Abdulkadir Selvi

Tezkerede fire oldu mu?

3 Ocak 2020
MECLİS’te Libya tezkeresi görüşülürken, önce iktidar ve muhalefet kulislerinin nabzını tuttum.

AK Parti kulisinde en ufak bir tereddüt yoktu. Önce muhalefet kulisinden başladım. CHP’lilerde coşkulu bir tezkere karşıtlığı vardı. “Libya çöllerinde Mehmetçiğin kanı dökülecek” diyor, başka bir şey demiyorlardı. İYİ Partililer de tezkereye karşıydılar ama onlar biraz “mahcup muhalif” havasındaydılar. Eğer Meral Akşener sabah erkenden gelip grubu toplamasa, İYİ Parti yarı yarıya fire verebilirdi.

HDP’de bir dağınıklık vardı. Öyle ki birçok milletvekili Meclis’e bile gelmemişti. Bize kayyım atanmış, ne işimiz olur Libya’yla havasındaydılar.

Devlet Bahçeli, görüşmeleri MHP grubunun başında Meclis’te izlemeye gelince MHP’lilerde heyecanlı bir tezkere destekçiliği vardı.

AK Parti’de ise en ufak bir tereddüt yoktu. Milletvekillerinin sohbetleri seçim çevresinden ziyade Akdeniz’e, Libya’ya, Atatürk’e, Enver Paşa’ya kadar uzanıyordu.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun açıklaması ‘evet’ olarak anlaşılınca, ortaya ilginç bir tablo çıktı. Meclis’te iki milletvekili ile temsil edilen Saadet Partisi’nde Cihangir İslam oylamaya katılmayacağını, diğer milletvekili Abdülkadir Karaduman ise ‘hayır’ oyu vereceğini söyledi. Bu durum, “Saadet üç parça” esprilerine yol açtı.

Peki kim neyi savundu?

CHP adına konuşan Ünal Çeviköz, “Türkiye, Libya iç savaşında taraf olmamalı. Serrac ve Hafter arasında arabulucu olmalı” dedi.

İYİ Parti adına kürsüye çıkan

Yazının Devamını Oku

Erken seçim ve kabine

2 Ocak 2020
2020 yılında en çok konuşacağımız başlıklardan birini erken seçim tartışmaları oluşturacaksa, ikinci sırada da kabine değişikliğinin geleceği kesin.

Hatta Ankara kulislerinde bütçe Meclis’ten geçtikten sonra Bakanlar Kurulu’nda değişiklik olacağı beklentisi hâkimdi. İstanbul seçimlerinin hemen ardından kabine değişikliği yönünde güçlü bir istek oluşmuştu. Ancak süreç içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değişiklik yapmayacağı anlaşıldı. Erdoğan, kabine değişikliği baskılarına karşı direndi. Lider olarak dayatmalarla iş yapmayacağını, kendi belirlediği zamanda değişiklik yapılacağını göstermiş oldu. Erdoğan, kabine değişikliği dalgasını püskürtünce beklentiler azaldı. Neredeyse bir süredir hiç konuşulmuyor. AK Parti kongre sürecine girdiği için parti yönetimindeki ve kabinedeki değişiklik beklentisi kongre sonrasına ertelendi.

Erken seçim tartışması ise tekrarlanan İstanbul seçimlerinden sonra ortaya çıktı. Oysa o zaman Türkiye’nin önünde seçimsiz 4 yıl vardı. Erken seçime karşı çıkanlar, ülkenin önündeki 4 yıl seçimsiz sürenin iyi değerlendirmesi gerektiği görüşünü savunuyorlardı. 2020’ye girdik. Kaldı önümüzde 3 yıl. Göz açıp kapayıncaya kadar 1 yıl geçti.

