Paylaş
MELİNA Di Cristina, İtalyan bir baba ile İranlı bir annenin kızı... Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü Japonlarla beraber yapan İtalyan ekipte yer alan babasının işi dolayısıyla 1988’de İstanbul’a taşınmış. Sonraki yıllarda tüm aile artık tamamen İstanbullu olmuş. Lise sonrası uzun seneler kurumsal hayatta görev yapmış. Bundan 6 yıl önce, ikinci çocuğu doğduğunda, hem İstanbul’un soğuğundan, hem de karmaşasından bunalıp, “Havanın en sıcak olduğu yer burasıydı” dediği Bodrum’da almış soluğu. “Bir süre kalıp dönerim” dediği Bodrum’da tam 1 yıl kalmış. Bu sırada Bitez’de ‘Gravilya’ adlı mekanın müdavimi olmuş. Gel zaman git zaman mekanın devredileceğini öğrenmiş ve kendini bir anda eşi Cenk Kırmacı’yla beraber buranın sahibi olarak bulmuş. Eşinin, “İtalyan lokantası yapmalısın” teşvikiyle de babaannesinin çok eski yemek tarifi kitabını raftan indirip çalışmaya başlamış. Ve böylece Bitez’deki o mandalina bahçesi içinde yer alan ‘Trattoria il Mandarino’ macerası başlamış. Tabii bunun bir öncesi var. Şöyle anlatıyor:
Melina di Cristina’nın mütevazı lokantası daha ilk anda bahçesiyle büyülüyor. Mis kokulu mandalina ve limon ağaçları insana huzur veriyor. Asırlık dut ağacı ise heybetli yapısıyla konuklarını kucaklıyor.
SOĞUKTAN KAÇTI, YERLİSİ OLUP ÇIKTI
“Dediğim gibi Bodrum’a yerleşmek gibi bir niyetim yoktu. Zira, uzun zamandır kurumsal bir firmada çalışıyordum. O sırada ikinci çocuğumu dünyaya getirmiştim. Mevsimlerden kıştı. Ve İstanbul inanılmaz soğuktu. Çocuklar hem üşümesin, hem de şehir ortamından uzak yetişsinler diye bir süreliğine Bodrum’a gelmeye karar verdim. Eşim ise işi dolayısıyla İstanbul’da kaldı. Mevsim itibariyle birçok yer kapanmıştı. Yeme-içme mekanlarının büyük çoğunluğu da yaza kadar ara vermişti. Merkezde ve oturduğumuz Bitez’de açık birkaç yer vardı. Bir gün kendi mutfağımı özlediğimi fark ettim. Dünyanın neresine giderseniz gidin bir İtalyan mutfağı mutlaka vardır. Ama Bodrum’da yoktu. Yorumlanmışı bile yoktu.
Mandarino sadece akşamları açık. Servis yazın 19.00’da, kışın 17.00’de başlıyor, 24.00’te de bitiyor. Unutmadan, pazartesi günleri kapalı.
O sırada ailece İtalya’ya tatile gittik. İtalyan lezzetlerini ne kadar özlediğimi bir kez daha yaşadım ve hissettim. Bodrum’a döndüğümüzde burasının eski işletmecisinin devretmeye karar verdiğini duydum. Haftanın en az 3-4 günü geldiğim bir yerdi. Sadece yemek için değil, ortamı için de tercih ediyordum. Bahçeden içeriye girdiğimde adeta bir enerji temizlenmesi, arınması yaşıyordum. Sanki kitabın bir sayfası kapanıyor, bir başka sayfası açılıyor gibi hissediyordum. Bana göre bu bahçenin ayrı bir enerjisi vardı. Yola uzak olduğu için mi, yoksa etraftaki komşuların verdiği huzur mu tam olarak bilemiyorum. Ama beni çok etkiledi. Ben kitabımı okuyup bir kadeh şarap içerken, çocuklardan biri oyun oynayıp enerjisini atıyor, diğeri mışıl mışıl uyuyordu. Sessiz, sakin, dingin, huzur veren bir ortama sahipti. O anki işletmecisine, ‘Lütfen değerini bilen birine devredin’ derken; eşim, ‘Burayı sen almalısın’ diyerek beni teşvik etti. Kendisi daha önce yeme-içme ve eğlence sektöründe olduğu için bu konuda bir geçmişi vardı. ‘Burası çok keyifli bir İtalyan lokantası olur’ dedi. Ve böylece yeni yolculuğum başlamış oldu.”
Babasının 4 masalık lokanta hayalini Bitez’de hayata geçiren Melina Hanım, tüm alışverişi kendisi yapıyor. “Burada herkes beni tanır. Esnafla diyaloğumuz iyi. Tüm ürünlerimiz doğal ve yerel” diyor.
