Abdulkadir Selvi

Belediyenin, TOGO’nun ve Sinan Aygün’ün avukatı aynı

24 Aralık 2019
Türkiye birkaç gündür eski CHP milletvekili Sinan Aygün’ün TOGO kuleleriyle ilgili Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı hedef alan iddialarıyla çalkalanıyor.

Sinan Aygün, TOGO kuleleriyle ilgili olarak kendisinden 25 milyon lira rüşvet istendiğini iddia ediyor. Mahkeme kararını yerine getirdiğini belirten Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise haksız kazanç elde edilmesine müsaade etmeyeceğini söylüyor. Konu yargıya taşındı.

Sinan Aygün’ün basın toplantısını izledikten sonra, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’la konuştum. İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin görüşmesi nedeniyle yarım kalan görüşmeyi daha sonra tamamlamak durumunda kaldık.

Bu olay hakkında daha önce Sinan Aygün’le konuştunuz mu?

Mansur Yavaş: Sinan Aygün’le hiç görüşmedim. Hayır. Israrla görüşme talepleri oldu. Ben de görüşmedim. Çünkü elimizde bir mahkeme kararı var. Onun bize ne söyleyeceği belli. Israrlı bir şekilde kendinin haklılığını anlatacak.

Sinan Aygün başka kimseyi arıyor mu?

Yavaş: Sadece Cumhuriyet Halk Partili üyeleri değil, diğer partileri de arıyor. Hatta diyor ki Cumhuriyet Halk Partililere ‘Siz bu işi halledin, AK Partilileri, MHP’lileri bana bırakın’ diyor. İYİ Partili bir meclis üyemizi bir yüksek yargıç arıyor ve bir tehdit gönderiyor. ‘Mansur Yavaş eğer bunu istinafa götürmezse ceza alır’ diyor. Yani dolayısıyla görüşecek bir konu yok. Biz kararımızı zaten baştan verdik. Bütün arkadaşları ikaz ettik. Bir mahkeme kararı var. Biz buna uymak zorundayız.

Saat 17.00’de istinaf mahkemesine yapılan başvuruyu saat 17.45’te neden çektiniz?

Yavaş:

Yazının Devamını Oku

CHP’de kavga büyür mü?

23 Aralık 2019
Yerel seçimlerin verdiği moral, İstanbul seçimlerinin sağladığı başarı ile CHP iç tartışmalarını bitirmiş, birbiriyle uğraşan parti olmaktan çıkmış, hatta hafiften “Türkiye’yi yönetmeye talibiz” havasına girmişti. Ta ki o Külliye’ye giden CHP’li haberine kadar.

SAHNE 1

Haber, güya parti içi muhalefet olarak gördükleri Muharrem İnce’yi tasfiye etmek, Erdoğan’ı ise işi gücü bırakmış CHP’nin içini tanzim eden taraflı Cumhurbaşkanı konumuna düşürmek için servis edilmişti. Fakat ne olduysa oldu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu FOX TV’de yayına çıktı. CHP’yi kollayacağına, büyük bir ailenin reisi gibi davranıp partililerin hukukunu koruyacağına kalktı, “Doğrudur” dedi. O andan itibaren iş döndü, bumerang gibi CHP’yi vurdu.

SAHNE 2

Eski CHP Milletvekili Sinan Aygün ile CHP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş arasında rüşvet pazarlığı döndüğü haberleri gündeme bomba gibi düştü. Sinan Aygün, “TOGO kuleleri için belediye meclis üyeleri benden 25 milyon TL rüşvet istedi” diye yargıya müracaat etti. Mansur Yavaş, Sinan Aygün’ün 570 milyon TL haksız kazanç elde ettiğini savundu. Aygün’le görüşmediğini, telefonlarına çıkmadığını söyledi.

Sinan Aygün, “İddiaları önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ilettim. Kılıçdaroğlu, işi CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu’na havale etti. O da telefonlarıma çıkmadı” diyor. CHP Genel Başkanı hem tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacak hem de bu işten CHP’nin yara almadan çıkmasını sağlayacak bir liderlik sergileyemedi. Pandoranın kutusu açıldı, pis kokular ortaya saçılmaya başladı. Bülent Kuşoğlu silueti ise her iki krizde de kendini hissettirmeyi başardı. Külliye’ye giden CHP’li haberini Rahmi Turan’a verdiğini itiraf eden gazeteci Talat Atilla’nın internet sitesinde yazar olduğu için, Ankara kulislerinde haberin kaynağının da Kuşoğlu olabileceği dedikoduları yayıldı. Sinan Aygün, Kuşoğlu’nun ağabeyinin Genelkurmay İstihbarat’ta görevli olduğunu ve FETÖ’den soruşturulduğunu iddia etti. Kuşoğlu, ağabeyi değil kardeşi olduğunu, onun da 6 yıl önce emekliye ayrıldığını açıkladı. Ama böylece CHP’de içinde Kuşoğlu ismi geçmeyen bir krizin yaşanmayacağı algısı oluştu.