Kılıçdaroğlu ve Akşener’le zaman zaman erken seçim konusunu konuşuyorum. Muhalefetin hemen erken seçim diye bir talebi yok. Ama iktidarın 2023’e kadar gidemeyeceğini düşünüyorlar. Ancak 2021’in ikinci yarısından itibaren bir erken seçimi muhtemel görüyorlar. İktidar 2020’de seçime gitmez ama 2021’in ortasından itibaren her an seçim olabilir düşüncesindeler. Seçimlerin 2023’e kalmayacağı konusunda kesin bir inanç içindeler. 2021’in Haziran ya da Temmuz’unda, olmazsa 2022’de seçimin kaçınılmaz olduğu görüşündeler.

Kılıçdaroğlu’nun belediye başkanlarının işlerine odaklanması, 2021 yılıyla birlikte bunun vatandaşa yansıması konusundaki ısrarının altında da bu yatıyor. CHP Lideri erken ya da zamanında bir seçimde belediye başkanlarının aday olmasına pek sıcak bakmıyor, onların ilk dönem başarılı olup ikinci dönemde de seçimi kazanarak hizmet etmeleri görüşünde.

Bir de yeni kurulan partiler var. Davutoğlu ve Babacan partilerinin de ne olacağının tam olarak anlaşılabilmesi için 2020’de erken seçim olmaz deniliyor.

Ankara’da siyaset “saatleri ayarlama enstitüsü” gibi erken seçime endeksli olduğu için ilk günden kulisleri paylaşmak istedim. 2020’de erken seçim yok. 2021’in ikinci yarısından itibaren erken seçim beklentisi ise çok...

YAPILMASA NE OLURDU?

Kanal

Yazının Devamını Oku

Muharrem İnce genel başkan adayı olacak mı?

1 Ocak 2020
CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın programında Muharrem İnce ile bir araya geldik. Programın yaptığı reytingden Muharrem İnce’yi takip eden bir izleyici kitlesinin olduğu anlaşılıyor.

Öncelikle Muharrem İnce’ye ilişkin gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Daha bir oturmuş, eski hırçın görüntüsü gitmiş, yerine daha bilgece bir hava gelmiş. Ama öyle ‘bal Mahmut’ kıvamında da değil. Damarına basınca hafiften sertleşiyor. Cumhurbaşkanı adaylığından sonra günlük polemiklerden uzak durmaya çalışıyor. Gözü hâlâ Cumhurbaşkanı adaylığında. “CHP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı adayı olmalı” tezini tekrarlıyor. Peki kendisi CHP Genel Başkanlığı’na aday olacak mı? ‘Hayır’ ya da ‘Evet’ demiyor. Yani, “Kapıyı ne kapatıyorum ne sonuna kadar açıyorum” havasında. Gözlemim, kongreler tamamlandıktan sonra konjonktüre bakacağı yönünde. Kongrede aday olursa şaşırmam, aday olmazsa sürpriz saymam. Kazanacağını görürse bir an bile tereddüt etmez ama kazanamayacağı bir seçime de girmez durumunda.

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş konusunda özenli bir dil kullanmaya dikkat ediyor. Eğer CHP Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı gösterirse, ona destek olacağını söylüyor ama Abdullah Gül olursa, o konuda konuşmuyor. O tür bir durum oluşursa kamuoyundan destek alıp almayacağına bakacak gibi hissettim. Aday olabilir de olmayabilir de pozisyonunda. Tarafsız Bölge’de CHP’yle ilgili sorularımıza bir noktadan sonra cevap vermeyeceğini söyledi. O sırada izleyicilerden İnce’ye tepki mesajları geldi. Ekranlarda CHP’yi hırpalayan biri konumuna düşmek istemiyordu ama parti içinde çete olduğunu söyleyen, Külliye’ye giden CHP’li konusunda ortada bırakılan bir isimdi, o yüzden sormamız gerekiyordu. Birkaç sorumuza cevap verdi ama daha çok Kanal İstanbul’u, Libya’ya asker gönderme konusunu, yerli otomobili konuşmayı tercih etti. Bir de illa asgari ücreti konuşacağım diye tutturmadı mı... Cumhurbaşkanı adaylığı sırasında oluşturduğu ekiple çalışmalarını sürdürüyormuş, o nedenle el yazısıyla notlar çıkarmış, bıraksak sabaha kadar konuşacaktı. Kategorik olarak her şeye karşı değil. “Çarşı her şeye karşı” pozisyonuna düşmemeye çalışıyor. O nedenle yerli otomobile güçlü bir destek verdi. Ama Kanal İstanbul ve Libya’ya asker gönderilmesi konusunda ters düştük. Hakkını teslim edeyim, CHP’nin üzerinde titredi. Öyle ki AK Parti’den ayrılıp yeni parti kuran Davutoğlu ve Babacan’a sempati çiçekleri gönderdi. “Peki siz CHP’den ayrılıp parti kurar mısınız?” diye sorduğumuzda ise “CHP’den ayrılmam” dedi de başka bir şey demedi. Biraz Demirel gibi bir hava hissettim. İşine gelmeyince konuşmuyor.  

