Moskova’dan kalıcı ateşkes anlaşmasının imzalandığı haberini beklerken, Hafter’in Rusya’dan ayrıldığını öğrendik.
Libya krizi hakkında yapılan açıklamaları biliyorsunuz. Burada tekrar etmeyeceğim. Rusya’daki müzakerelerde yer alan bir yetkiliyle konuştum. “Rusya izin vermese Hafter’in uçağı bile kalkamazdı” dedim. Yetkili kişi, “Biz üzerimize düşeni yaptık. Bundan sonrası Putin’in sorunu” dedi. Rusya’nın Hafter’e nasıl izin verdiğini sordum. Orada yaşananları anlattı:
“Ruslar sinirlendi, sonunda otele kadar gidip Hafter’i ateşkes anlaşmasını imzalaması yönünde uyardılar. Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın etkisinin olduğunu düşünüyoruz. Ruslara ‘Hafter sizi yalancı durumuna düşürdü’ dedik. ‘Bizi aşağıladı’ dediler. Hafter, ‘Yabancı güçler çekilsin’ dedi. Ruslar, ‘Yabancı güçler dediğin bizleriz. Asıl senin arkanda yabancı güçler var’ diye uyardılar. ‘Biz sahadan çekilirsek sen bir hiçsin’ dediler.”
Sonuç ne? Biz bu konuşmayı yaparken Hafter’in iki gün düşüneceği haberleri gelmeye başladı. Baş döndürücü şeyler oluyor.
PUTİN ARARSA GÖRÜŞÜRÜZ
Hafter’in tavrı üzerine Cumhurbaşkanlığı kaynakları ile de konuştum. Aynen aktarıyorum:
“Dinamik bir süreç yürüyor. Cumhurbaşkanımız süreçleri yönetiyor. Yoksa İdlib ve Libya konusu bu noktaya gelir miydi? Barışın tesis edilmesi için Türkiye üzerine düşeni yaptı, yapmaya devam ediyor. Anahtarın biri bizim elimizdeydi. Biz elimizdeki anahtar ile kilidi açtık. Diğer anahtar Rusların elinde. Kapının açılmasını istiyorsanız anahtarı çevireceksiniz. Dinamik bir süreç yürüyor. Bu aşamadan sonra Putin ararsa görüşürüz.”
GAZETECİ KIZIN ÖYKÜSÜ
Partinin kuruluşu için önce 300 kişiden oluşan 24 ayrı çalışma grubu oluşturulmuştu. O çalışmalar 1 ay önce tamamlandı. Parti çalışmalarını yürütmek üzere Ali Babacan, Beşir Atalay, Sadullah Ergin, Nihat Ergün, İbrahim Çanakçı, Birol Aydemir, Metin Kilci ve Candan Karlıtekin’den oluşan “girişim grubu” oluşturuldu.
AK Parti muhafazakâr demokrat bir parti olarak kurulmuştu. Gül-Babacan partisinin ise liberal demokrat bir çizgide olacağı söyleniyor.
Milletvekilleriyle temas kurmadıklarını söylüyorlar ama bağımsız milletvekillerinden birkaçıyla irtibat kurulduğu biliniyor. Bir ara eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül’ün bir numaralı kurucu olmak istediği konuşuluyordu ama doğrulanmadı.
İki hafta önce partinin isim ve logosu için öneriler alındı. Sonra bunlar toplanarak bir ankete dönüştürüldü. İsmi, logosu, programı ve tüzüğü hazır. Genel merkez binasının ise tadilatı sürüyor.
Davutoğlu ve Babacan partilerinin ilk sınavı 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. 2023 seçimleri ittifakların seçimi olacak. ‘Cumhur ittifakı’ ile ‘millet ittifakı’ yarışacak. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turda yüzde 50 artı bir arandığı için
Davutoğlu ve Babacan partilerinin ne kadar oy alacağından ziyade AK Parti’ye ne kadar zarar verebilecekleri üzerinde duruluyor. “Yüzde bir-yüzde iki oranında oy alsalar dahi zarar verir” deniliyor.