CNN Türk’te birlikte program yaptığımızda Gürkan Hacır CHP için “Perdesiz eve benzer” demişti. Ne kadar haklı olduğunu bu iki olay bize gösterdi. Her hafta bir krizin patlak verir hale geldiği CHP’de bu iş yatışır mı? Yok. Tam aksine turpun büyüğü heybede.

Eğer Melih Gökçek büyük bir şehvetle bu olayın peşine düşmeyi, sahibi olduğu TV kanalından ve sosyal medya hesabından bu işin arkasında Gökçek var imajı verecek şekilde abanmayı bırakır, iktidara yakın medya bunu bir kampanyaya dönüştürmezse bu tartışma sürer. Çünkü bizim millet akçeli ilişkileri sevmez.

PEKİ SAHNE ÜÇ YOK MU?

Yazının Devamını Oku

Adalet Bakanı ile ne konuştuk?

20 Aralık 2019
ADALET Bakanı Abdulhamit Gül’le Ankara temsilcimiz Hande Fırat bizleri bir araya getirdi.

Abdulhamit Gül, kadına şiddet genelgesini yayınlayan bakan olarak masaya oturunca herkesin desteğini aldı. Bir ara sadece cinslik olsun diye muhalefet etmeyi düşündüm ama kadınlardan korktuğum için hemen vazgeçtim. Hatta bir ara kadınlardan daha çok destek veren konumda buldum kendimi.

Kadına şiddet konusunda ne yazık ki karnemiz parlak değil. Bence bu sorun bir kadın sorunu da değil. Tam aksine, erkek sorunu. Peygamberimizin “Cennet anaların ayağının altındadır” sözüne inanmış birisi olarak, kadına şiddetin terör suçu kapsamına alınmasına dahi itirazım olmaz.

Abdulhamit Gül’le sohbet keyifli. Konulara hâkim olduğu için bir değil, birkaç manşet veriyor. Gül’le oturarak fotoğraf çektirmek çok güzel ama ayakta fotoğraf çektirmekte sorun var. Hele bir de benim gibi yan yana durursanız... Bir ara Bakan’ı lafa tuttum ama Rıza Özel’in fotoğraflarımızı çekmesine engel olamadım. Adalet Bakanı Gül’ün açıklamalarını haber sayfamızda okuyacaksınız ama ben birkaç noktaya değinmek istiyorum.

- Kadına şiddet genelgesini hazırlarken mağdur odaklı çalıştıklarını söyledi.

m Bakan mağdur odaklı bakıyor. “Kadın 10 kez gitmiş, müracaat etmiş ama yargıda bu kişinin daha önce geldiği notu görülmeyince bu konu gözden kaçabiliyor. Sorgulama olayında kadının 10 defa gittiği bilinmiyor. Kadın feryat ediyor. O feryadı gör. O feryat görülse, o kadın şimdi aramızda olacaktı” diyor.

- Avukatınız olmadığında nasıl baro size CMK avukatı veriyorsa, şimdi de şiddete maruz kalmış kadınlar için kısa adı ŞÖNİM olan şiddeti önleme ve izleme merkezi avukatlığı geliyor. Adalet Bakanlığı ile Türkiye Barolar Birliği bu konuda görüşme halindeymiş.

- Adalet Bakanı da bir aile babası. Peki şiddet haberlerini görünce ne yapıyor?

Yazının Devamını Oku

Erdoğan’ın evini izleyen kameranın görüntüleri

19 Aralık 2019
17-25 Aralık FETÖ’cü darbe girişiminin karanlıkta kalan birçok yönü var. 17 Aralık’tan sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine getirilen Selami Altınok’la birlikte hareket eden inanmış bir ekip, FETÖ’cü savcılar Zekeriya Öz, Muammer Akkaş ve Celal Kara ile İstanbul Emniyeti’ni FETÖ karargâhı gibi kullanan polislere karşı gözü kara bir mücadele vermişlerdi.

17 Aralık’tan 24 saat sonra Erdoğan’ın Başbakanlık uçağında İstanbul’a giderek Emniyet Müdürlüğü görevini üstlenen Selami Altınok, FETÖ’nün 17-25 Aralık darbe girişimine ilişkin bugün dahi kamuoyunun tam olarak bilmediği birçok olaya tanıklık etti.

