Paylaş
BUGÜN sizleri Urla Özbek’e götüreceğim. Köşemin konuğu ise çok özel biri. 73 yaşında olmasına rağmen hala çalışmadan duramayan, kıpır kıpır, ailesine düşkün, dürüstlükten asla ödün vermeyen, kalbi temiz, paylaşımcı, inatçı, içkiyi ve muhabbeti çok seven, çocukla çocuk, büyükle büyük olmayı başarabilen bir gönül insanı. Şartları nedeniyle okuyamamış ancak hayat mektebinden çok ders çıkarmış, neşeli, esprili, her söze şiirle yanıt veren babacan bir adam. Öyle ki, tatlı sohbetini duyan siyasetçisinden iş insanına, sporcusundan sanatçısına yüzlerce ünlü sima masalarına davet edip saatlerce bırakmamışlar. Hatta Müjde Ar o kadar hayran olmuş ki, “Seni İstanbul’a davet edip orada güzel bir gece yaşatacağım” demiş ama ne yazık ki sözünde durmamış. (Kimbilir, belki bu yazıyı okur da hatırlar ve sözünü tutar!) Yıllar önce, sonradan dönemin genel kurmay başkanı ve 4 kuvvet komutanı olduğunu öğrendiği 5 kişinin duydukları memnuniyet nedeniyle, “Dile bizden ne dilersen” sözüne, “Bırakın çalışayım, başka bir şey istemem” diyecek kadar alçak gönüllü. Hırslarından arınmış. Kanaatkar. Alının terinin dışında bir şey istemeyen, kimseye minnet etmeyen biri. 73 yaşında deniz kabuklarından 200 parçalık sergi açacak kadar yaratıcı ve sanatkar. Hayatta yaşadığı ve yaptığı hiçbir şeyden pişmanlığı yok. “Çoğunun doğru olduğuna inanıyorum. Çünkü şu anda dünyanın en mutlu ve huzurlu insanıyım” diyecek kadar da kendinden emin. O, Akın Kuşcan. Özbek’in Akın Amcası. Yaklaşık yarım asır önce derme çatma bir barakada başladığı lezzet yolculuğunda bugün Avrupa standartlarında hizmet veren Akın’ın Yeri’nin kurucusu. Her dem taze deniz ürünleri ve birbirinden leziz mezeleriyle artık bir marka haline gelmiş olmasının sırrını daha ilk adımınızı attığınızda hissediyorsunuz. Buram buram aile sıcaklığı, birliği, sevgi paylaşımı sizi sarıp sarmalıyor. Sanki lokantaya değil de bir eve gelmiş duygusuna kapılıyorsunuz. Zira bir müşteri olarak değil, konuk gibi karşılanıyorsunuz. Ailenin kadınları mutfakta kendilerine pişirir gibi yemek yaparken, erkekler de arı hızı, karınca titizliğiyle sunumunu üstleniyor. Sevgi ve paylaşımın sonucu ortaya çıkan lezzetler “Sanki anne eli değmiş” dedirtiyor. Akın’ın Yeri, sevgi ve saygı temeli üzerine inşa edilmiş tam bir ataerkil işletme. Yarım asırlık lezzet durağının kökü bu işin mimarı Akın Kuşcan, dalları da güçlerini ondan alan ve beslenen çocukları. Akın Amca’nın anılarla dolu hoş hayat öyküsüyle sizleri baş başa bırakıyorum.
KİMDİR?
Adı: Akın Kuşcan
Doğum yeri ve yılı: Özbek Urla-İzmir, 1941
Eğitimi: İlkokul
İşi: Akın’ın Yeri Balık Restoran’ın kurucusu
Burcu: İkizler
Medeni durumu: Ev hanımı Arzu Kuşcan’la evli. Mehmet (40), Himmet (39), Şahsine (37) isminde üç çocuk babası. 7 de torunu var.
HAYAT FELSEFESİ
Çalışarak kazanmak, mutluluk, dürüstlük ve paylaşmayı bilmek.
OTOMOBİL
Adı üstünde o bir ‘Kartal’
* İlk arabam 1956 model mavi-beyaz Chevrolet’ti. Şimdi 1999 model bir Renault Kartal’m var. O benim gözbebeğim. Yıllarca kahrımı çekti. Çok şükür daha iyilerine imkanım olsa da ondan asla vazgeçmem. Beni taşıdığı sürece birlikteyiz! Trafiğe çok çıkmam. Çıktığımda da kurallara mutlaka uyarım. Bir araçta ilk önce kullanış kolaylığı ararım. Tabi orijinal de olmalı.
BESLENME
Kendi icadım iksirim var
* Her sabah kahvaltımı yaparım. Hiç aksatmam, bir adet çiğ yumurta içerim. Üzerine bir kaşık da bal yerim. Sonra da kendi topladığım ot ve çiçeklerden yaptığım bir büyük bardak çay içerim.
