CHP’nin İş Bankası hisselerinin Hazine’ye devredilmesi.
Türkiye Barolar Birliği ve meslek kuruluşlarıyla ilgili yasal düzenleme.
Barolar ve meslek kuruluşlarıyla ilgili yasal düzenleme belirli bir aşamaya geldi. Sadece tekli mi, çoklu mu sisteme geçileceğine karar verilecek. Yoksa seçimlerde çarşaf liste değil, nispi temsil olması konusunda anlaşmaya varıldı. Ha bu arada, pandemi sürecinde “Türk Tabipleri Birliği kurtuldu” demiştim ama kulağıma farklı söylentiler geldi. Türk Tabipleri Birliği de torbaya girerse şaşırmam.
Milletvekili transferini engellemeye dönük MHP’nin iki maddelik bir önerisi olduğu söyleniyor.
AK PARTİ VE MHP’NİN ÖNERİLERİ
1) Partisinden istifa eden milletvekili 1 yıl süreyle bağımsız kalır.
2) Seçimlere 1 yıl kala bir siyasi partiden diğerine milletvekili geçişi olamaz.
AK Parti’nin bu konudaki önerileri netleşmedi. Ancak 4 başlık üzerinde durulduğu ifade ediliyor.
Oysa artık ne Aydın’ı ne de Çine Çayı’nı göremeyecekti. Göreceği sadece bir avuç gökyüzü ve idam sehpası olacaktı.
Bugün 27 Mayıs. Bugün Türk demokrasisi açısından kara bir gün. Çünkü darbelerin anası olan 27 Mayıs’ın 60’ıncı yıldönümü. 27 Mayıs’ın açtığı yoldan 12 Mart müdahalesine, 12 Eylül darbesine, 28 Şubat’a ve 15 Temmuz kanlı darbe girişimine ulaştık. 27 Mayıs’ta seçilmiş Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanını darağacına çekenler, 12 Mart’ta Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını, 12 Eylül’de ise 50 gencimizi idam ettiler.
YASSIADA MAHKEMELERİ
27 Mayıs’ın 60’ıncı yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Yassıada’da olacak. 27 Mayıs’tan sonra Demokrat Partililerin yargılandığı, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diyen Salim Başol’un başkanı olduğu Yassıada mahkemelerinin yapıldığı, “yaslı ada”da olacak. Türk demokrasisi açısından utanç dolu bir döneme tanıklık eden Yassıada’nın adı “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” oldu. İsminin değişmesiyle Yassıada’da yaşanan utanç verici olaylar silinmeyecek elbette ki. Tam aksine, demokrasi bilincinin oluşması için darbelerin çirkin yüzüne ışık tutacak.
DEMOKRATLARIN AİLELERİ DE KATILACAK
Açılış törenine 27 Mayıs’ta Yassıada’da tutuklu bulunan Demokrat Partililerin çocukları ve torunları da katılacak.
DEMOKRASİ FENERİ
Meclis Başkanvekili Celal Adan, “Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 89. birleşimini açıyorum” dedi. Ama salonda milletvekilleri yoktu. Zaten oturumun açılması için gereken Başkanlık Divanı teşekkül etmemişti. Divan kâtibi olarak sadece Bursa milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu vardı.
Celal Adan, “Başkanlık Divanı teşekkül etmediğinden, 21 Mayıs 2020 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum” dedi. Saat 14.02’yi gösteriyordu. Aç-kapa 1 dakika sürdü.
21 Mayıs Perşembe.
Saat 14.01.
Meclis Başkanı Celal Adan, “Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 90. birleşimini açıyorum” dedi. Ama salonda yine milletvekilleri yoktu. Zaten oturumun açılması için gereken Başkanlık Divanı teşekkül etmemişti. Divan kâtibi olarak yine sadece Bursa milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu gelmişti.
Celal Adan, “Başkanlık Divanı teşekkül etmediğinden çalışmalarımıza başlayamıyoruz. Bu nedenle, denetim konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 27 Mayıs 2020 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum” dedi.
Saat yine 14.02’yi gösteriyordu.
