Bakımsız karanlık ve yanık

HAFTANIN FOTOĞRAFI

Haberin Devamı

PARKLAR için dedim ki:

Hem pis...

Hem bakımsız...
Hem de zifiri karanlık...
İti, kopuğu, tinercisi, şarapçısı orada.
Zulada bıçak da var, alkol de var, bali de var.
İnsan bırak oturmayı, çoluğunu çocuğunu oynatmayı, geçmeye bile korkuyor.
Sağ olsun yine kimse üzerine almadı.
İşte, sonuç.

Bakımsız karanlık ve yanık

Bayraklı 1593/22 Sokak’taki parkın hali.
Bir yakmadıkları kalmıştı, onu da yaptılar.
Böyle giderse ileride başka neler olur, düşünmek bile istemiyorum.
Adres de verdim, bakalım bu kez biri bir şey yapacak mı?

***

ANLADIM Kİ

Kendimi kandırmışım

TÜRK Kızılayı’nın giyim bağış kutularının nasıl soyulduğunu...
‘Belki birine faydası olur’ diye içlerine atılan kıyafet ve eşyaların...
Kısacası bir ‘iyilik hareketi’nin birkaç kendini bilmez tarafından nasıl baltalanmaya çalışıldığını fotoğrafıyla ortaya koydum.
Bekledim ki, etkilisi yetkilisi bu işe bir an önce el atar.
‘Pes artık!’ dedirten bu vicdan yoksunları için önlem alınır.
Kendimi kandırmışım!

Haberin Devamı

***

EÜ’DEN CEVAP VAR

Her gün 14 çeşit
yemek çıkarıyoruz

İZMİR’de uzun yıllar reklam sektörüne hizmet etmiş bir ağabeyimizin paylaştığı bilgiden yola çıkarak...
Ege Üniversitesi Hastanesi’nde yatan hasta ve refakatçilerine uzun süre aynı menünün verildiğini yazdım.
Hastane Müdür Yardımcı Vekili Başdiyetisyen Dilay Kurtoğlu aradı.
“Eminim ki, bu hastaların rahatsızlıkları gereği özel beslenmeleri, belki de diyet yapmaları gerekiyor.
Ama her öğün aynı yemeğin servis edilmesini bir türlü aklım almadı.
Birileri izah etse de işin doğrusunu anlasak demişsiniz” dedi ve ekledi:
“İzah ediyorum, bu iddia doğru değil.
Diyet hastaları için her gün alternatifli 14 çeşit yemek çıkarıyoruz.
Sebze de var, kırmızı et de, beyaz et de...
Okurunuzun söylediği gibi bir durumun olması imkansız.”
Hatta...
Hem son teknolojiyle donatılmış tamamen hijyenik mutfağı görmeye...
Hem de gıda mühendisleri ve diyetisyenler tarafından hazırlanıp uzman aşçılar tarafından pişirilen yemekleri tatmaya davet etti.
Bu açıklama üzerine aradığım ismi bende saklı ağabeyim ise sözlerinin arkasında.
“Kalp-Damar Cerrahisi’nde 5 gün kaldım.
Günde iki öğün olmak üzere tam 10 kez...
Çorba, zeytinyağlı taze fasulye, makarna, piliç but, söğüş domates-salatalık, bardak yoğurt geldi.
Tadına, tuzuna lafım yok.
Benim isyanım aynı menünün çıkmasına.
İsteyene adımı da, telefonumu da verebilirsin” diye de ısrar etti.
Benden paylaşması...

Haberin Devamı

***

BUNU YAZMAK GEREK

Kendisi de ölümsüz
yetiştirenleri de!

Bakımsız karanlık ve yanık

BİR hobi olarak başladığım zeytinyağı tutkum aldı başını gidiyor.
Yurt içi ve dışından aldığım zeytinyağlarıyla mini bir de koleksiyon oluşturdum.
Ve imkanlar ölçüsünde de zenginleştirmeye çalışıyorum.
Dostlardan bu hafta da katkı geldi.
Bu vesileyle bir kez daha teşekkür ediyorum.
Hepsinde inanılmaz emek, alın teri, hikaye var.
Dolayısıyla benim için çok özeller.
Ama birinin yeri ayrı.
Meslektaşım Aynur Özgür Tattersall önce bir mesaj paylaştı, ardından da fotoğrafta gördüğünüz ürünleri getirdi.
Aynur’un ailesi 1971’de Bulgaristan’dan İzmir’e göç etmiş.
Bir akşam yemek yerken babası aniden annesine, “Habibe söz ver, bana bir şey olursa kızları üniversiteye göndereceksin” demiş.
Annesi, “Bey şimdi bu nereden çıktı?” diyerek kızmış.
Ancak bu olayın üzerinden sadece bir hafta sonra babası trafik kazasında can vermiş.
Babası 32, annesi 30 yaşındaymış.

Haberin Devamı

Bakımsız karanlık ve yanık

Habibe Hanım genç yaşına rağmen bir daha hiç evlenmemiş.
Fedakarca çalışarak, biri beş, diğeri altı, öbürü 12 yaşında olan üç kızına hem annelik, hem de babalık yapmış.
O gece sofrada kızarak verdiği söze sahip çıkıp kızlarının üçünü de üniversitede okutmuş.
Ömrü mücadele içinde geçen Habibe Hanım iki yıl önce kansere yakalanmış.
Ve ne yazık ki teşhis konduktan sadece altı ay sonra sonsuzluğa adım atmış.
Aynur anlattı, ben dinledim:
“Annemin tek hayali bir tarlaya sahip olmaktı.
Hastalığını öğrenir öğrenmez hemen Londra’dan gelip Urla’da bir yer aldım.
Onunla son günlerini bu tarlada geçirdik.
Çok güzel anılarımız oldu.
Anneme, üzerinde birkaç zeytin ağacı olan 6 dönümlük o tarlaya ‘Habibe Hanım Çiftliği’ adını koyacağımı söyledim.
Hatta bir tabela yaptırıyordum ki, hastalığı ağırlaşınca yarım kaldı.
Şimdi, onun hayalini yaşatmak için tarlaya gözüm gibi bakıyorum.
Çıktığı kadar yağ üretiyorum, ayrıca hiç ilaçsız sofralık zeytin yapıyorum.
Dostlarıma, arkadaşlarıma hediye ediyorum.
Böylece hep birlikte annemi anıyoruz.
Senin de zeytin ve zeytinyağıyla ilgili olduğunu görünce...
Ve o enerjiyi alınca sana da göndermek istedim.
Biliyorum koleksiyon yapıyorsun ama ben bu yağı ve zeytinleri kullanmanı diliyorum.
Şişenin üzerindeki fotoğrafı cep telefonumla çektim.
Annemle tarlada geçirdiğimiz son anlardı.
Tatmadan önce, bu zeytin ve zeytinyağının kısa, belki de biraz uzun öyküsünü bilmen iyi olur diye düşündüm.”
Söz verdim, koleksiyonum için saklamayıp her sabah kahvaltıdan önce bir kaşık içeceğim.
Habibe Hanım gibi ömrünü bağ, bahçe, tarlaya veren, doğa dostu tüm kadınlarımıza selam olsun!

Yazarın Tüm Yazıları