Elbette ki İdlib konusunu sordum. Her defasında Şam’la diyaloğu önerdiği için “Bu aşamada Şam’la görüşülmesi gerekiyor mu?” dedim. CHP Lideri, bu kez farklı bir yanıt verdi. Onları aktaracağım. Ama öncelikle İstanbul Büyükşehir Belediye Genel Sekreter Yardımcısı Yeşim Meltem Şişli’nin İSMEK çalışanlarıyla toplantı sırasında başörtülülere hakaret ettiği yönündeki iddiaları sordum.
İMAMOĞLU BİLGİLENDİRMİŞ
“Ekrem Bey aradı, bilgi verdi. Medyaya zaten açıklama da yaptı” diye karşılık verdi. Genel sekreter yardımcısı Şişli’nin kendisi hakkında soruşturma açılmasını istediğini ifade etti. Bunları belirttikten sonra net konuştu. “Şunu herkesin çok iyi bilmesini isterim. Hiç kimseyi kılık kıyafetinden ötürü yargılayamayız, sorgulayamayız. Bakın, bugün grupta en ön sırada Levent Gök Bey’in yanında oturan kişi bizim Fatih belediye meclis üyemiz (Nazmiye Durgut) başörtülü kadınımız. Dolayısıyla başı açık, başı örtülü, Türkiye’nin bunları aşması lazım” dedi.
İstanbul’da başörtülü iki kıza Semahat Yolcu tarafından tokat atıldığında, başörtülü öğretmen Şüheda E. Beşiktaş’ta saldırıya uğradığında Kılıçdaroğlu çok sert tepki göstermiş, “Başörtülü bir kadına, başörtülü bir kızımıza başörtüsü taktı diye yapılan saldırıyı kınıyor, lanetliyorum” demişti. CHP Lideri daha sonra başörtülü genç kızları arayarak geçmiş olsun dileklerini iletmişti. Ama bu kez başörtülülere hakaret ettiği iddia edilen kişi CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bürokratı olunca Kılıçdaroğlu’nun ne diyeceği önemliydi.
Kılıçdaroğlu, “Ekrem Bey söyledi, yani eğer bu eylem, faaliyet ya da söylem doğruysa kesinlikle olmaz, olmaz yani, olmaz. Çünkü o zaman bizim izlediğimiz politikaya aykırı bir tutum çıkmış olur. Biz insanları inançları, kimlikleri ve yaşam tarzları dolayısıyla asla ayıramayız. Ayırdığımız andan itibaren zaten Türkiye’nin partisi olamayız” dedi.
ŞİŞLİ’YE KIRMIZI KART
Geçmişte
1- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna’ya hareketinden önce rejim güçlerinin İdlib’de askerimize saldırısının zamanlaması manidar bulundu.
2- Rejime misliyle karşılık verildiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, operasyonun şifresini “Noktayı koymak yok, aynı şekilde operasyon devam ediyor” sözleriyle verdi. Gün boyunca MİT’in belirlediği hedefler vuruldu.
3- Erdoğan, Rusya’ya “Burada muhatabımız siz değilsiniz, tamamıyla rejimdir, bizim önümüzü kesme gibi bir durum da söz konusu olmasın” diye seslenme gereği duydu.
4- Erdoğan, Afrika gezisi dönüşünde “Astana süreci diye bir şey kalmadı. Rusya, Astana ve Soçi’ye sadık değil” demişti. Bu saldırı, “İdlib Mutabakatı ve Astana süreci çöktü mü” sorusunu gündeme getirdi.
5- Rusya’nın, askeri birliklerin bilgi verilmeden hareket ettiği yönündeki açıklamasının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Milli Savunma Bakanı Akar, 2 Şubat Pazar günü saat 16.13’te ve 22.27’de Rusya‘nın bilgilendirildiğini açıkladı.