* Öğlenleri aperatif bir şeyler atıştırır, yanında bir şişe de buz gibi bira içerim.
* Akşamlarım özeldir. En geç saat 18.00’de sofraya otururum. Balığın yanı sıra kırmızı et de tüketirim. Yanında kendi bahçemden topladığım yeşilliklerle yaptığım salatamı yerim. Kendi icadım portakal, nar, limon ve bir şişe maden suyu karışımımı içerim. 35’lik rakımı da atlamam.
* Dediğim gibi ağırlıklı balık ve kırmızı etten hoşlanırım, tatlıya çok düşkün değilim.
* ‘Mutfakla aram harikadır’ diyebilirim. Malum, balık restoranım var. Yıllarca konuklarıma sunduğum her türlü lezzeti kendi ellerimle hazırladım. Şimdilerde sadece bahçemdeki küçük kulübemde kendim ve dostlarım için aklınıza gelen her türlü Ege yemeğini yapmaya devam ediyorum. Unutmadan, salyangoz yemeğim ünlüdür!
MEKAN
Öncelikle ferah olacak
* Balık ve et ağırlıklı mekanları severim. Tabi alkol de mutlaka olacak! Gittiğim yer öncelikle ferah olmalı. Temizlik-hijyen, hızlı servis, güler yüz, kalite ve lezzet de aradığım diğer özellikler.
SPOR
Benim hayatım koşturmaca
* 73 yaşındayım. Ömrümün büyük kısmı koşuşturmakla geçti. Şimdi bile bütün günüm dolu. Hiç durmuyorum. Zaten öyle de yapım var. Dolayısıyla ayrıca spor yapmaya ne vaktim oldu, ne de ihtiyaç duydum. Çok şükür sağlığım yerinde. Vücudum zinde. Ayaklarım tuttukça yürümeye devam! Yıllarca balık için yüzdüm, daldım. Şimdi keyfe keder yüzüyorum. Futbolu severim, Milli Takım’ı tek tutarım. İmkanım olsa boks yapmak isterdim. Zamanında herkes gibi gecenin bir vakti Muhammed Ali, Joe Frazier, George Foreman, Larry Holmes, Mike Tyson’ın maçlarını az izlemedik! O demir yumruklar ve dans eden ayakları unutmak mümkün mü!
TATİL
Burası cennetten farksız
* Tatil, hayatımda yapmadım. Ne zamanım oldu, ne de param. Doğrusu ya, ihtiyaç da duymadım. Cennetten farksız bir yerde doğdum, yaşadım, yaşıyorum. Urla Özbek’in geçmişi bin yıl öncesine dayanıyor. Osmanlı döneminde Özbekistan’dan gelen bir aşiret tarafından kurulmuş ve adını oradan almış. Denizse deniz, kumsa kum, güneşse güneş. Ne ararsan var. Köyümüzün her tarafı hanımeli, yasemin ve limon ağacı çiçeği kokuyor. Bir de sahilimiz var ki, adı üstünde Akkum. “Özbek’in en can alıcı tarafı” dersem sanırım abartmış olmam. Söylesenize bu turkuaz denizi, pırıl pırıl kumu bırakıp nereye gideyim!
HOBİ
73 yaşımda sergi açtım
* Yıllarca en büyük hobim çalışmak, çalışmak, çalışmak oldu. Ne zamanki, ‘Benden bu kadar’ deyip bayrağı çocuklarıma devrettim, içimde ukde kalan meşgalelerime zaman ayırma fırsatı buldum. Bahçemde tavuk, ördek, kaz besliyorum, tamamen organik sebze ve meyveler yetiştiriyorum.
* Bir dönem her türlü atıktan çeşitli objeler yaptım. Özellikle tükettiğim bira kutuları ve rakı şişelerinden görenlerin imrendiği eserlere imza attım. Vazodan abajura, uçaktan bahçemi suladığım değirmene kadar aklınıza ne geliyorsa yaptım.
* Yeni hobim deniz kabukları... Oğullarım oyalanayım diye aldı. Bir başladım, şimdi tut tutabilirsen! İzmir Pınarbaşı’ndaki Fincancılar Sitesi’nden kiloyla çeşit çeşit deniz ve okyanusun derinliklerinden çıkarılan birbirinden ilginç kabuklardan alıp onlardan çeşitli aksesuvarlar, mutfak süsleri, ayna ve diğer obje kenar süsleri, nazarlıklar, lambalar, rüzgar gülleri, nikah şekerleri, abajurlar, kolyeler, mumluklar, kavanozlar, mücevher kutuları, vazolar, saksılar yapmaya başladım. Sabah uyarın uyanmaz başlıyorum, hava kararana kadar çalışıyorum. Hobi olarak başladığım bu ürünlerle geçtiğimiz haftalarda 73 yaşımda Urla Atatürk Kültür Merkezi’nde ilk sergimi açtım. 3 ayda tamamladığım 200’e yakın çalışmamı beğeniye sundum. Ekmeğimi denizden kazandım. Ne mutlu ki hayatımın güzelliklerini şimdi yine deniz kabuklarıyla yaşıyorum.
