Paylaş
Ama alan benim alanım...
Yazmasam olmaz.
“Türbanlı Ayşe Arman” konusunda kimselerin üzerinde durmadığı mesele şudur: Ayşe Arman ne kadar türbana girerse girsin, ne kadar çarşaflara bürünürse bürünsün, ne kadar kapanırsa kapansın...
Asla ve kata “hakiki türbanlı bir kadın” gibi olamaz.
Çünkü mesele, sadece “örtünmekten” ibaret değil.
Bir kere öyle büyük gülmeyeceksin... Hep ama hep küçük oynayacaksın... Hep minimal kalacaksın... Hicap her tarafını kaplayacak... Gözün öyle fıldır fıldır olmayacak... Oturmana kalkmana dikkat edeceksin... Etrafı fazla kesmeyeceksin... Yüzün her daim hafiften kızarık olacak... Kahkaha atmayacaksın... Erkeklere dikkatli bakmayacaksın... “İronik kız” tavrından uzak duracaksın... Fazla heveskâr görünmeyeceksin...
Şimdi sorarım size:
Sadece örtünen ama “türbanlı kız raconu”nun hiçbirini uygulamayan Ayşe Arman, hakiki türbanlı bir kız edası takınabilir mi?
Asla...
*
Size yemin ederim: Ben hakiki türbanlı iki bin kadının içine gizlenmiş türbanlı Ayşe Arman’ı beş dakikada teşhis eder, foyasını ortaya çıkarırım...
Ey Ayşe Arman’ı aşmak isteyen kadın meslektaşlarım...
Eğer önümüzdeki dönem siz de Ayşe Arman gibi tebdili kıyafet yapıp bizim mahallede inceleme / araştırma çalışması yapmayı planlıyorsanız ve eğer Ayşe Arman’dan daha iyi bir iş çıkarmak istiyorsanız...
Lütfen önce benden yardım isteyin...
Ben sizlere “Hakiki bir türbanlı olmak için uyulması gereken 18 kural” konulu ücretsiz bir ders verebilirim...
Maksat mesleğe katkı olsun.
Bir Nietzsche’den kaç Tarkovsky çıkar
Bizim mahallenin “Batı” ve “Batı’da sinema eğitimi” görmüş nadir simalarından biri olan, Yeni Şafak, Gerçek Hayat ve şimdi ismini hatırlayamadığım pek çok yerde köşesi bulunan Yusuf Kaplan, bir süredir entelektüel düzeyi hayli zirvelerde yazılarla “dünyaya nizâmat” veriyor.
İyi de ediyor, birilerinin “dünyaya nizâmat” vermesinin zamanı geldi de geçiyor bile.
Yusuf Bey biraderimiz, bir dizi halinde devam eden ağır entelektüel yazılarında, Nietzche’den yola çıkarak, “İslamcı Tarkovsky”lerin nasıl üretileceğini anlatıyor.
Anlatıyor diyorum ama kolay kolay anlaşılabileceğini söylemek hayli zor:
“Tarkovsky’yi de, İbn Arabi’yi de medeniyet fikrinin yeniden hayata geçirilmesinde kilit figürler olarak görmemizi sağlayan nokta, her şeyi salt metafizik olana kilitleyip fizik alanı terk etme yanlışlığının eşiğine sürüklenmemeleridir (Yeni Şafak, 13 Temmuz)” cümlesini kavrayabilmek için sinema, İslam tefekkür tarihi, sosyoloji, psikoloji, felsefe gibi bilgilerin yanı sıra külliyetli miktarda “iz’an” gerekiyor.
Üstelik Yusuf Bey biraderimiz, benim de eskiden sayfaları arasında gezindiğim Gerçek Hayat Dergisi’nde öyle bir şey yazdı ki, kıyamet kopmadıysa da kopması yakındır.
Çünkü “sünnet”i “vahiy”in önüne aldı...
Vahy’in “dil”, sünnet’in ise “üst-dil” olduğunu iddia ederek...