6- Rejimin saldırısı, Türkiye’nin İdlib’deki 12 gözlem noktasından çekilmesini hedef alıyor. Türkiye, gözlem noktalarından çekilmeyeceği gibi buraları takviye etmekte kararlı. Çünkü gözlem noktalarından çekilmemizin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ile kontrol edilen alanların istikrarını tehlikeye atacağı düşünülüyor.
7- Rejim tarafından yapılan saldırı, Türkiye-Rusya ilişkilerini de olumsuz etkiledi. Ankara’da gün boyu, “Saldırılar sürerse Türkiye ile Suriye rejimi arasında bir savaş çıkar mı”, “Bu iş Türkiye-Rusya çatışmasına yol açar mı” gibi sorular dolaştı. Kritik süreçte Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, mevkidaşı Lavrov ile görüştü. Bu görüşme Erdoğan ile Putin’in kısa süre içinde görüşeceği beklentisine yol açtı.
İMAMOĞLU TATMİN ETTİ Mİ?
Elbette ki önemli olan partinin kurulduktan sonraki performansı ve üstleneceği misyon olacak.
Babacan’ın partisinin kuruluş çalışmalarını yürüten eski bakanlardan biri ile AK Partili eski bir bakan arasında şöyle bir diyalog yaşanıyor:
- Biz dışarıdan nasıl görünüyoruz?
- Kazananlar partisi değil, kaybettirecek partisi olarak görülüyorsunuz.
- Nasıl yani?
- Kendileri kazanmak için değil, Erdoğan’ı kaybettirmek için parti kuruyorlar algısı hâkim.
- Davaya ihanet ediyorlar diye suçlanır mıyız diye çok düşündük.
- AK Parti tabanı sizi Erdoğan’a seçim kaybettirmek için parti kuruyorlar şeklinde görüyor.
İmamoğlu, “Sosyal medyada gündeme gelmese ben duyurma taraftarı değildim” deyince sosyal medyada kimlerin paylaşım yaptığını incelemeye başladım.
İlk paylaşımı Kübra Açıl yapmış.
Sosyal medyada oldukça etkin, paylaşımları takip edilen bir isim Kübra Açıl. Onun paylaşımı tek başına dahi çok etkili oluyor. İmamoğlu’nu sevenler de birlikte fotoğraf çektirip şahsi hesaplarından yayınlamışlar.
*
Ancak Kübra Açıl’ın bir özelliği var. Hem ilk paylaşımı yapmış hem de çok takipçisi var. Ayrıca sosyal medya fenomeni Şeyma Subaşı’nın ablası.
Zaman zaman benzerlikleri nedeniyle Şeyma Subaşı ile karıştırıldıkları yönünde yorumlara konu olmuşlar. Bir süre birlikte voleybol oynadıkları, Şeyma’nın ablasının pasörlüğünü yaptığı yönünde haberler var.
Şeyma Subaşı
Ekrem İmamoğlu ile konuşurken, “Sizi Cumhurbaşkanlığı ve CHP Genel Başkanlığı gibi önemli görevlere layık gördükleri için, biraz da bu nedenle tatil yapmanızı eleştiriyorlar” dedim. “Yok” demedi. Bu tür hedeflerinin olmadığını söylemedi. Böylesine önemli görevlere layık görülmesinin kendisi için onur verici olduğunu söylemekle yetindi. Ha, bir siyasetçi için bu tür hedeflerin olmasında bir yanlışlık görmem. Cumhurbaşkanı Erdoğan da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan geliyor.
İmamoğlu ile konuşurken, ailesine verdiği önem dikkatimi çekti. Saygı duydum.
“Benim için aile kutsaldır” dedi. “Ailemin bütünüyle 2 yıldır ilk kez üç gün geçirdim” diye konuştu. “Gündüz kayak yaptım, akşam çocuklarımla dertleştim, konuştum, sohbet ettim” dedi. Ailesiyle ilgili sözlerini samimi buldum.