Aç-kapa 1 dakika sürdü.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Anıtkabir’de 18 dakika yardımcılarını beklediği olaydan söz ediyorum. Şimdiye kadar Kemal Bey’i yürüyen merdivene ters bindirdiler, seçimlerde kendisine oy veremeyen genel başkan konumuna düşürdüler. Son olarak da Anıtkabir’de yaşananlar ortaya çıktı. Kemal Bey ne çekecek bu CHP yönetiminden!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Mayıs’ta saat 19.19’da tüm Türkiye’yi balkonlardan İstiklal Marşı’nı söylemeye davet etmişti. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in Meclis’teki açıklamalarını izledim. Anıtkabir’de yaşananların, CHP Genel Başkanı’nın saat 19.19’da Anıtkabir’e çelenk koyup İstiklal Marşı okumasını engellemek için yapıldığını savunuyor. Ama işin aslı öyle değil.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 19 Mayıs’ta saat 11.00’de 25 kişilik bir heyetle Anıtkabir’e çelenk koydu. Hiçbir sorun olmadı. Akşener, tören boyunca kendisine eşlik eden komutana teşekkür ederek ayrıldı. İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz’la konuştum. Sokağa çıkma yasağı nedeniyle 25 kişilik bir liste için önce Ankara Valiliği’nden izin almışlar. Anıtkabir Komutanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’ndan da 1 hafta önce izin alınmış. Uğur Poyraz, “Hiçbir sorun yaşanmadı” dedi. CHP ise 19 Mayıs günü saat 13.40’ta müracaat etmiş. Belirttikleri gibi saat 19.19’u istemişler. Kılıçdaroğlu ile birlikte 9 kişinin ismi bildirilmiş. CHP Genel Merkezi’ne Anıtkabir’in saat 18.00’de ziyarete kapanacağı belirtilerek, Kılıçdaroğlu’nun 9 kişi ile birlikte ziyaret edebileceği bildirilmiş. Sonra bildiğiniz o kargaşa görüntüleri yaşanmış. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş bile içeriye Kılıçdaroğlu’nun aracıyla sokulmuş. Korsan taksi sanki. Allah’tan ki CHP Genel Merkezi aranıp Anıtkabir’in saat 18.00’de ziyarete kapanacağı bildirilmiş, yoksa 19 Mayıs’ta Anıtkabir’i ziyaret edememiş durumuna düşerlerdi.
KÖTÜLÜĞÜN FAŞİZANLAŞMASIMEHMET Y. Yılmaz t24 haber sitesinde, ‘Kötülüğün sıradanlaşması’ başlıklı bir yazı yazdı. Yazıda, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ı hedef alıyor. Yazısına seçtiği başlıkta olduğu gibi tam anlamıyla da kötülüğü sıradanlaştırıyor: Yok yok. Yanlış ifade ettim. Kötülüğü inançlı kesimin özelliği gibi göstermeye çalışıyor.
Yazısına “Mahir Ünal’ın günlük hayatını çok merak ediyorum” diye başlayan Mehmet Y. Yılmaz, “Ve aslına bakarsanız ‘Mahir Ünal’ ismi altında tanımlanmış bir birey olarak sadece Mahir Bey’inkini değil, iktidardaki koalisyonun bütün yöneticilerinin özel hayatlarında nasıl tipler olduğunu merak ediyorum. Yani merak ettiğim adını ve soyadını bildiğimiz gerçek bir kişi değil aslında. Daha çok bir arketip!” diyor.
Polemik yazarı değilim. Bu tür konulara girmemeye özen gösteriyorum. Mehmet Y. Yılmaz’la geçmişte yine bir kesimin değerlerine saldırdığı için hoşlanmadığım bir tartışma yaşamıştık. Kabataş’ta bir kadının genç bir annenin Gezicilerin saldırısına uğradığı gerekçesiyle Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmasını “cinsel fantezi” olarak nitelendirip ağır hakaretlerde bulunmuştu. Cinsel fantezi takıntılarıyla ilgili değilim. Ama inancından dolayı bir kesimin saldırıya uğramasına da sessiz kalmamıştım. Bu yazıyı yazmamın sebebi de o. Mehmet Y. Yılmaz o zaman benimle ilgili olarak hukuki yollara başvuracağını söylemişti. Hakkıdır. Saygı duyarım. Ama bugün Mahir Ünal’ın kendisi için hukuki yollara başvuracağını söylemesini eleştiriyor. Hukuk devletinde hukuki yollara başvurulur. Hem Mehmet Y. Yılmaz için hak olan, Mahir Ünal için hak değil mi?
Mehmet Y. Yılmaz “Daha çok arketip!”
