ÖNCELİKLE Barcelona’nın uçağını Trabzonspor’a tahsis ederek, güzel bir jest yapan Türk Hava Yolları yetkililerini kutluyorum. Acaba, Messi’nin koltuğunda Engin mi oturmuştu?
Trabzonspor’u 4 yıl aradan sonra GAP Arena’daki kupa finalinde izlemek gerçekten büyük bir keyifti. Özlemişiz böyle maçları... Aslında, maçı başında sonuna kadar kontrol eden takımdı Trabzonspor. F.Bahçe daha maçın ilk dakikalarında Trabzonspor gibi bir takıma önde basmaya çalışınca, bana kalırsa amatör bir takımın bile yapmayacağı taktik bir hatanın içerisine düşmüştü. Eğer, Trabzonspor, F.Bahçe’nin bıraktığı boş alanları daha etkili kullanıp, son vuruşlarda biraz daha dikkatli, biraz daha becerikli olsaydı bu maçın ilk yarıda kopması içten bile değildi. Ancak, Trabzonspor’un lig maçlarında da görmeye alıştığımız gol yollarındaki şanssızlığı, bu maçın ilk yarısında da nüksedip, buna karşılık F.Bahçe neredeyse o dakikaya kadar kaptığı tek topla, Alex’in de adeta “Bütün yapmanız gereken bu” dercesine attığı gol, Trabzonspor’u bir anda çok farklı bir görüntünün içerisine soktu. Oynayarak kazandı Artık kaptığı topları cömertçe harcayan değil, etkili vuruşlarla ve gollerle sonuçlandıran bir Trabzonspor vardı sahada. Sezon başından beri ciddi şekilde konsantre olduğu Türkiye Kupası’nı hem oynadığı oyunla, hem de hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek bir skorla evine götüren Trabzonspor... İkinci yarının başından beri oynadığı pozitif futbolu kupayla taçlandırmasını bilen başta Şenol Güneş olmak üzere tüm teknik ekibi ve futbolcuları yürekten kutluyorum. Ben, bu maçın 1996’nın rövanşı olduğu görüşüne katılmıyorum. Trabzonspor, bu maçı sahada oynayarak kazandı.