Beni asıl ilgilendiren “yeni nesil siyaset”ten söz etmesiydi. İmamoğlu, 7 gün 24 saat hayatı siyaset olan değil; ailesiyle ilgilenen, eşiyle konsere, tiyatroya giden, tatil yapacağı zaman tatil yapıp, çalışacağı zaman çalışan bir siyasetçi profili oluşturmak istiyor. Bu yönüyle Özal biraz farklı bir siyasetçiydi. Semra Hanım’la el ele tutuşup gezerdi, arabanın direksiyonuna oturup “Semra koy bir kaset, dinleyelim” diyebilirdi, torunlarıyla bilgisayar oyunu oynar, kısa şortla asker denetlerdi.
ANAP kökenli bir siyasetçi olan Ekrem İmamoğlu’nda biraz ‘Özalvari’ bir hava, Ecevit tarzı bir naiflik hissettim. Elbette ki hiçbir siyasetçi diğerinin fotokopisi değildir ama İmamoğlu’nun da farklı bir siyasi profil oluşturmak istediği anlaşılıyor. “Siyaset benim için bir meslek değil. Siyaseti kutsallaştırmam” sözleriyle bunu gösteriyor.
Tabii bir de siyasetin gerçekleri var. İmamoğlu Danimarka’da ya da İsviçre’de siyaset yapsa, bir diyeceğim olmazdı. Fakat burası Türkiye. Bizde siyaset farklı yapılıyor. Bizde siyasetçilerden beklentiler başka. Kimsenin İmamoğlu’nun ailesiyle tatil yapmasına bir şey dediği yok. Hatta sıradan bir belediye başkanı olsa, kimsenin ilgilenecek hali de yok. Ancak deprem bölgesinden kayak merkezine geçmesi ve Cumhurbaşkanlığı, CHP Genel Başkanlığı gibi görevlere layık görülen iddialı bir siyasetçi olması, tartışılmasına neden oluyor.
Kriz dönemleri kimi siyasetçileri büyütür, kimi siyasetçileri ise küçültür. Kriz dönemlerinde millet, umut bağladığı insanları başında ve acısını paylaşırken yanında görmek ister. Elazığ’da depremzedelerin yardımına koşan
Eleştirilerim hem zamanlamaya yönelikti, hem de deprem acısının devam ettiği bir sırada kayak keyfi yapılmasını siyaseten doğru bulmamıştım. Ekrem İmamoğlu sıradan bir belediye başkanı olsa bunu yapmazdım. İmamoğlu, 25 yıl sonra İstanbul Belediye Başkanlığı’nı kazanarak önemli bir başarıya imza attı. İsmi Cumhurbaşkanlığı ve CHP Genel Başkanlığı gibi çok önemli görevler için geçiyor. O nedenle kendisinden beklenti yüksek. Ancak şu mesleki ilkeyi de göz ardı etmemeye çalışıyorum: Eleştirmek ne kadar haksa, cevap hakkı da o kadar kutsal. O nedenle Ekrem İmamoğlu’na ulaştım. Kıyasıya eleştirdikten sonra nasıl bir tepki vereceğini de bilmiyordum. Söze cevap hakkını kullandırmak için aramamdan dolayı memnun olduğunu söyleyerek başladı. Ben ne sorduysam cevap verdi.
AİLEM BENİM KUTSALIM
“Ekrem İmamoğlu kayak yapmaya geçmek için deprem bölgesine uğradı” şeklinde eleştiriler var. Ne diyeceksiniz?
İmamoğlu: Yani tabii iftira atmanın veya bir komplo teorisi üretmenin ya da polemik üretmenin sonu yok. Öncelikle çocukların tatili daha önce belirlenmişti. Benim onlara eşlik etmem de önceden belirlenmiş bir programdı.
Ne zaman belirlemiştiniz?