Bu doğru.
İktidar dengeleri açısından bu hesapta eksik birkaç nokta var. Artık partilerin aldıkları oy oranlarından ziyade ittifakların oy oranı önem kazandı.
Libya tezkeresine muhalefet eden Kılıçdaroğlu ve Akşener’in ne düşündüğünü sormuştum. Hafter’in ateşkesi kabul etmediği açıklanınca, o gece yeni bir yazı yazıp “Gözler Putin’in üzerinde olacak. Rusya Hafter’e desteğini sürdürecek mi?” demiştim. Yazının finalini “Hafter’e teslim olunacak mı?” sorusuyla bitirmiştim. Çünkü Hafter’in savaş karargâhında Rusya’nın etkisini bildiğim için Hafter’in ne yapacağından ziyade Putin’in nasıl hareket edeceği önemliydi.
Ateşkes kararının alındığı 12 Ocak gecesi saat 24.00’e yaklaşırken başta Fransa olmak üzere “içimizdeki Fransızların” da ateşkesin yürürlüğe girmemesi için ne denli çaba gösterdiklerini tahmin edebiliyordum. İlk işaret Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin’in görüşmesiyle geldi. Saatler 24.00’e gelirken Putin, Hafter’in ateşkesi kabul ettiği bilgisini ilk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdi. Sonra kamuoyuna açıklandı.
Ateşkes kararının yürürlüğe girmesiyle bazı liderler boşluğa düştü.
1- Fransa Cumhurbaşkanı Macron.
2- Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid Al Nahyan.
3- Mısır Cumhurbaşkanı Sisi.
Türkiye’den ise Libya’ya asker gönderilme tezkeresine karşı yürüttükleri sert muhalefetle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Lideri Meral Akşener’i bu listeye ekleyebiliriz.
Ateşkesin yürürlüğe girmesiyle birlikte Libya’da her şey bitmiş değil. Bu ülkede ateşkesin birkaç kez bozulduğu unutulmamalı. Aslında her şey yeni başlıyor.
Zaten yeterince yangın yerine çevrilmiş olan bölgemizde daha büyük yangınların çıkmaması için seferber oldu. Krize taraf olmadı. Ama iki tarafa da itidal tavsiye etti. Bunu yaparken de edilgen davranmadı. İtidal diplomasisini yürüttüler. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu muhataplarıyla görüşüp krizin büyümemesi yönünde çaba gösterdiler.
Üçüncü dünya savaşının tartışıldığı ABD-İran krizinin 1 hafta içinde yatıştığını görünce, en azından Türkiye’nin doğru yerde durduğunu ve bölgenin büyük bir ülkesi olarak doğru işler yaptığını söyleyebiliriz.
Muhalefetin görevi iktidarın yanlışlarına karşı çıkmaktır ama böylesine uluslararası bir krizde eğer Türkiye doğru olanı yaptıysa bunu da teslim etmek gerekir. Muhalefet demek her şeye karşı çıkmak değil, doğruya doğru demeyi de bilmek demektir.
Bakalım muhalefetten bu yönde bir adım gelecek mi?
Libya’daki iç savaşta Türkiye, hem doğu Akdeniz’deki haklarını korumak hem Rum yönetimi, Yunanistan ve İsrail’in kuşatmasını boşa çıkarmak için meşru Serrac hükümetine destek verdi. Ama aynı zamanda isyancı Hafter’e güçlü bir destek veren Putin’le diyaloğu da koparmadı. Hafter’e destek veriyor diye “Putin’le görüşmem” demedi. Sonuçta Erdoğan ile Putin görüşmesinden Libya’da ateşkes çağrısı çıktı. İki lider Berlin konferansına da destek verdiklerini ifade ettiler. Böylece Libya’da yeni bir inisiyatif ortaya çıktı. Türkiye Libya’ya asker gönderme kararı alırken kıyameti koparan Kılıçdaroğlu ve Akşener’in bu konuda ne düşündüğünü merak ediyorum.