İLK ŞEFİ İLANLA İTALYA’DAN GETİRDİ
Geçmişte sektörle tek tanışıklığı Maça Kızı’nın sahibi Ayla Emiroğlu ve oğlu Sahir Erozan’ın asistanlığını yapmaktan ibaret olan Melina Hanım’ın aslında mutfak genlerinde mevcutmuş. Çok genç yaşta Ankara’da bir trafik kazasında kaybettiği annesi de babası da çok güzel yemekler yaparlarmış. Hem onların, hem de babaannesinin lezzetlerini hiçbir zaman unutmamış. Çocuklar olmadan önce, onların reçeteleriyle hazırladığı uzun masalarda her hafta sonu en az 20 arkadaşını ağırlarmış. Hem yer, hem de uzun uzun sohbet ederlermiş. İşte Melina Di Cristina, mekanında tüm bunları buluşturmayı hedeflemiş. Gerçek bir İtalyan mutfağı sunabilmek için İtalyan aşçı arayışına başlamış. Bunun için İtalya’da ilan vermiş. 38 kişi başvurmuş. O, içlerinden en yaşlı olanında karar kılmış. “Çünkü geleneksel mutfakta güçlü olan birini arıyordum. Zaten ilanda da bunu özellikle belirtmiştim. Bunun için de o insanın belli bir yaşın üzerinde olması gerekiyordu. Zira gençler ister istemez geleneksel mutfağa yorum katıyorlardı. Şimdi, Maça Kızı deneyimli mutfak ekibimizle üretmeye devam ediyoruz” diyor.
Trattoria Il Mandarino aslında 200 kişi kapasiteli bir mekan. Yazın 16, kışın 8 masa. Ama Melina yazın 60’ın üzerine çıkmak istemiyor. Maksimum 70 kişi kabul ediyor. Kışın ise 36-40 kişi ağırlıyor.
FİNE DİNİNG DEĞİL, EV LOKANTASI
Melina Hanım, sıra, Bitez’in ara kuytu sokaklarından birinde mandalina ve limon ağaçlarının arasına inşa edilmiş güzel bir villanın taraçasına ve 6 dönümlük bahçesine masaların serpiştirildiği mekana isim bulmaya geldiğinde ‘Trattoria il Mandarino’da karar kılmış. Trattoria, İtalyancada ‘lokanta’ demek. Mandarino da mandalina anlamında. Dolayısıyla, mandalina bahçesinde bir lokanta burası. Zaten Melina Di Cristina da fine dining olmadıklarını, ev yemekleri yapan bir mekan olduklarını ısrarla vurguluyor. Fine dining restoranların aksine menülerinin standart olmadığını, haftalık, mevsimsel ve hatta yerine göre günlük dahi değişebildiğini paylaşıyor.
Trattoria il Mandarino, keyifli bir İtalyan yemeği yemek isteyenler için 12 ay boyunca açık olan bir vahadan farksız. İçeri girdiğiniz anda kendinizi bir dostunuzun evine misafir oluyormuş hissi yaratan mekan, loş ışıklandırmasıyla romantik bir atmosfere sahip. Mandarino’nun insanı rahatlatan yanlarından biri de masaların birbirine uzak oluşu. Öyle ki aralarında neredeyse 4-5 ağaçlık mesafe var. Bu sayede kimse kimseyi rahatsız etmeden yiyor, içiyor, gülüyor, yerine göre hüzünleniyor, özelini paylaşıyor.
LEZZETLERDEN LEZZET BEĞENİN
Trattoria Il Mandarino, taze el yapımı makarnalardan özel soslu et yemeklerine harika lezzetler bulabileceğiniz bir yer. Burada pizza bulmayı beklemeyin. Çünkü Mandarino, sadece yerel malzemelerle yapılmış klasik İtalyan lezzetleri sunan bir esnaf lokantası. Dolayısıyla menüsü kısa ve öz: 8 çeşit başlangıç (300-750 TL), 6 çeşit makarna (350-510 TL), 4 çeşit et (490-920 TL) ve 2 çeşit tatlı (240-250 TL). Başlangıç tabaklarının malzeme kalitesi yüksek. Manda mozzarella, Mumcular’a özel pembe domates ve fesleğenli caprese salatası çok keyifli. Basit ama doğayı birleştiren bir tabak. Ev yapımı taze taze makarna çeşitleri de çok başarılı. Mantar, ricotta peyniri ve trüf pesto dolgulu ravioli enfes. Melina Di Cristina’nın babaannesinden öğrendiği gorgonzola dolce soslu kabaklı gnocchi mutlaka denenmeli. Karışık biber, konyak ve krema sosu ile servis edilen bonfile adeta lezzet patlaması yaşatıyor. Kaymaklı dondurmayla sunulan kırmızı şarapta armut da çok başarılı. Servis ve sunumlar da son derecek zarif ve özenli. Dediğim gibi burada sabit bir menü yok. Ama bir gün yolunuz düştüğünde listede tiramisu, panna cotta, mantarlı tortellini görürseniz kendinizi şımartın!
Paylaş