YA KANAL YA İSTANBUL DEMEDEN ÖNCE

KANAL İstanbul tartışmasının 2020’ye de damgasını vurması bekleniyor. Ekrem İmamoğlu’nun “Ya Kanal ya İstanbul” yaklaşımında değilim. Ama İstanbul’u yönetmek için milletten yetki alan İmamoğlu’nun bu konuda görüş bildirmesinin en doğal hakkı olduğunu düşünüyorum. Hatta herkesten daha çok hakkı olduğuna inanıyorum. İmamoğlu’nun bu işi bir kampanyaya dönüştürme çabası eleştirilebilir ama siyaseten akıllı bir iş yapıyor. Taraf oluyor. Hatta Kanal İstanbul karşıtlarının liderliğini üstleniyor. 1991 seçimlerinde Demirel’in seçim kampanyasını ABD’li Clifford A. Botway yönetmişti. Gazeteci Yavuz Donat, ‘Off The Record’ kitabında geçmişte ABD Başkanı Reegan’ın da seçim kampanyasını yöneten Botway’in çok önemli bir tespitini aktarıyor. Botway, “Seçmen arada kalanı sevmez” diyor. Net olacaksın ama aynı zamanda doğru tarafta duracaksın.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu çok iyi tespit etmiş. Ya siyah ya da beyaz diyor. Toplumun eğilimlerini de doğru okuduğu için girdiği her seçimi kazanıyor.

Ancak İmamoğlu’nun Kanal İstanbul karşıtı kampanyanın liderliğini üstlenmesi taktik olarak doğru olabilir ama bu onun doğru şeyleri savunduğu anlamına gelmiyor.

Burada Kanal İstanbul’la ilgili tartışmanın ayrıntılarına girecek değilim. Sadece Boğaz’dan geçmek için İstanbul açıklarında günlerce bekleyen gemilerin oluşturduğu yoğunluğu izlemekte yarar var. İstanbul belediyesinin mutlaka bu tür sistemleri vardır ama ben deniz işletmeciliği konusunda önemli isimlerden biri olan eski AK Parti İstanbul Milletvekili Murat Demir’in önerdiği bir sistem üzerinden takip ediyorum. Aynen havaalanlarındaki uçak yoğunluğunu gösterdiği gibi “MarineTraffic” isimli programla hem tüm denizlerde hem de İstanbul Boğazı’ndaki gemi yoğunluğunu görmek mümkün oluyor.

ANLADIN ONU İSMAİL SAYMAZ

Yazının Devamını Oku

İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor mu?

31 Aralık 2019
Türk siyasetinin son 40 yılına damgasını vuran Demirel, “Cumhurbaşkanlığı hiçbir faninin elinin tersiyle iteceği bir makam değildir” demişti. Askeri vesayetin güçlü olduğu dönemlerde Cumhurbaşkanlığı uğruna darbeler yapıldı, muhtıralar verildi. Askeri vesayetin geriletilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı’ndan sonraki makam olmaktan çıktı. Artık kimin Cumhurbaşkanı olacağına askerler değil, millet karar veriyor. Fakat yeni sistemin de bir özelliği var. İlk turda yüzde 50 artı 1 bir arandığı için partiler ittifak yapıyor. ‘Cumhur ittifakı’ ve ‘millet ittifakı’nda olduğu gibi.

