kokan bir cümle okudum. Hay bin kunduz!
Aslı İnandık isimli bir Instagram komiği var... Günlük hayatta sürekli karşımıza çıkan günümüzün bazı toplumsal tiplerini öyle başarılı canlandırıyor ki... “Ulan helal olsun” dedirtip ufaktan kıkırdamamıza yol açıyor! Arayın, bulun, izleyin.
Evimdeki tüm DVD’lerimi satışa çıkarmaya karar verdim. Alacak bir Katarlı bulabilir miyim acaba?
SAMİMİ GELMİYORMUŞUM!
ATATÜRK diyormuşum, saygıyla anıyormuşum, minnet falan belirtiyormuşum ama bir türlü samimi gelmiyormuşum.
Ham yobazlık, kaba softalık sadece bir kesime özgü değil ki...
Atatürk’ü sevenler arasında da var ham yobazlar, kaba softalar.
Hem de bayağı çok!
Sanki ellerinde samimiyet ölçer varmış gibi benim samimiyetimi falan ölçmeye kalkıyorlar.
Halbuki iki dakika düşünseler...
Şunları demek durumunda kalacaklar:
“Bu adam herkesin vıcık vıcık Atatürk yağcılığı yaptığı ve Atatürk demenin geçer akçe olduğu dönemlerde böyle bir şey yapmazken... Atatürk’e laf etmenin geçer akçe olduğunun sanıldığı bir dönemde Atatürkçü kesiliyor” falan diyecekler, diyebilecekler.
Ama düşüncesizler işte!
Hiç düşünmeden yaftalıyorlar!
Bu açıdan koyundan bile beterler ve bunun hiç farkında değiller!
Paylaş