Paylaş
AK Parti’nin ilk döneminde askerlerde 28 Şubat alışkanlıkları vardı. AK Parti iktidarının akıbetini Refahyol hükümetine, Erdoğan’ın sonunu da Erbakan’a benzetmek istiyorlardı. 28 Şubat sürecinde Başbakan Erbakan’a, Osman Özbek isimli paşanın hakaret ettiği, askerin baskısıyla Erbakan’ın başbakanlıktan istifa etmek zorunda bırakıldığı dönemin ruhuyla hareket ediyorlardı. Batı Çalışma Grupları bunun için kuruldu. 27 Nisan e-Muhtırası bunun için verildi. Cumhuriyet mitingleri bunun için organize edildi. AK Parti’ye kapatma davası bunun için açıldı. Erdoğan, yasaklı hale getirilerek seçimlere bunun için sokulmadı.
Ama Erdoğan da tehlikenin farkındaydı. Türkiye’nin geleceğinde ya onlar olacak ya Erdoğan olacaktı.
AK Parti’ye kapatma davası açıldığı günlerde, “Yaşlarını kuru yaparım” demişti. Kapatma davası zamana yayılmak yerine hızlandırılmış ve YAŞ toplantısı öncesine denk getirilmişti. Yüksek Askeri Şura toplantısı bir dönüm noktası olmuştu. 27 Nisan e-Muhtırası’nı geri çevirdi. Demirel gibi şapkayı alıp gitmedi. 15 Temmuz ise bunun zirvesiydi. 15 Temmuz’da Erdoğan darbeyi geri püskürttü.
Askerin karşısında terleyen başbakanlardan, başbakanların terlettiği asker sürecine böyle geçildi. Son sözün sahibinin askerin değil seçilmişlerin olduğu düzen böyle kuruldu. Bunu da ancak Erdoğan gibi yürekli bir lider yapabilirdi.
ZAMANIN RUHU
Beni bunları yazmaya iten ise eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in AKİT TV’de Muharrem Coşkun'un programında anlattıkları oldu. 2007 yılı 367 kararının çıktığı, Meclis’te cumhurbaşkanı seçtirilmediği, Cumhuriyet mitinglerinin ve 27 Nisan e-Muhtırası’nın yayınlandığı bir dönemdi. Bu yaşananlar zamanın ruhunu yansıtması açısından çok önemli.
O nedenle Ergenekon mağduru olan İsmail Hakkı Pekin’le konuşarak bir kez de onun ağzından dinledim. Şimdi noktasına, virgülüne dokunmadan İsmail Hakkı Pekin’in ağzından 2007 Aralık Şûrası’nda yaşananları aktarıyorum.
PEKİN O TOPLANTIYI ANLATTI
"2007 yılında Genelkurmay İstihbarat Başkanı oldum. Aralık Şûrası vardı. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergun Saygun bana, ‘Türkiye’deki irticai faaliyetlerle ilgili takdim hazırlayın, Başbakan’a sunalım’ dedi. Bazı özel okullardaki irticai faaliyetlerle ilgiliydi. TSK içindeki irticai faaliyetlerle ilgili değildi. İstihbarata Karşı Koyma Başkanı Tuğgeneral, ‘Komutanım, geçen sefer de böyle bir şey oldu. Başbakan kızdı, bağırdı, bir sürü laf söyledi. Söyleyin yapmasın’ dedi. Sayın Cumhurbaşkanı o zaman ‘başbakan’dı. 2006 Aralık Şûra’da da aynı şey olmuş. Başbakan kızmış.