25 Aralık günü Başbakan’ın Kısıklı’daki evinin önünde Özel Harekât polislerini görevlendirdiğini anlatan Altınok, “‘İzinsiz içeri girmek isteyen olursa vurun’ talimatı vermiştim” demişti.

Selami Altınok’la 17-25 Aralık’ta İstanbul Emniyeti’nde yaşananları konuştuk. Altınok, FETÖ’cü polislerin o dönem Başbakan olan Erdoğan’ı özel bir şekilde izlemeye aldıklarını anlattı. Erdoğan’ın kriptolu telefonlarının dinlenilmesi, Başbakanlık Konutu ve ikametgâhında dinleme cihazı ‘böcek’lerin bulunmasını kastetmiyorum. Kamuoyu ile ilk kez paylaşılan bu bilgileri aşağıda Selami Altınok’un ağzından aktarıyorum.

 

İŞLERİNE GELENİ ARŞİV YAPMIŞLAR

İşte Selami Altınok’un verdiği bilgiler:

“Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın konutu, çalışma mekânları gibi korumada birinci derecede önemli merkezler başta olmak üzere İstanbul, MOBESE sistemi tarafından 24 saat görüntülü ve canlı olarak izlenmekteydi. İzleme işlemi Emniyet bünyesindeki Haberleşme Şube Müdürlüğü tarafından yapılıyordu. İstanbul dijital kameralar tarafından izlenirken, bir yer istisna tutulmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kısıklı’daki evi ve eve çıkan cadde ve sokaklardaki kameralar, MOBESE sistemine bağlanmamıştı. Emniyet’teki MOBESE merkezinden Erdoğan’ın konutunun bulunduğu Kısıklı’daki bölgede ne olduğunu göremiyorduk. Bu işin üzerine gittim. Sistem dışı bırakılan kameralar yerinden kayıt alıyor, görüntüler kameraların hafıza kartına kaydediliyor, sonra bu görüntüler bir ekip tarafından manuel olarak alınıyordu. Manuel olarak alınan görüntülerin Emniyet’te de kayıtları çıkmadı. Çünkü İstanbul’daki MOBESE sisteminin bakım ve kontrolü FETÖ’cü

Yazının Devamını Oku

Erdoğan kime ‘CHP ağzıyla konuşuyorlar’ dedi?

18 Aralık 2019
17-25 Aralık operasyonunu düzenleyen FETÖ’cülerin Erdoğan için iddianameye “dönemin başbakanı” diye yazdıklarını öğrendiğim an irkilmiştim.

Dönemin başbakanı ya da devrik başbakan... 27 Mayıs’tan sonra kurulan Yassıada’nın ruhunu yansıtıyordu. “Sizi buraya tıkan kuvvet bunu istiyor” diyen Salim Başol, Menderes’e “sabık başbakan” diye hitap ediyordu.

17-25 Aralık’ın ayak seslerinin duyulduğu Gezi olayları sırasında Erdoğan, “10 ay sonra sandıkta millet bunun hesabını sorar” demişti. Erdoğan’a yanıt o zaman Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’den gelmişti. Gül, “Demokrasilerde her şey seçim demek değildir” demişti. Gül’e 8 Haziran tarihinde Yeni Şafak’ta ‘Cici demokrasi’ başlıklı yazı ile cevap vermiştim. Gül, eleştirilerimden rahatsız olmuştu. Cumhurbaşkanlığındaki resepsiyonda bir araya geldiğimizde kendisine düşüncelerimi iletmiştim. “367 kararıyla sizin Cumhurbaşkanı seçilmenizi engelleyenler ‘Demokrasilerde her şey seçim demek değildir’ demişlerdi. Siz ise bugün kendi varlık nedeninizin tersini savunuyorsunuz” demiştim.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu söylemini Tunus’ta katıldığı bir programda da dile getirdi. Gül’ün sözleri “Ben Tunus’a söylüyorum, Erdoğan sen anla” şeklinde yorumlandı. Gül, FETÖ’nün 17-25 Aralık darbe girişimi sırasında Erdoğan’ın arkasında durmamış, kendisinin veremeyeceği hesabının olmadığını belirterek okların Erdoğan’a yönelmesini sağlamıştı. Abdullah Gül tartışması açma peşinde değilim. Yeni parti kurma sürecine giren Abdullah Gül ile partisini kurarak muhalefette yerini alan Ahmet Davutoğlu’nun söylemine ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan cephesinden bir değerlendirmeyi paylaşmak istedim.