2023’e bugünü saymazsak 3 yıl kaldı ama Cumhurbaşkanlığı’na giden taşlar şimdiden döşeniyor. Bir süredir muhalefetin Erdoğan’ın karşısına çıkaracağı muhtemel adayları yazıyorum. 24 Haziran 2018 seçimlerinde Abdullah Gül’ü ortak aday olarak çıkarma girişimi vardı. Gül adına muhalefetle diyaloğu Temel Karamollaoğlu yürütüyor, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Gül’ün adaylığını destekliyordu. Meral Akşener’in Gül’ün adaylığına itiraz edip Cumhurbaşkanı adayı olması, CHP’den oluşan tepkiler nedeniyle ortak aday projesi gerçekleştirilemedi. Abdullah Gül de teklife sıcak baktığını ama ismi üzerinde ittifak sağlanamadığı için aday olmayacağını açıkladı. Tabii bir de Gül’ün evinin bahçesine inen helikopter işi vardı.

Kısa bir süre önce Kılıçdaroğlu’nun Gül’e adaylık için söz verdiği yönündeki kulisleri yazmıştım. CHP Lideri arayarak, “Cumhurbaşkanı adaylığı için kimseye söz vermedim” demişti. Ama buna rağmen Cumhurbaşkanı adaylığı iki isim üzerinden değerlendiriliyor.

1- Abdullah Gül.

2- Ekrem İmamoğlu.

Muhalefet cephesinde iki isim üzerinde farklı ittifaklar oluşmuş durumda. Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin sorulara, “Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağıma toplum ve partimiz karar verir” diyerek kapıyı açık tutuyordu. İmamoğlu cephesinden dün yeni bir değerlendirmeye ulaştım.

İmamoğlu’nun iki dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmak istediği söyleniyor. İlk belediye başkanları ilk dönem bir sistem kuruyor, yatırımlar yapıyor ama onların sonuçları ancak ikinci dönem alınabiliyor. Vatandaşı memnun edecek hizmetler ancak ikinci dönem devreye girebiliyor. Ekrem İmamoğlu, büyük bir başarı göstererek İstanbul seçimlerini kazandı ancak henüz bir başarı hikâyesi yazılamadı. “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda bir başarı hikâyesi yazarsak, bu başarı İmamoğlu’nu her makama taşır” düşüncesiyle hareket ediliyor.

İmamoğlu’nun birinci dönem için stratejisi iki başlık halinde toplanıyor.

1- İstanbul’un gelmiş geçmiş en başarılı belediye başkanı olmak.

Yazının Devamını Oku

Cumhurbaşkanlığı seçiminde anahtar hangi liderin elinde?

30 Aralık 2019
Kanal İstanbul, Libya’ya asker gönderilmesi konusu ve yerli otomobil siyaseti yeniden şekillendiriyor.

Kanal İstanbul’la ilgili tartışmalarda iki isim önplana çıktı. Biri projenin mimarı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, diğeri ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu. İstanbul büyükşehir belediye başkan adaylığı sırasında merkez sağdan gelerek farklı bir rüzgâr estirmeyi başaran İmamoğlu, her şeye karşı çıkan, klasik bir CHP’li olmadığını göstermişti. Seçim sonuçlarına bakılınca bu stratejisi başarılı oldu. Kanal İstanbul konusundaki tavrı nedeniyle İmamoğlu’nu “1968 model istemezükçü siyaset yapmakla” eleştirmiştim ama bir noktada hakkını teslim etmek isterim. İmamoğlu, Kanal İstanbul’la öne çıkmayı başardı, muhalefetin liderliğini üstlendi. Kendini Erdoğan’a muhatap kıldı. Kılıçdaroğlu bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a İmamoğlu ile görüşmesi yönünde çağrı yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kanal İstanbul konusunda İmamoğlu’nu hedef almayı tercih etti.

İmamoğlu, yerli otomobil konusunda ise CHP’lilerin sessiz kalması, Nişantaşı zihniyetinin karşı çıkmasına rağmen yerli otomobile güçlü bir destek verdi. Böylece toplumda büyük bir milli heyecana yol açan yerli otomobil konusunda toplumla ters düşmedi.