Bir şey daha merak ediyorum. Eğer Türkiye asker gönderme kararı alıp bir grup askerimiz Libya topraklarına ayak basmasa, Libya konusunda ağırlığımız olur muydu?
56 SAAT HİÇ UYUMADAN ÇALIŞAN BAKAN KİM
HOŞSOHBET
Özellikle de Sünni bölgesindeki Ayn el Esad üssünü ve Kürt bölgesi Erbil’deki Amerikan üssünü hedef aldı. Irak Meclis’inde ABD’nin Irak’tan çekilmesi kararını Şii milletvekilleri alırken, Sünni ve Kürt milletvekilleri oturuma katılmamıştı. O nedenle İran’ın Şiileri koruyan Sünni ve Kürtleri hedef alan saldırısı şaşırtıcı olmadı. Ama İran’ın, bölgedeki savaşı yine mezhep eksenli sürdüreceği mesajı olarak yorumlandı. Saldırıdan sonra canlı yayında açıklama yapan İran’ın dini lideri Hamaney, “Dünyayı sarstı, tarihi değiştirdi” diye konuştu. Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran bir karşılık vermezse bölgedeki etkinliğini koruyamaz deniliyordu. İran’ın saldırısından sonra ise ABD karşılık vermezse karizmayı çizdirir yorumları yapılmaya başladı.
Dünyanın yüreğini ağzına getiren bu gelişmeden sonra gözler ABD’ye çevrildi. İran saldırısından sonra nefesler tutuldu Trump’ın vereceği karşılık beklendi.
Tweet atmamak için kendini zor tutan Trump, bu kez şaşırttı. Amerikan üsleri vurulduktan sonra, her şey kontrol altında şeklinde bir mesajla yetindi. Oysa biz tweetleri füze gibi uç uca ekleyip Tahran’a göndermesini bekliyorduk.
Akşam saatlerinde ise Trump kameraların karşısına geçti ve dünyanın derin bir oh çekmesini sağlayan açıklamasını yaptı. “Saldırılarda hiçbir Amerikalı yara almadı” dedi. Oysa İran, 80 Amerikan askerinin öldürüldüğünü iddia etmişti. Trump’ın açıklaması kadar göreve geldiği günden bu yana ilk kez tam kadro Amerikan yönetimini arkasına alarak bu açıklamayı yapması önemliydi. Trump böylece, kadrom arkamda sağlam duruyor ve bu karar sadece Başkan’ın kararı değil, Amerikan devletinin kararı mesajını verdi.
Trump yeni bir müdahale sinyali vermedi. “İran’ın, ABD’ye karşı gardı düşüyor” sözleri, askeri bir karşılık vermeyeceği şeklinde yorumlandı. Onun yerine, ekonomik yaptırımlar uygulanacağı mesajını verdi.
Peki ne oldu? ABD bölgede kendisini için en büyük tehdidi oluşturan İran’a ders verdi, Kasım Süleymani’yi ortadan kaldırdı.
İntikam yeminleri eden İran, karizmasını kurtarmak için ABD’ye ait üsleri vurdu.
Trump
Herkes İran’ın intikam alacağından emin. Ancak bunun ne zaman ve nasıl olacağı belli değil. O nedenle dünyanın gözü İran ve ABD’nin üzerinde. Trump ise stratejisini krizi tırmandırma üzerine kurmuş.
Türkiye ise gelişmelerden dolayı endişeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan, CNN Türk-Kanal D ortak yayınında “Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta öldürülmesinin Irak başta olmak üzere, bölgemizin huzur ve istikrarı açısından yarattığı yakın riskleri de kaygıyla takip ediyoruz çünkü bu iş burada bitmeyecek” demişti. Erdoğan benzer bir değerlendirmeyi partisinin MKYK toplantısında yapıyor. “İran’ın bölgede mezhepçi bir yayılmacılığı var. Ancak şimdi bunun tartışılacağı zaman değil. Süleymani’nin öldürülmesiyle bölgede yeni bir durum ortaya çıktı. Ona odaklanmak lazım. Bu durum Amerikalıların başvurduğu yöntemi meşru göstermez” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni duruma ilişkin verdiği perspektif önemli. Erdoğan, ortamın yatışması için taraflarla konuştuğunu, dünyanın diğer ülkeleri ile temas halinde olunduğunu anlatıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin’le yapacağı görüşmede bu konuyu ele alacaklarını ifade ediyor. Taraflara itidal tavsiye ettiklerini anlatıyor. Serinkanlı olunması gerektiğini söylüyor. Türkiye’nin denge politikasıyla ön plana çıkacağını söylüyor. Erdoğan, serinkanlı olunması ve itidalle hareket edilmesi uyarısını Türk kamuoyu için de yapıyor. Yani sadece ABD ve İran için değil...