Belki sağlık kadar ekonomi üzerinde de belirleyici oldu. Ama siyaseti de şekillendiriyor. GENAR’ın 28 Nisan-3 Mayıs tarihleri arasında 3 bin kişiyle yaptığı anket, koronavirüs günlerinde siyasete ışık tutuyor. Sizi rakamlara boğmadan genel eğilimi yansıtmak istiyorum.
ERDOĞAN’A HDP VE SP SEÇMENİNDEN İLGİ
“En beğendiğiniz siyasetçi” anketinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk sırada yer alıyor. Yüzde 36.2’yle ilk sırada yer alan Erdoğan en yakın rakibine 4 kat fark atıyor. Türk siyaseti, Erdoğancılar ve Erdoğan karşıtları arasında kutuplaştığı için daha önceki anketlerde diğer partilerden Erdoğan’a çok destek gelmiyordu. Kendi kitlesi yüksek oranda destekliyordu. Kısmen de MHP seçmeni ilgi gösteriyordu. Bu kez diğer partilerin tabanından da bir destek gözleniyor. HDP ve Saadet Partisi tabanına özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koronavirüsle mücadele sürecindeki güçlü liderliği, onun diğer isimlerle arasını birkaç kat açmasına neden olmuş. Erdoğan, kriz yönetim kapasitesi çok yüksek bir lider. Ayrıca güçlü liderliği sayesinde milli meselelerde milleti etrafında toplamayı başarıyor. Bunu yurtdışına asker gönderdiğimiz Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekâtlarında ve Kudüs oylamasında görmüştük. Tabii sadece güçlü olmak yetmiyor. Bir de kriz yönetiminde başarılı olmak gerekiyor. Tersini düşünün. Eğer pandemi sürecinde Türkiye’nin sağlık sistemi çökseydi ne olurdu?
KILIÇDAROĞLU’NA ORTAK ÇIKTI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sonra normal olarak ikinci sırada ana muhalefet partisinin lideri olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelmesi beklenir. Ama öyle değil. Kılıçdaroğlu önceden bir-iki basamak gerideydi. Şimdi 8’inci sıraya gerilemiş. Bu süreçte Kılıçdaroğlu vahim bir hata yapmadı. O nedenle GENAR Başkanı İhsan Aktaş’ı arayıp bunun nedenini sordum. “Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, Kılıçdaroğlu’nun puanlarından bir kısmını çekmişler” dedi. İmamoğlu ve Yavaş, Kılıçdaroğlu’ndan üst sıralarda yer alıyorlar.
SAĞLIK BAKANLIĞI BAŞARILI BULUNUYOR
Koronavirüs süreci sadece sağlığımızın değil, aynı zamanda Sağlık Bakanlığı’nın da önemini ortaya koydu. Türkiye’nin dünyanın en güçlü sağlık sistemlerinden birine sahip olduğu ortaya çıktı. Bunda hekimlerimizin payı büyük. Türkiye’yi Amerika’ya şikâyet eden CHP’li Barış Yarkadaş ne düşünüyor acaba? Çünkü CHP seçmeni onlar gibi düşünmüyor. Koronavirüsle mücadele sürecinde halkımızın yüzde 75.7’si Sağlık Bakanlığı’nın aldığı önlemleri yeterli buluyor. Sağlık sistemimize güvenenlerin oranı ise ondan 1 puan yukarıda. CHP’lilerin yüzde 61’i, HDP’lilerin yüzde 37’si, İYİ Partililerin ise yüzde 82’si Sağlık Bakanlığı’nın aldığı önlemleri yeterli buluyor. MHP’de yüzde 85.7 olan bu oran AK Parti seçmeninde yüzde 89.5’e yükseliyor.
SAĞLIK BAKANI’NA
Bakanlar Kurulu toplantısından önce konuştuğum Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da Bilim Kurulu ve Sağlık Bakanlığı “Evet, artık bu risk çok azaldı, kontrol edilebilir seviyede” demediği sürece okulların açılmayacağını söylemişti. Milli Eğitim Bakanı çok net bir şekilde, “Bizim için çocukların sağlığının dışında bir öncelik yok” demişti.