Ahmet Davutoğlu da Şehir Üniversitesi polemiğinde mal varlığı komisyonu kurulması önerisiyle Erdoğan’ın karşısına çıktı. Davutoğlu partisinin FETÖ kokan genç kurucusu İsmail Günaçar ise “Davutoğlu’nun en azından diploması var” diyerek siyasette yerini aldı.

Görünen o ki Davutoğlu, Erdoğan’la polemiğe girmekten kaçınmayacak. AK Parti’ye yönelik sert eleştirilerini sürdürecek. Ali Babacan’ın ise polemiğe girmemeyi tercih edeceği söyleniyor.

Erdoğan, AK Parti’yi kurduğu günden bu yana Erbakan hakkında tek bir olumsuz söz etmedi. Erbakan’ı rahmetle yâd etmeyi ve hatta cezaevine girme tehlikesi doğunca “eski hocası”nı kurtarmayı bildi. Vefalı davrandı. O nedenle de Saadet Partililerin oyunu almayı başardı.

Tabii bundan sonrası Davutoğlu’nun ve Erdoğan’ı hedef göstermekten bıkmayan Gül’ün bileceği bir iş.

Yeni parti kuranların ve kuracak olanların, muhalefet dilini bu kadar hızlı benimsemeleri hakkında

Yazının Devamını Oku

Erken seçim var mı?

17 Aralık 2019
CUMHURBAŞKANI Erdoğan, erken seçimle ilgili bir soru üzerine önemli açıklamalar yaptı. “Bizim seçimimiz 2023 Haziran’dır. Bizim bundan sapmamız söz konusu değildir” dedi.

Peki erken seçim işi nereden çıktı?

Hadi bir soru daha... İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan partileri için gerekirse 20 milletvekilini vereceğini neden söyleme gereği duydu?

Ankara kulislerinde bir süredir, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu partileri seçime girmeye hak kazanmadan Erdoğan baskın seçime gidecek diye bir söylenti dolaşıyordu. Ne Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böyle bir planı, ne de AK Parti’nin bu yönde bir hazırlığı vardı ama erken seçim konusu konuşuluyordu. Daha önce erken seçim ihtimalini hem CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na, hem de İYİ Parti Genel Başkanı Akşener’e sormuştum. İki lider, “Biz erken seçim talep etmeyeceğiz. Ama iktidarın 2023’e kalmadan seçime gideceğine inanıyoruz” demişlerdi. Kılıçdaroğlu ve Akşener’in tezleri, iktidarın başarısız olacağı, 2023’e kadar dayanamayacağı yönündeydi.

Siyasi kulisleri izliyorum ama ben bu yönde bir hazırlık olduğunu hissetmemiştim. Zaten Erdoğan da erken seçim işine son noktayı koydu. Tabii şimdilik. Çünkü burası Türkiye... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasına en çok sevinenlerin Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan olduğu kesin ama bütçe görüşmeleri nedeniyle dün Meclis’teydim. Erdoğan’ın “Erken seçim yok” açıklaması hem iktidar hem de muhalefet milletvekillerinin yüreğine su serpmiş gözüküyordu. Rahatlamışlardı.

HABLEMİTOĞLU SUİKASTI VE KARANLIKTA KALAN SORULAR

ÖNCELİKLE Necip Hablemitoğlu suikastının kilit isimlerinden eski yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır’ın Ukrayna’da yakalandığı haberine imza attıkları için DHA muhabirleri Hilal Öztürk ve Sonat Kerem’i tebrik ediyorum.

Necip Hablemitoğlu öldürüldüğünde, “Eyvah! Yine faili meçhuller sürecine giriyoruz” demiştik. Çünkü AK Parti iktidarının daha ilk ayı dolmamıştı. 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetleri izlemiş gazeteciler olarak, Türkiye’nin yeni bir faili meçhul sarmalına girmesinden ürkmüştük. Çünkü Hablemitoğlu suikastı, AK Parti döneminin ilk ve son faili meçhul cinayeti olarak kalacaktı.

Peki üzerinden 17 yıl geçmesine rağmen

Yazının Devamını Oku

Yeni partiler milletvekili transfer edecek mi?

16 Aralık 2019
Ahmet Davutoğlu adı “gelecek” olan ama kendi geçmişte kalan partisini kurdu.

Çözüm olarak, geçmişte rejim krizlerine neden olan parlamenter sistemi önerdi. Her 10 yılda bir gelen darbeler parlamenter sistemde gerçekleşmedi mi? 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ta Türkiye parlamenter sistemle yönetilmiyor muydu? Siyasi partiler o dönemde kapatılmadı mı, başörtüsü yasağı o dönemin ürünü değil miydi?