Bakalım Türkiye’nin çabaları bu ateşin bölgeyi yakmasının önüne geçebilecek mi?
Kasım Süleymani’yi taşıyan uçak Bağdat’a Şam’dan geliyor. Süleymani sabah Irak Başbakanı Mehdi ile yapacağı görüşme öncesinde gece yarısı Bağdat’a iniyor. Irak’ta yükselen İran karşıtı gösterilerin sert tedbirlerle bastırılması ve hükümetteki İran karşıtlarının tasfiye edilmesi için bir planı olduğu söyleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz o akşam Trump ile bir görüşme yaptık, 4-5 saat sonra bu olay patlak verdi. Demek ki mesele planlanmıştı. Haberi alınca şok olduk” demişti. MKYK’da da “Trump’la görüştük, birkaç saat sonra bu haberi aldık. Belli ki önceden planlıymış” diyor.
Tüm dünya İran’ın vereceği cevabı merak ediyor ama Ankara, Kasım Süleymani’nin öldürülmesini önceden planlayan ABD’nin Süleymani’den sonraki planının ne olduğunu merak ediyor.
Irak’tan çekilmeye zorlanan ABD, Erbil’e çekilip Irak Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlığını yeniden gündeme getirebilir mi? Soru bu.
LİBYA’YA KAÇ ASKER GİTTİ?
Erdoğan, yerel seçimlerin ardından büyükşehir belediye başkanlarını Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde toplamıştı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun koltuğunun kırılmasının damga vurduğu toplantıya AK Parti, CHP ve MHP’li büyükşehir belediye başkanları ve bakanlar katılmıştı. Toplantı kamuoyu tarafından takdirle karşılanmış, belediye başkanları ise memnuniyetlerini ifade etmişti. Belediye başkanları ile bir WhatsApp grubunun da oluşturulduğu toplantıda, büyükşehir yasası üzerinde çalışmalar yapmak üzere Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında bir heyet kurulmuştu. CHP’den Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Yılmaz Büyükerşen’in yer aldığı heyette AK Parti’den Fatma Şahin, Memduh Büyükkılıç ve Selahattin Gürkan yer alıyor.
WhatsApp grubunun, “merhaba” ve “Hayırlı olsun”dan öteye geçmediği biliniyor ama büyükşehir yasasıyla ilgili ciddi bir çalışma yürütülüyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, belediye başkanlarından büyükşehir yasasıyla ilgili önerilerini yazılı olarak bildirmelerini istemiş. Başkanların ilettiği görüşler bir havuzda toplanmış ve Fuat Oktay başkanlığında bir çalışma yapılmış. İmar mevzuatında belediye meclisinin yetkisi artırılırken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın denetim ve kontrol fonksiyonunun güçlendirilmesi, ilçe belediyelerinin merkez ve taşra olarak ayrılması, ayrı bir bütçe oluşturularak cenaze, zabıta, çöp toplama, ilaçlama gibi hizmetlerin taşra belediyelerine bırakılmasının üzerinde duruluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da görüşü alındıktan sonra düşünülen değişiklikler toplantıda başkanların görüşüne sunulacak.
Peki Erdoğan başkanları ne zaman davet edecek? Geç olmayan bir tarih deniliyor. Ben bunu 2020’nin ilk ayları olarak anladım.