ERDOĞAN’IN ‘ŞÛRA’DAKİ TAVRI
İkinci başkana gittim, anlattım. “Yok. Hazırlayın” dedi. Ağustos şûraları terfiler, aralık şûrasında ise harbe hazırlıklar görüşülür. Şûra başladı. Başbakan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt toplantı masasının başında yanyana oturuyorlar. İKK Başkanı Tuğgeneral çıktı anlatıyor. Başbakan da not alıyor. Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki, ‘Bunu bana niye anlatıyorsunuz?’ Bir defa hukukçuların görüşü farklı dedi. Geçen sene de söyledim (2006 Aralık Şûrası), ‘Kimi kime şikâyet ediyorsunuz. Beni bana mı şikâyet ediyorsunuz. Geçen sene de bunları söyledim. Bunlar sizin işiniz değil. Burası onun yeri değil. Beni bunlarla sıkıştırmaya mı çalışıyorsunuz?’ dedi. Biz bunun üzerine daha başka sözleri duymamak için dışarı çıktık. Bu arada Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, “Sayın Başbakan’ım çok ağır konuşuyorsunuz’ dedi. Cumhurbaşkanı şûrayı yarım bıraktı çıktı. Genelkurmay Başkanı da arkasından gitti. Sonra şûraya tekrar döndü ama o brifing devam etmedi. Zaten bu Yüksek Askeri Şûra’daki son brifing oldu.”
Erbakan başbakanken Genelkurmay’ı ziyaretinde omuz atılmıştı. O günlerden bugüne kolay gelinmedi. Erdoğan’ın cesur mücadelesi olmasa askeri vesayet bir türlü geriletilemezdi. O nedenle Erdoğan’ın bu tepkisi şaşırtıcı değil ama çok önemli.
‘KES ULAN’
Erdoğan, MGK toplantısında da benzer bir çıkış yapmıştı. Ben ilk olarak dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur olarak yazmıştım ama sonradan arayan bir MGK üyesi o komutanın Cumhur Asparuk olduğunu aktarmıştı.
Olay, 2003 yılı ağustos MGK toplantısında yaşanıyor. Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk, veda konuşmasında irtica gerekçesiyle iktidara ithamlarda bulunuyor. Erdoğan, önce anlattığı olayların doğru olmadığını söylüyor. Asparuk konuşmasını uzatıyor ve iddialarını sürdürüyor. Erdoğan bunun üzerine “Kes ulan” diye bağırıyor.
Peki Asparuk susuyor mu? Evet susuyor.
BÜYÜKANIT’A, ‘SEN Mİ YÖNETECEKSİN BEN Mİ?’
27 Nisan e-Muhtırası verildiği gece Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Başbakan Erdoğan’ın telefonlarına çıkmamıştı. Ta ki hükümetin açıklama yapacağı duyuruluncaya kadar. Büyükanıt, 28 Nisan günü Erdoğan’ın telefonuna geri dönüş yapıyor. Erdoğan’ın ilk sözü ‘Paşa, bu ülkeyi sen mi yöneteceksin yoksa ben mi?’ oluyor.
Sonu malum. 28 Nisan’da Türk demokrasisinde bir ilk yaşandı ve muhtıra verene muhtıra verildi.
KOŞANAR’E, ‘BİZİ CEMSELERE Mİ DOLDURACAKSIN?’
Son not ise Koşaner Paşa’dan.
Balyoz davasında 102 asker tutuklanınca Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner soluğu Dolmabahçe’de Erdoğan’ın yanında alıyor. Erdoğan da tutuklamalardan dolayı rahatsızdı. Bunu da dönemin Adalet Bakanı çok iyi biliyor. Ancak Koşaner o denli sert bir üslupla konuşuyor ki Başbakan bu tarzdan rahatsız oluyor. Başbakan’ın bunu hissettirmesine rağmen Koşaner aynı tonda konuşmasını sürdürünce Erdoğan, ‘Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın? Bizi cemselere doldurup Selimiye Kışlası’na mı götüreceksin?’ diye uyarıyor.
Sonuç. Koşaner, “Yok efendim. Öyle demek istemedim” diyor ve oturuyor.
KILIÇDAROĞLU NE YAPIYORDU
Türkiye bu noktaya geldiyse Erdoğan’ın kararlı mücadelesi sayesinde geldi.
Erdoğan Genelkurmay Karargâhı’nda ya da Milli Güvenlik Kurulu toplantısında başörtüsü mücadelesi verirken, Kemal Kılıçdaroğlu ise başörtüsü yasağını kaldıran düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ediyordu.
Kılıçdaroğlu’na methiyeler dizen başörtülülere hatırlatmak istedim.
Paylaş