Neyse, soruları bir kenara bırakalım. Davutoğlu’nun partisine ilişkin AK Parti kulislerinde yapılan değerlendirmeleri paylaşayım. Parti kurulmadan önce daha çok merak uyandırıyordu. Ancak partinin kuruluşu açıklanınca, bu gizem ortadan kalktı. Kulislerde “Dağ fare doğurdu” yorumu yapıldı. Benzer bir durum Ali Babacan’ın kuracağı partide de yaşanabilir.

Meclis’te “siyaset voltası” attığımız bir AK Parti yöneticisi “Parti kurarken farklı bir duruşun, yeni bir söylemin ve dünyaya farklı bir bakışın olacak. AK Parti kurulduğunda öyleydi. Biz yeni şeyler söyledik. Bunlarda hangi duruş, hangi yeni söylem var?” diye sordu. Davutoğlu partisiyle ilgili olarak aynı soruyu bu kez ben sordum. “Davutoğlu’nun partisinde yeni olarak ne var? Sadece ben parti lideri olacağım diye parti kurmuş. Bir de Erdoğan’dan intikam almak istiyor. Başbakanlıktan ayrılma sürecinin hesabını kapatmamış, belli ki o hesabı görmek istiyor” diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda 50 artı 1’in olması nedeniyle yeni partiler ne yapacak diye sorulmuyor, AK Parti’den ne götürecekler diye hesap tutuluyor. AK Parti yöneticisine bu noktayı hatırlattım.

Madde madde anlattı.

BU AYNI ZAMANDA İKİ TURLU BİR SİSTEM

İşte AK Parti yöneticisinin anlattığı o maddeler:

1-

Yazının Devamını Oku

Milletvekilleriyle toplantılar yapılacak

13 Aralık 2019
AHMET Davutoğlu’nun partisinin kuruluş dilekçesinin İçişleri Bakanlığı’na verildiği sıralarda AK Parti Genel Merkezi’ndeydim. Üzüntüsünü ifade eden de oldu, “Ölü doğdu” diyen de. İhanete varan değerlendirmelere de tanıklık ettim. Ama endişe ya da kaygı hissetmedim.

Yeni partilerin kuruluşunu Meclis kulisinde konuştuğumuz zaman Numan Kurtulmuş, “Önemli olan bizim ne yapacağımız. Biz siyasi olarak alanı doldurursak, onlar başarılı olamazlar. Yeni partilerin ne yapacağı değil, bizim partimizin ne yapacağı önemli. O nedenle onlar ne yapacak diye uğraşmıyoruz. Biz ne yapmalıyız diye çaba gösteriyoruz” demişti. AK Parti Genel Merkezi’nde bu hava hâkim. “Asıl olan bizim ne yapacağımız” deniliyor.

Yeni partilerin “merkez partisi” olamayacağı üzerinde duruluyor. “Çünkü merkez AK Parti tarafından dolduruluyor. Merkezde bir boşluk yok” deniliyor. Numan Kurtulmuş o görüşmemizde “Tabii onlar neye talip oraya bakmak lazım. Eğer ‘Biz yüzde üç-beş alalım, AK Parti’yi yüzde 50’nin altına çekelim’ diye kuruluyorlarsa o hesap başka” demişti. “Yeni partiler, merkeze yerleşip kurucu bir parti olmayacaklar. Onlar daha çok ‘AK Parti’ye kaybettirme partisi’ misyonunu üstlenecekler. O nedenle de 2023 seçimlerinde Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığı seçiminde kaybettirme partisi olarak görev yapacaklar. Konjonktür partisi olacaklar” deniliyor.

Peki bu süreçte AK Parti ne yapacak?

1- Söylem,

2- Eylem olmak üzere iki ayaklı bir çalışmadan söz ediliyor.

AK Parti’nin değişimci, reformcu, hak ve hürriyetleri önceleyen, ekonomik kalkınmayı hedefleyen kimliğine dönmesi; kucaklayıcı ve özgürlükçü bir dil kullanılması; eylem olarak ise safları sıklaştırma... Ocak ayından itibaren AK Parti Genel Merkezi’nde milletvekilleriyle seri toplantılar yapılacak. Bunların bazısına Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlık edecek. Kongreler nedeniyle hem seçmenle hem de teşkilatlarla daha sık bir araya gelinecek. Bütçeden sonra kabine değişikliğinin olma ihtimali zayıf görünüyor ama yeni partilerin kuruluşuyla birlikte milletvekilleri daha kıymetli hale geldi.

 

TANSİYON VE KALP İLAÇLARINI YANLARINDA TAŞIYORLAR

Yazının Devamını Oku