Bütün bir İslam teoloji ve terbiyesini alt üst eden bu teoriye karşı, bakalım “bizim mahalle”den nasıl sesler yükselecek?
Ahmet Hakan’ın barışmadıkları
İsmi ve cismi bendenizle karıştırılan bizim mahallenin “serseri”si Ahmet Hakan, bugünlerde “BM temsilcisi” gibi geziniyor orta yerde.
Bir akşam, “Git başımdan” dediği İclal Aydın’la kol kola düğünlere taşınıyor, ertesi gün Hıncal Uluç’a “abi” diyenlerin safında yer alarak safları sıklaştırıyor.
Oray Eğin ve Soner Yalçın’la “kankalık” durumlarının Alaçatı sahillerini şenlendirdiğini ise kulağımıza kadar gelen kahkahalardan biliyoruz zaten.
Gerçi Haşmet Babaoğlu, “Güzelim barışma eylemini sıradan bir eğlenceye dönüştürdüklerini” söyleyerek şikâyet ediyor ama bizim Ahmet Hakan, House Cafe’de elini uzatıp bir kadeh kahve ısmarlasa o da kervana katılır muhtemelen.
Hayır, bir itirazımız yok. Barış iyidir, hoştur, güzeldir. Merak ettiğimiz şu: Bakalım Ahmet Hakan Bey biraderimiz “bizim mahalle”den küs olduklarını ne zaman hatırlayacak?
Mesela Ahmet Taşgetiren’i, House Cafe veya Lucca’da ağırlayıp, “Ah güzel Ahmet abim benim, bir yürek niye kanar” diye seslenecek mi?
Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan ile ne zaman barış çubuğu tüttürecek? Sigara yasağı, bu barış şölenini engellemez inşallah…
Bizim mahallenin meşhur ilahileri
GÖÇTÜ KERVAN - İslamcı entelektüeller arasında en meşhur ilahi... Bunda hiç kuşkusuz İsmet Özel’in bu ilahiyi gündeme getirmesinin payı büyük... Nerede bir grup entel İslamcı toplanırsa, orada yükselir “Göçtü kervan kaldık dağlar başında...” ilahisi...
MİLKİ BEKA’DAN GELMİŞEM - Bu çok bilinen ilahi, daha çok taşrada terennüm edilir... Ev toplantılarında semaverle yapılmış çaylar eşliğinde söylenen ilahilerin en popüleridir...
SORDUM SARI ÇİÇEĞE - İslami kesimin dışında kalanların en bildikleri ilahidir... Bu açıdan İslami kesim, bu ilahiyi hafiften küçümser... Bilinir, fakat pek söylenmez bu ilahi...
TALAAL BEDRU - Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretinde Medineli karşılayıcılar tarafından söylenen ilahi... Arapça olması etki gücünü artırıyor... Mehmet Emin Ay çok güzel söyler... İslami kesimde hayli popülerdir.
ŞOL CENNETİN IRMAKLARI - Alın işte İslami kesim dışındakilerin de çok iyi bildikleri bir ilahi... Ama bu ilahi İslami kesimde küçümsenmez. Özellikle “Çıkmış İslam bülbülleri / Öter Allah deyu deyu” bölümü vurgulu söylenir.
İslami kesimde Modalar Demodeler
DEMODE Ahmet Arsan...
MODA Gazeteciler.com’da yazan kimliği meçhul B. Ahmet Yavuz...
DEMODE: Ahmet Albayrak...
MODA: Fettah Tamince...
DEMODE: Türbanlı gelin...
MODA: Başı açık gelin...
DEMODE: Harem - selamlık oturma
MODA: Kadın erkek hafif karışım oturma
DEMODE: 28 Şubat’a direnen
savcı Reşat Petek...
MODA: Ergenekon aslanı savcı Zekeriya Öz...
DEMODE: Entel olmak...
MODA: Köşe yazarı olmak...
Paylaş