TRUMP İRAN’I BİRLEŞTİRDİ
KASIM Süleymani’nin cenaze töreni için Ayetullah Humeyni’den sonraki en büyük katılım deniliyor. Süleymani, dün dini lider Hamaney’in gözyaşları içinde kıldırdığı cenaze namazından sonra bugün memleketi olan Kirman’da toprağa verilecek.
Tahran’da Süleymani’nin cenaze törenini izleyen bir meslektaşımla konuştum. Daha önce de İran’daki protesto eylemleri sırasında görüşürdük. İran’da gençlerin ve kadınların öncülük ettiği bir dip dalganın geliştiğini söylerdi. Bu kez Süleymani’nin öldürülmesinin, protestolar nedeniyle zor günler yaşayan İran için ilaç gibi geldiğini söyledi. “Trump, Süleymani’yi öldürerek İran’ı birleştirdi” dedi.
ABD BAŞKANLARININ TEHLİKELİ DÖNEMİ
ABD
ABD’nin travmaları var.
1979 İran Devrimi sırasında ABD Büyükelçiliği’nin basılması, ABD’li rehineler için yapılan başarısız kurtarma girişimi ve İran tarafından rehin alınan 52 ABD askeri gibi. Trump da İran’ı 52 hedefi vurmakla tehdit etti.
Ayrıca Libya’da ABD Büyükelçisi Chris Stevens roketle vurularak öldürülmüştü. ABD başkanlık seçiminde Hillary Clinton’un karşısına çıkmıştı. Trump, kasım seçimlerinde Carter ya da Hillary Clinton durumuna düşmek yerine, kendisine seçim kazandıracağını inandığı Kasım Süleymani şovunu yapmayı tercih etti.
Bu arada ABD’liler, Kasım Süleymani’nin Bağdat’a bazı suikastlar için gittiğini servis ettiler. Bir süre sonra el yükseltip Irak’ta hükümete karşı darbe planladığını iddia ettiler. Süleymani’nin Bağdat’ta mevcut hükümeti devirip doğrudan İran kontrolünde bir yönetimi başa geçirmek için bulunduğu yönünde değerlendirmeler yok değil.
Bu arada İran’ın Ankara Büyükelçiliği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ruhani ile görüşmesinde “Şehit Süleymani’nin yokluğu derinden üzüyor” dediğini yaydı. Cumhurbaşkanlığı kaynakları bunu yalanladı. Süleymani’nin cenazesi dahi kaldırılmadan İran, algı operasyonuna başladı. Acem oyunu bu olsa gerek.
Başkan Trump ise ilk başlarda müzakereyi önceleyen tavrını terk edip savaş kışkırtıcılığı yapmaya başladı. Çünkü Trump, İran’ın ciddi bir karşılık veremeyeceğini gördü. Süleymani suikastını IŞİD lideri Bağdadi’nin ortadan kaldırılmasından bağımsız düşünemeyiz. Buna “lider doktrini” deniliyor. Ama sahadaki gerçeğe bakıp “Trump doktrini” olarak adlandırmak daha doğru. ABD Başkanı, liderleri ortadan kaldırarak tehlikeyi yok ettiğine inanıyor.
Peki İran bir misilleme yapar mı? İran’ın çizilen karizmasını kurtarmak için bir misilleme yapması bekleniyor. Doğrudan ABD’yi değil, Suudi Arabistan gibi ABD’nin bölgedeki müttefiklerini hedef alabilir deniliyor. İran’ın ABD’yi şoka sokacak bir darbe vuracak güçte olmadığı ifade ediliyor. Peki üçüncü dünya savaşı bekleniyor mu? Beklenmiyor. Hiçbir ülkenin bir dünya savaşını göze alamayacağı düşünülüyor. Suriye’de çatışmaların azalacağı, Irak ve Yemen’de ise artacağı tahmin ediliyor. Süper güçler bir süredir vekâlet savaşı yapıyor. Arap ve Kürt gençleri varken, niye kendi askerlerini cepheye sürsünler...
AKŞENER, KILIÇDAROĞLU VE ÇAVUŞOĞLU NE KONUŞTU?