Eskiden İslami kesimde "Medyanın ahlakiliği" konusunda esip savurmak çok popüler bir işti...
İslami kesimin entelektüelleri otururlar sabahlara kadar "enformatik ahlaksızlık" konusunda ahkam keserlerdi...
O zaman "bizimkilerin" elinde doğru dürüst bir medya yoktu...
Dolayısıyla ellerinde medya olduğunda ne yapacakları pek belli değildi. Ama işte artık ellerinde gürbüz mü gürbüz bir medya var...
Ve ne yaptıkları ortada...
*
Mahalleyi 40 yıldır tanırım, ben bile bizimkilerin eskiden eleştirdikleri ne varsa fazlasıyla yapmayı bu kadar sofistike biçimde kıvırabileceklerini tahmin etmezdim. Helal olsun...
Çok maharetli çıktı bizimkiler...
Yönettikleri gazete sayfalarında, eski dava arkadaşlarına "Sen kimsin lan" diye hakaret ettirme bunlarda...
Bir CHP’liyi kardeşi üzerinden vurmak bunlarda...
Buldukları bir "kömürcü karısı"nı sırf bir köşe yazarını vurmak için konumlandırma bunlarda...
Manipülasyon bunlarda...
Acımasızlık bunlarda...
Bel altı vuruş bunlarda...
*
Soruyorum kendilerine:
Madem elinize geçecek ilk fırsatta bu denli çapaçul olacaktınız, o halde neden sabahlara kadar demli çaylar eşliğinde "Medyanın ahlakiliği" konusunda nefes tükettiniz ki?
Adam gibi adam
Ahmet Hakan ile Haşmet Babaoğlu arasındaki ihtilafı artık bilmeyen kalmadı...
Öyle ihtilaf deyip geçtiğime bakmayın...
"Düello öncesi son öfke patlamaları" kabilinden gayet ciddi bir durumdu...
Fakat aylar sonra gördük ki...
Haşmet Babaoğlu’nda "kabile asabiyeti" dediğimiz cahiliye adetinin zerresi bile yokmuş...
Erdemli ve hak bilir bir adammış Haşmet Babaoğlu...
İşte gitmiş, Ahmet Hakan’ın kardeşi Mahmut Fazıl Coşkun’un çektiği "Uzak İhtimal" filmini seyretmiş...
Zerre kadar komplekse kapılmadan hem filmi, hem de Ahmet Hakan’ın kardeşi falan demeden Mahmut Fazıl Coşkun’u övmüş...
Hem dik duruşundan ödün vermemiş, hem de hakkı teslim etmekten geri kalmamış...
Kim ne derse desin, bu tür hareketleri pek bir severim ben...
Kadın eline beze dokunur gibi dokunmak
Hayrettin Karaman Hoca, tartışmasız iyi hocadır, has hocadır, fıkıh konusundaki otoritesi kabul görmüştür...
Hoca, geçen cuma Yeni Şafak’ta yazdığı yazıda "Kadınlarla tokalaşma meselesi" üzerinde durmuş...
Özetle şunu diyor:
"Kadın eli sıkmak caiz değildir... Ancak günümüzde kadın eli sıkmamak, İslam’a zarar verici bir fitneye yol açabilir... Bu nedenle tokalaşın... Ancak kadının eline bir beze dokunur gibi dokunun..."
Bu yazıyı okuyunca şunları düşündüm:
Sanırım "İyi fıkıhçı olmak", meseleyi iyi izah etmek anlamına gelmiyor.
Çünkü bu türden konuları değerlendirirken, önce şu sorunun yanıtını vermek lazım:
Bir kadınla tokalaşan bir erkeğin "şehvani" duygular içine girebileceğini neden düşünelim?
Artık kanıksanmış, gelenekselleşmiş olan "tokalaşma" mevzuunu işlerken, "Bir beze dokunur gibi..." türünden betimlemeler yapmak, hem kadını küçülten, hem de insanın aklına durup dururken olmadık şeyler getiren bir yaklaşım değil mi?
Üstelik...
İslami kesimin önde gelen erkekleri, bırakın kadın eli sıkmayı, tokalaşmanın yanına öpüşmeyi de eklemişlerken...
Hadi son bir not daha: Hayrettin Hoca da "kadın" demek yerine "bayan" demeyi tercih ediyor... Oysa "erkek" diyorsak, "kadın" da diyebilmeliyiz... Nasıl ki "erkek" demek erkek cinsini aşağılamak anlamına gelmiyorsa, "kadın" demek de kadın cinsini aşağılamak anlamına gelmez... Eğer ille de kadınlar için "bayan" denilecekse, erkekler için de "bay" demek gerekir...
İnanılmaz bir iyilik öyküsü
Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can, Ramazan’da umreye gitmiş...
Kábe’de yanına yoksul ve bir ayağı olmayan bir Yemenli denk gelmiş...
Başkan Can, adama sormuş: "Neden protez taktırmadın?". Ve anlaşılmış ki zavallı yoksul Yemenlinin protezden haberi bile yok...