Erdoğan güçlü bir lider olarak muhatap aldıkça, bu durum İmamoğlu’nu büyüttü. Kanal İstanbul’u savunanların liderliğini Erdoğan’ın, karşı çıkanların liderliğini ise İmamoğlu’nun yaptığı bir tablo oluştu. Bu tablo 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kimlerin karşı karşıya geleceğinin de bir göstergesi oldu.

Erdoğan, kutuplaştırmayı ve CHP’den bir adayın kendisine rakip olmasını her zaman tercih eder. Muhafazakâr kesimin kafasını karıştıracak olan bir Abdullah Gül yerine İmamoğlu’nu tercih edeceği anlaşılıyor. Ekrem İmamoğlu ise hem Abdullah Gül’ü safdışı bırakıp hem de Cumhurbaşkanlığı yarışında Erdoğan karşıtı cephenin tek adayı olmayı ister.

Peki bu durumda Kılıçdaroğlu ne der, Abdullah Gül ne yapar? Geçen sefer Cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül’ün devre dışı kalmasını sağlayan Meral Akşener, bir kez daha kurguyu tersine çevirecek çıkışı yapar mı?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik kulisleri yazmaya devam edeceğim ama bu kez seçimin anahtarı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in elinde. Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul büyükşehir belediye başkan adaylığı konusunda bastıranlardan biri İYİ Parti Genel Başkanı Akşener’di. Akşener’in güçlü desteği nedeniyle Kılıçdaroğlu, İmamoğlu konusunda parti içinden gelen baskılara karşı durmayı başardı. Ekrem İmamoğlu eşi ve kızıyla birlikte Akşener’e boşuna aile ziyaretinde bulunmadı. Bundan sonrasını Abdullah Gül ile Kemal Kılıçdaroğlu düşünsün.

 DAVUTOĞLU VE BABACAN’A ELEŞTİRİ

Ahmet

Yazının Devamını Oku

Cumhurbaşkanlığı hesapları karışıyor

27 Aralık 2019
2023 seçimlerine uzun bir süre var ama birileri Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönük mıntıka temizliğine şimdiden başladı.

Külliye’ye giden CHP’li tartışmasının bu yönü üzerinde pek fazla durulmadı ama oradaki hedeflerden biri, mevcut siyasetçileri yıpratırken yenilere yol açmaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve Muharrem İnce’yi polemiğin içine çekerek, “Eski siyasiler kavgacı” algısını oluşturmaktı. Kılıçdaroğlu bu oyunu göremedi ama Erdoğan, “Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum” restini çekmek suretiyle krizi fırsata çevirdi. Muharrem İnce’nin meydan okuyuşu da kendisini kuyuya atmak isteyenlerin hesabını bozdu.

Benzer süreç TOGO kuleleriyle ilgili tartışmada yaşanmadı. O farklı bir olaydı. Ama Kanal İstanbul’la bir algı oluşturulmak istendiği bir kez daha öne çıktı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kanal İstanbul’u savunurken, Ekrem İmamoğlu şiddetle karşı çıkıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni Kanal İstanbul’la ilgili ortaklıktan çektiğini açıklayan İmamoğlu, önceki gün düzenlediği basın toplantısında ise “Ya kanal, ya İstanbul” diye bir çıkış yaptı.

Ekrem İmamoğlu her şeye karşı çıkan, “istemezükçü” bir CHP’li olmadığı, Yasin-i Şerif okuyan, cuma namazına giden, milletin değerleriyle barışık bir profil ortaya koyabildiği için seçimleri kazanmıştı. Ondan her şeye karşı çıkan CHP siyasetinde yeni bir kulvar açması bekleniyordu. Ama İmamoğlu, Kanal İstanbul konusundaki tavrı ile Boğaziçi Köprüsü’ne karşı çıkan “68 model solcu” bir tavır ortaya koydu. Böylece seçimlerden önce çizdiği profille seçimlerden sonraki tavrı pek uyuşmadı.

