Hiçbir şey olmasa da kesin bir şeyler oluyor

İZMİR’in gündeminde yaklaşık bir haftadır Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Devlet Konservatuvarı var.

Haberin Devamı


Son dönemin meşhur söylemiyle hiçbir şey olmasa da kesin bir şeyler oluyor.
İşin esprisi bir yana, anladığımız kadarıyla aslında olan şu:
Rektörlük tarafından üniversiteye ait tüm yapıların durumlarının tespit edilmesi amacıyla bir ön çalışma başlatılmış.
Doğal olarak bu kapsamda GSF ve Konservatuvar’ın yer aldığı binaların da depreme dayanıklı olup olmadığının belirlenmesi amaçlanmış.
Şu anda performans testleri ve değerlendirilmeleri yapılıyormuş.
Nihai karar ortaya çıkacak rapordan sonra verilecekmiş.
Rektörlükten yapılan yazılı açıklama özetle şöyle:
“Rektörlük olarak görevimiz öncelikle mensuplarımızın can ve mal güvenliğini sağlamaktır.
Buna uygun olarak bu ve benzeri raporların olumlu ya da olumsuz çıktılarına göre yönetim olarak sorumluluğumuz birden çok olasılığı düşünerek eylem planı hazırlamaktır.
İşi sadece fakülteyi bir yerden başka yere fiziki olarak taşımaya indirgemek doğru ve şık bir yaklaşım değildir.
Sonuçta insan hayatı her şeyin üstündedir.
Ülkemizin dört bir yanından üniversitemize eğitim için gelen evlatlarımızın hayatını tehlikeye atacak, bize onları emanet eden ailelerimizin güvenlerini sarsacak bir duruma asla izin veremeyiz.
Şu an için ortada herhangi bir taşınma söz konusu değildir.
Bununla ilgili ortaya atılan tarihler de doğru değildir.
Mensuplarımızdan kaynağı belli olmayan açıklamalara itibar etmemelerini ve sağduyulu davranmalarını diliyoruz.”
Buraya kadar her şey tamam!
Gelin görün ki, GSF Dekanı Prof. Dr. Hacı Yakup Öztuna’nın basına yansıyan sözleri bu açıklamadan farklı:
“Elimizde bir rapor var.
Buranın depreme dayanıksız olduğuna kanaat getiren bu rapora uyulmaması halinde suç işlemiş oluruz.
Yarın öbür gün muhtemel bir depremin neden olacağı olumsuz sonuçlara karşı önlem almak zorundayız.
Taşınma işlemi geçicidir.
İki sene sonra yine yerimize döneceğiz.”
Bu birbiriyle örtüşmeyen açıklamalar sonrasında öğrenciler de, “Binalarımızın depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle bizi Buca Tınaztepe’deki kampüse taşımak istiyorlar. Orası bizim eğitimimize uygun değil. Ne amfisi var, ne salonu, ne de atölyesi. Stüdyo desen yok, ses izolasyonlu derslik, karanlık oda hak getire vs” diye isyan bayrağı açıyor.
Sosyal medyada örgütlenen gençler, sonunda mezuniyet töreninde Dekan Prof. Dr. Hacı Yakup Öztuna’ya sırtlarını dönerek protestolarını sürdürüyor.
Tüm bu yaşananlar gösteriyor ki, biz süreç yönetmeyi bilmiyoruz.
Zamanında, doğru dürüst, net, açık ve anlaşılır açıklamalar yap(a)madığımız için hep kafalarda soru işaretleri kalıyor.
Aslında o kadar basit ki!
Üniversite yönetimi söylemlerinde tutarlı olacak.
Yani rektörlüğün dediği gibi daha ortada bir rapor yok mu, yoksa dekanın söylediği gibi var mı?
Varsa bu rapor nerede, özü ne?
Olası taşınma durumunda Tınaztepe’de gerekli fiziki koşullar oluşturulabilecek mi?
Gerçekten 2 yıl sonra geri dönülecek mi?
Bu alan iddia edildiği gibi başka bir amaç için kullanılacak mı?
Zira tüm taraflar için mesele bina değil, eğitim olmalı.
Zamanında Alsancak’tan Narlıdere’ye taşınırken de benzer sıkıntılar yaşanmıştı.
Aradan geçen 25 yılda (dile kolay çeyrek asır) biz hala derdimizi tam olarak anlatamıyorsak asıl yanlışlık bu işte!

Haberin Devamı

 
Bir fayton önerisi

Haberin Devamı

BAŞTAN beri yazıyorum biliyorsunuz.
Sıkı bir hayvansever olarak faytonlara karşıyım.
İl ve ilçelerden bu dönemin artık kapandığına dair gelen haberlerle de atlar adına mutlu oluyorum.
Ama başka görüşlere de saygı duyuyorum.
Evet, yurtdışında da birçok yerde faytonlar var.
İyi de o faytonların atları özel, bu amaçla yetiştirilmiş.
Bakımları, beslenmeleri, barınakları da aynı şekilde en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş.
Özel izinleri, tatil günleri bile var.
Bizdeki tabloyu hepiniz biliyorsunuz, tekrara gerek yok.
Alp Engin Özaytekin adlı bir okurum şöyle bir öneride bulunmuş:
“Faytonları tamamen kaldırmak yerine acaba Kültürpark içine alınsa nasıl olur? En azından bir deneme süresi olabilir gibi sanki...”
Elçiye zeval olmaz, Büyükşehir’e duyurulur!

Haberin Devamı

 
Onu da yasaklamalı

EVET, havai fişeğe takıntılıyım.
Sırf birilerinin görsel şovu uğruna hayvanların, bitkilerin, insanların zarar görmesine gönlüm razı değil.
Çanakkale’den Mustafa Öz, “Bir de dilek fenerleri/balonları var, onu da yazın lütfen” diye uyarmış.
Çok haklı, havai fişek neyse dilek feneri denilen şey de o!
Ege’nin her yerinden binlercesi yakılarak uçurulan bu fenerler, çevre kirliğinin yanı sıra yangın tehlikesi de yaratıyor.
Onun da yasaklanması lazım.


Minik bir not: Eleştiri ve önerileriniz için doğrudan bana ulaşırsanız sevinirim.

Yazarın Tüm Yazıları