"Kabe’de bir milyon kişi arasına benim yanıma bu yoksul Yemenli düştü ise vardır bir hikmeti" diyen Ümraniye Belediye Başkanı, yoksul Yemenliyi yanında Türkiye’ye getirmiş.
Zengin bir işadamının katkılarıyla Yemenliye protez ayak taktırıp yanına bir yıllık giderlerini karşılayacak para vererek memleketine göndermiş...
Hemen belirteyim: Ben bu öyküyü Belediye Başkanı Hasan Can’dan duymadım, onun arkadaşlarından duydum...
Karşı mahalleyi etkileyenler
SİBEL ERASLAN- Ben hayatımda "laik kesim" içinde bu kadar sevilen bir "bizim mahalleli" görmedim... Nereye gitsem, ondan söz ediliyor... Hz. Peygamber ile Hz. Hatice’nin aşkını anlattığı kitabı bulmak için kapımı en az 10 kişi çaldı... Kendisiyle yarım saat söyleşen etkisi altına giriyor... İşin sırrı ise şurada: Samimiyet, insan severlik, haysiyetlilik ve erdem...
İSKENDER PALA - Divan edebiyatı, onun sayesinde gündeme geldi... Yazdığı aşk romanlarıyla karşı mahalleye açıldı... Karşı mahalle de onu sevdi... Verdiği divan edebiyatı derslerini takip edenler var...
ÖMER ÇELİK - AK Parti’nin dışa dönük yüzü... Birikimini uygar bir üslupla ortaya koymasını becermesi karşı mahalleyi etkiliyor... En iflah olmaz AK Parti karşıtları bile onun sözlerine kulak veriyorlar...
SUAT KILIÇ - Çok genç yaşta AK Parti içinde sivrilen bir isim oldu... AK Parti Grup Başkanvekilliği gibi çok önemli bir görevi yürütüyor... Çalışkanlığı, inisiyatif alabilmesi, en netameli konuların içinden sıyrılma başarısı, karşı mahalle tarafından dikkatle takip edilmesine yol açıyor...
DÜCANE CÜNDİOĞLU - Sabah Gazetesi’nin Pazar ekine verdiği röportajla "Kim bu Dücane Cündioğlu?" sorusunun sorulmasına yol açtı... O röportajda söyledikleriyle mahallenin dışındakilere dokundu... Kaç kişiden duydum, "Adam çok haklı vallaha" tepkisini...
AYŞE BÖHÜRLER - AK Parti kurucusu olmasına rağmen medyada en bağımsız mesajları verebiliyor... Karşı mahalleden arkadaşları var... Mahalleler arası geçişkenliği sağlayarak örnek oluyor...
Gıybet forever
FEHMİ KORU İNTİKAM PEŞİNDE
Adı çıkmış yandaşa ama zavallıcık AK Parti Büyük Kongresi’ne bile davet edilmemiş... Evet... Fehmi Koru’dan söz ediyoruz... Tayyip Erdoğan’ın öteden beri Fehmi Koru’dan pek hazzetmediği bilinir... Ancak Erdoğan, bu duygusunu pek izhar etmez... Kongreye davet edilmemek, bu duygunun yansıması mı? Bilemedim... Bildiğim bir şey var ki Fehmi Koru, bu konuya fena halde kafayı takmış durumda... Tayyip Erdoğan’dan "Fehmi’yi davet etmeyin kongreye" türünden bir talimatın gitmeyeceğinden emin olan Fehmi Koru, yana yakıla davet listesine adını kimin yazdırmadığını araştırıyormuş... Ve bütün oklar Edibe Sözen’i gösteriyormuş... Sanırım Edibe Sözen, önümüzdeki 1-2 yıl içinde Fehmi Koru’dan çok esaslı bir darbe yiyecek...
ASOSYAL SERHAT Sadık Abi’nin dışa dönük olmayan oğlu Serhat Albayrak, medya işini pek sevdi... Başında bulunduğu gazeteye tiraj aldıramasa da, mimlediği isimler hakkında ileri geri yazılar yazdırmaya bayılıyormuş... Mesela gazetesinde çalışan bir "portre" yazarına "Hedefin Fatih Altaylı ile Ahmet Hakan... Bastır..." demiş... Ancak o yazar, "Ben tetikçi değilim..." deyince eli böğründe kalmış. Tez zamanda toparlanan Serhat’çık, amacını şimdi de pespaye dilli bir bohçacı kadın üzerinden gerçekleştiriyormuş...
NOT: Bu köşenin isim anası Ayşe Böhürler’dir... "Magazin Forever"ın ortalığı kasıp kavurduğu bir dönemde, "Biz de böyle bir program yapsak adını ne koyardık acaba?" şeklinde bir geyiğin tam ortasında Ayşe Böhürler’in ağzından çıkmıştı "Gıybet Forever" ismi... Ben de "miri malı" deyip çaldım... Ayşe Hanım’a "hakkını helal et" diyorum...