Bakanlar Kurulu’ndan çıkan karar da gösteriyor ki çocuklarımızla ilgili riske gerek görülmemiş. Yerinde bir karar oldu. Çünkü 18 milyonu içine alan bir hareketliliğe neden olacaktı. Aileler çocuklarını okula gönderseler dahi, endişe içinde kalacaklardı. Türkiye, okulları en erken kapatan ülkelerden biri olarak doğru bir adım attı. Eğitim-öğretimi sonlandırarak da yerinde bir karar aldı
BİLİM KURULU ‘RİSK ALINMASIN’ DEMİŞ
Bakanlar Kurulu toplantısından önce Bilim Kurulu’nda da okulların tatili konusu ele alınmış. Bilim Kurulu üyeleri, riskin devam ettiğini belirterek, “15 gün için okulların açılması ne işe yarayacak? Okulların açılmasıyla büyük bir hareketlilik yaşanacak. Ancak henüz risk ortadan kalkmış değil, risk devam ediyor. Boşuna risk alınmasın” yönünde değerlendirmeler yapmışlar. Bu değerlendirmeler Bakanlar Kurulu’nun karar almasında etkili olmuş.
ERDOĞAN’IN UYARISI
Bakanlar Kurulu toplantısında, okulların tatil edilmesi konusu gündeme geldiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan her defasında “Çok önceden açmayın. Verilere dayalı olarak Bilim Kurulu ne diyor ona bakın” diye uyarıda bulunuyormuş. Bakanlar Kurulu toplantısında riskin devam ettiği yönünde değerlendirmeler ağır basınca, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu risk alınacak bir konu değil. Önemli olan çocuklarımızın sağlığı” diye tavrını koymuş. Böylece okulların yeni eğitim öğretim döneminde açılmak üzere kapatılması kararı alınmış. Koronavirüs risk alınacak bir konu değil. Bir de söz konusu çocuklarımız olursa, o bir risk değil, felaket olabilirdi. O nedenle okulların haziranda açılmaması kararı yerinde oldu.
TATİLDE TELAFİ EĞİTİMİ YOK
İftarı üs bölgesindeki askerlerle birlikte yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la telefonla irtibat kurarak askerlere mesaj vermesini sağladı. Soylu’yu aradım, üs bölgesindeki izlenimlerini, iftar sırasında neler yaşandığını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajlarını ve tabii ki PKK ile mücadeleyi sordum.
Soylu, üs bölgesindeki havayı “Kimisi iftarını yapıp hemen nöbet tutan arkadaşıyla yerini değiştiriyordu. O nöbete geçiyor, öbürü iftarını yapıyordu” diye anlattı. İftarını açıp nöbete koşanlar sayesinde evlerimizde rahatça iftarımızı açtığımızı unutmamak lazım.
İçişleri Bakanı Soylu’ya üs bölgesine ilişkin izlenimlerini sordum. “Şunu hemen söyleyeyim: Bölgede terörle mücadelede görev yapan askerlerimizin, polislerimizin moralleri çok yüksek” dedi.
BAŞKOMUTAN BABA
Dün 14 Mayıs’tı. 27 yıllık tek parti dönemine son veren çokpartili demokratik sisteme geçtiğimiz tarihti. “Yeter, söz milletindir” diyen Demokrat Parti tek başına iktidar olmuş, böylece “beyaz devrim” denilen sandıkta değişim gerçekleşmişti. Kansız ve kavgasız bir şekilde başarılan sandıktaki devrim, ne yazık ki 27 Mayıs’ta kanlı bir darbeyle kesintiye uğratıldı. Meclis Başkanı Şentop’la 14 Mayıs’tan başlayıp 27 Mayıs darbesine uzanan bir söyleşi yaptık. Haliyle günümüzde devam eden darbe tartışmalarına da değindik. Başbakanların asıldığı darbeler yetmemiş gibi hâlâ darbeyi konuşmanın utancını paylaştık.
Meclis Başkanı Şentop, “14 Mayıs 1950, Türkiye tarihinde ilk defa çokpartili seçimlerin yapıldığı ve demokratik hayatın başladığı bir milat. Bu bakımdan siyasi tarihimizde çok önemli bir dönüm noktası” dedi.
Şentop, pek hatırlanmayan ama ibret verici olan bir olaya parmak bastı. “14 Mayıs’ı hazmedemeyenler olmuştur, hemen akabinde, 20 gün sonra bir darbe teşebbüsü olmuştur. O zaman Başbakan Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın hızlı refleks göstermesiyle darbe teşebbüsü önlenmiş. Darbe işinin içinde olan komuta kademesi tasfiye edilmiş. Yoksa birkaç gün beklese gidebilirlermiş. Daha başlarken, demokrasiyi doğarken boğmak istemişler” diye konuştu.
14 MAYIS’IN İNTİKAMI
Meclis Başkanı