15-20 gün öncesinden ara tatile denk getirip ailece tatil yapmak istedik. Dört yüz günde çocuklarıma sekiz gün ayırdım, birincisi bu. İkincisi, ailemin bütünüyle ilk defa bir üç gün geçirdim. Dolayısıyla biz siyasetin elbette bedelini biliyoruz. Ama ben her yerde şunu söylerim: Siyaseti kutsallaştırmanın bir anlamı yok. Milyonlarca babanın olduğu gibi benim de ailem kutsalım. Yani ben kızıma, ergenlik çağı gelmiş oğluma, üniversite talebesi oğluma hatta çok sevdiğim eşime zaman ayırmak zorundayım. Benim kutsalım bu. Siyaset benim için zaten meslek değil. Ben siyasete girdiğim günden beri, siyaseti bir günde bırakabilecekmiş gibi yapmanın ruhunu yaşıyorum. Herkese de tavsiye ediyorum. Onun için siyaseti meslek edinmiş insanların yaptığı tanımlar beni ilgilendirmiyor. Şimdi Elazığ’da üzüntü verici bir deprem yaşadık.
SOSYAL MEDYADA KİRLİ PAYLAŞIMLAR YAPILDI
Eleştirilere biraz da deprem bölgesinden geçmeniz sebep oldu.
Geç bir saatti, önemli bir CHP’li ile mesajlaşıyordum.
“Maalesef doğru” dedi.
Yine de resmi kanallardan ulaşıp, bilginin doğru olup olmadığını teyit etmeden bir şey yapmadım.
Daha önce çekilmiş bir fotoğrafı yeniymiş gibi servis edebilirler diye düşündüm.
İnşallah doğru çıkmaz diye içimden geçirmedim değil.
Ta ki Ekrem İmamoğlu, Erzurum Palandöken’de kayak yaparken çekilmiş fotoğraflarını koyup resmi Twitter hesabından tatil yaptığını doğrulayıncaya kadar.
Ekrem İmamoğlu, depremden hemen sonra bölgeye koşmuştu. O sırada “Şov için gitti” diyenlere itibar etmedim. İnsanların yanında olmasını, onların acılarını paylaşmasını önemsedim. Keşke Kemal Kılıçdaroğlu da gitse diye düşündüm.
O zaman bu davranışını nasıl alkışladıysam, şimdi de deprem bölgesinden tatil beldesine geçmesini eleştiriyorum.
Ateş düştüğü yeri yakıyor ama hem de nasıl.
Zaman geçtikçe acılar azalmıyor, tam aksine ağırlaşıyor, ağırlaşıyor ve kimi zaman hıçkırıklara dönüyor.
Bir babayla konuştum. Kendisi enkazın altından sağ çıkmıştı. Ama eşi ve oğlunu kaybetmişti. “Enkazın altında Salihimin ‘Baba kurtar, baba kurtar’ diyen sesi kulaklarımdan gitmiyor” dedikten sonra önce boğazı düğümlendi, sonra başladı ağlamaya.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cenaze namazını kılıp tabutunu taşıdığı, gözyaşlarını tutamadığı Muhammet Salih Civelek’in babası Hüseyin Civelek’le konuştum.
Hüseyin Civelek de enkaz altından yaralı olarak çıkarılmış. Ancak eşi Ayşegül ile oğlu Muhammed Salih’i kurtaramamış. Erdoğan’ın cenaze namazını kılıp acısını paylaşması onu daha da mahzun etmiş. Nedenini sordum. Anlattı.
SALİH, ‘BEN DE CUMHURBAŞKANI OLACAĞIM’ DİYORMUŞ
“Cumhurbaşkanımızı ailece çok seviyorduk. Ama özellikle Salih çok seviyordu. Sevdiği Cumhurbaşkanı onun cenazesine geldi. Salih Cumhurbaşkanı’nı canlı olarak görmeyi çok istiyordu. ‘Baba ben de cumhurbaşkanı olmak istiyorum’ diyordu. Ayrı bir sevgisi vardı. Ama canlı görmesi nasip olmadı. Cenazesine geldi. Cumhurbaşkanı’nın ağlaması ise beni çok mahzun etti”
Hüseyin Civelek bunu anlatırken zorlandı. Ama deprem sırasında ve enkazın altında yaşadıklarını anlatırken dayanmak zordu.