Fakat 2023 seçimlerine dönük projeleri olanlar, dünden itibaren “Ekrem İmamoğlu muhalefetin sözcüsü” ya da “İmamoğlu muhalefetin liderliğini yapıyor” söylemini piyasaya sürmeye başladılar.

İmamoğlu’nun da bundan hoşlandığı anlaşılıyor çünkü giderek muhalefet dozunu yükseltiyor.

Hedef, 2023’te Cumhurbaşkanı adayı olmak.

Yazının Devamını Oku

Yavaş: 25 milyon lirayı veriyorum dese de olmaz

26 Aralık 2019
ESKİ CHP milletvekili Sinan Aygün ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş arasındaki “TOGO kuleleri” tartışmasına ilişkin gelişmeleri paylaştığım “AK Parti izleyecekmiş” başlıklı yazımı “Sinan Aygün’ün 25 milyonu versem bunlar olur muydu?” sorusuyla bitirmiştim. Bu soru üzerine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş aradı. Yavaş’a  Sinan Aygün’ün iddialarına ilişkin akla gelen ne varsa sordum.  

Sinan Aygün 25 milyonu verse bu iş olacak mıydı?

Mansur Yavaş: 80 dosya var böyle. Elde edilen rant en az 30 milyar ama taahhüt ettikleri toplam 300 milyon bile yok. Adaletli olunacaksa, plan notları iptal edildiği için isterse bunu yapmazlar artık. Bu “Kanuni” diyor. İyi ama bunun karşılığı bir rantla almışlar, bunun belediyeye ödenmesi lazım. Burada da yetki belediye meclisinin. Yani ne belediye meclis üyelerinin, ne de benim böyle bir yetkim yok tek başına. Onun için 25 milyonu veriyorum dese de o anda yapılacak bir şey yok. Bu belediye meclisine gelip oradaki grup başkanlarının çözeceği bir konudur.

- İnşaat mühürlendikten sonra mahkeme kararıyla bir şey yapılamaz mı?

Yavaş: Şu anda biz yazıyı yazdık. Biz istinafa gitmeyince bir buçuk emsal kesinleşti. Mühürlendikten sonra mahkeme kararıyla bir şey yapılamaz mı? Bir buçuk emsale göre kazanılmış hakkı varsa, bize bir proje sunacak. “Bana yeniden ruhsat verin” diyecek. Bizden mahkeme kararı saklandığı için, nisan ayında mahkemenin kararı verdiği tarihteki inşaat seviyesine göre istem yapmayı düşünüyoruz.

- O zaman nisan ayında inşaat hangi seviyedeyse ona göre mi olacak?

Yavaş: Yüzde 30 seviyesinde. Ona göre olacak. Bunlar biliyorsun Çevre Bakanlığı’nın sitesinden alınan resmi bilgiler. Adaletli olacağız. Adamla bizim düşmanlığımız yok.

2014’TE FETÖ’CÜLER Mİ İKNA ETTİ?

-

Yazının Devamını Oku

AK Parti izleyecekmiş

25 Aralık 2019
ESKİ CHP milletvekili Sinan Aygün ile CHP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı arasındaki tartışma AK Parti cephesinde nasıl izleniyor?

Çekirdek çitleyip izlediklerini zannetmiyorum. Ama öyle bir görüntü verilmiyor mu? Veriliyor. AK Parti, “Bu bizim işimiz değil” diyerek Sinan Aygün ile Mansur Yavaş arasındaki tartışmaya girmeme kararı almış. Ama CHP’nin önce Külliye’ye giden CHP’li tartışmasıyla, ardından Sinan Aygün ile Mansur Yavaş arasındaki 25 milyonluk rüşvet tartışmasıyla gündeme gelmesinden dolayı acayip keyifli olduklarını söyleyebilirim. CHP tartışılmasa, yeni partilerin kuruluşu konuşulacaktı. AK Parti bu tartışmaya girmeme kararı almış ama ne kadar dayanabilirler ondan emin değilim. Çünkü iktidar açısından çok iştah kabartan bir konu. Düşünsenize, rakibiniz yerel seçimde sizden İstanbul ve Ankara’yı almış, daha bir yılı dolmadan rüşvet tartışması patlak vermiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuya daha fazla uzak duracağını zannetmiyor ve hafta sonunu bekliyorum. Ha, Melih Gökçek zaten boş durmuyor derseniz, o tek başına bir ordu olduğu için AK Parti’nin stratejisini yansıtmaz. Bu arada Sinan Aygün’ün, TOGO kulelerinin ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin avukatı aynı isim çıkmıştı ya, aslında Mehmet Ali Alan öncelikle Melih Gökçek’in avukatıdır. Mesleki kariyerinde Melih Gökçek’in avukatı olmak ayrı bir yer tutar.