* Her gün düzenli gazete okurum, bol bol bulmaca çözerim.
* Müziksiz zamanım yok gibi. Türk Sanat Müziği’ne bayılırım. Radyom hiç susmaz. Zaman zaman ben de eşlik ederim. Çok sayıda eski plağım var.
KARİYER
Hayat üniversitesi mezunuyum
* O günün koşulları nedeniyle sadece ilkokulu okuyabildim. Küçük yaştan itibaren çalışmaya başladım. İnşaat ve ahşap tekne ustalığı, orman işçiliği, kahvehanecilik, balıkçılık yaptım. Yaklaşık 40 yıl da kendime ait balık lokantasını işlettim. Birkaç sene önce de bayrağı oğullarım Mehmet ve Himmet, gelinlerim Duygu ve Evrim ile kızım Şahsine’ye devrettim. Küçücük derme çatma bir barakada başladığım yolculukta bugün bir marka olabildiysem bunu işimi sevmeye, çok çalışmaya, dürüstlükten taviz vermemeye, müşterilerimizi misafirimiz olarak görmeye, mutfağımızı evimizin mutfağı gibi görüp kalite, lezzet ve hijyene azami özeni göstermeye, ayrıntıları gözden kaçırmamaya, kendimizi hep yenilemeye, mekanımızı hep aile sıcaklığında tutmaya, dostluğa, muhabbete borçluyuz.
* Belki okuyamadım ama kendimi hep geliştirdim, o yüzden ‘Ben hayat üniversitesi mezunuyum’ desem abartmış olmam!
* Çocukken hep ressam olmak isterdim, kısmet değilmiş!
* Dedim ya zor koşullarda büyüdüm, parayı aslanın ağzından değil midesinden söküp aldım, o yüzden ilk kazandığım parayı hiç unutmam. Odun kömürü yapıp satmıştım. İnanın o kömürler hiç kolay yapılmıyor. Önünüze gelene kadar birçok zorlu aşamadan geçiyor. Zor, dikkat gerektiren, hata kabul etmeyen, aynı zamanda pis bir iş. Uzun lafın kısası gerçekten büyük emek ve alın teri harcamayı gerektiriyor. Tam 20 gün dağda tek başıma mahsur kalmıştım.
GÜNE BAŞLANGIÇ
Denizin yerini toprak aldı
* 23.00’te yatar, 09.00’da kalkarım. 09.30’da evden çıkar, doğru bahçeye giderim. Neredeyse tüm günüm orada geçer. 100 adet zeytin, 50 kadar da meyve ağacım var, onlarla ilgilenirim. Organik sebze yetiştiririm. Tavuklarımı beslerim. Boş kaldığımda da yeni hobim doğal deniz kabuklarından objeler eşyalar yaparım.
MODA
Rahat giyinmeyi severim
* Moda bana çok uzak! Klasik ve rahat giyinmeyi severim. Alışverişten de çok hoşlanmam, genellikle kıyafetlerimi eşim alır. Düz renkleri tercih ederim. Gömlekte ise beyazdan vazgeçmem.
TEKNOLOJİ
Sanal değil gerçek iletişim
* Teknolojiyle ilgim yok gibi! Çocukların zoruyla cep telefonu aldım, onu bile zor kullanıyorum. Dolayısıyla sosyal medya bana uzak! Sanal değil, birebir iletişimden hoşlanıyorum. Sohbet, diyalog gibisi var mı?
SEVİMLİ DOSTLAR
‘Fil’i çok özlüyorum
* Dedim ya, küçük bir bahçem var. Orada tavuklarım, horozlarım, kazlarım, ördeklerim, güvercinlerim var. Bir de geçen yıl sokakta yeni doğmuş kırma bir köpek yavrusu buldum. Sahiplendim, her türlü bakımını yaptırdım, adını da neden bilmem ‘Fil’ koydum. Ayrılmaz bir ikili olduk. Ben nerede, Fil orada! Ancak bana çok düşkün oldu, koruma güdüsüyle bahçedeki diğer hayvanlara zarar vermeye başladı. Üzülerek onu bir arkadaşımın çiftliğine vermek zorunda kaldım. Ara sıra ziyaret edip hasret gideriyorum.
Paylaş