Sinan Aygün ile Mansur Yavaş arasında 25 milyon TL’lik rüşvet tartışmasına neden olan olayda aydınlatılması gereken gri alanlar var.

1- Sinan Aygün, kız kardeşiyle belediyeye gittiğini belirterek, “Grup odasına girdik. 8 tane meclis üyesi ‘Ağabey, bize ne vereceksin?’ diye soruyorlar. ‘Sizde hiç korku yok mu? Burası CHP grup odası, burayı dinliyorlardır. Ben size bir şey vermem’ dedim” şeklinde konuştuğunu ve “Buraya parayı çuvalla mı getireceğim” diye tepki gösterdiğini anlatmıştı. 25 milyon az bir para değil. Peki sekiz kişinin bulunduğu ortamda rüşvet istenir mi?

2- Sinan Aygün, CHP’li belediye meclis üyeleri Haydar Demir ve Berkay Gökçınar’ın Mansur Yavaş tarafından kendisiyle görüşmek üzere gönderildiğini söyledi. Demir ve Gökçınar ise oraya Sinan Aygün’le değil, belediye meclis üyesi olan kardeşi Sibel Aygün’le görüşmeye gittiklerini söylediler. Bu görüşmeden Mansur Yavaş’ın bilgisi olmadığını ifade ettiler. Sinan Aygün’ün bir kısmını yayınladığı konuşmada ise Mansur Yavaş’ın “iki arkadaşımız” ifadesiyle, bir gün önce Sinan Aygün’le 8 belediye meclisi üyesinin görüşmesini kast ettiği ortaya çıktı. Sinan Aygün’ün bu iddiası yalanlandı. Ama Aygün, Haydar Demir ve Berkay Gökçınar’ın yalanlamasına rağmen kendisinden 25 milyon TL istendiği iddiasını sürdürdü. Haydar Demir ise 25 milyon TL’nin Berkay Gökçınar tarafından bir okulun yapım maliyeti olarak söylendiğini, para talebinin söz konusu olmadığını ifade etti. Bu noktanın da aydınlatılması gerekiyor. Yiğidi öldür hakkını yeme. Sinan Aygün’ün gazeteci Necdet Saraç’a “25 milyonu versem bunlar olur muydu?” diye sorması yerindeydi. Doğruya doğru...

SİBEL AYGÜN NİYE SUSUYOR?

BU tartışmaların tam göbeğinde yer alan bir isim var. CHP’nin belediye meclis üyesi ve Sinan Aygün’ün kız kardeşi Sibel Aygün. Şu ana kadar herkes konuştu ama bir tek o konuşmadı. Sibel Hanım’a ulaştım. Kendisiyle konuştuk. Daha doğrusu konuştuk ama o hiçbir şekilde konuşmayacağını söyledi. Bütün olayların içinde olduğunu, her şeyin ortaya döküldüğünü, partisine zarar vermemek için konuşmayacağını, Sinan Aygün’ün suç duyurusunda kendisiyle ilgili bölümlerin de yer aldığını söylemekle yetindi.

Sibel Hanım elbette ki ne zaman konuşacağına kendisi karar verecek. Belki de mahkemede tanıklık yapmakla yetinecek. Ancak rüşvet iddialarının kesişme noktasında yer aldığı için her sözü önemli olacak.

SİNAN AYGÜN’ÜN ÜSLUBU

Yazının Devamını Oku