Tartışmanın merkezinde ise AK Parti var. Çünkü İstanbul Sözleşmesi AK Parti döneminde imzalandı. Kadına şiddeti düzenleyen 6284 sayılı kanun AK Parti iktidarınca çıkarıldı. AK Parti’de bir grup, İstanbul Sözleşmesi’nin eşcinselliği meşrulaştırdığını savunuyor. Mahkemelerin kadına şiddet adına verdiği bazı kararların ailenin yıkılmasına yol açtığını savunuyorlar. Bir grup ise İstanbul Sözleşmesi’nin işkence ve kötü muameleye maruz kalan kadınlara koruma sağladığını savunuyor. Şikâyet edilen uygulamaların mahkemelerin verdiği kararlardan kaynaklandığını ifade ediyor.
Siyasi irade henüz bir karar aşamasına gelmiş değil. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu konuyu kafasında şekillendirmeye çalıştığı anlaşılıyor.
Zaman zaman güncel tartışmalarla ilgili kamuoyu araştırmalarını yayınlıyorum. Erol Erdoğan’ın danışmanlığını yaptığı Argetus Araştırma, İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili bir araştırma yapmış. Araştırmanın detaylarını paylaşmadan önce İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284 sayılı yasayı tekrar okudum. Çünkü araştırmada, Türk halkının yoğunlukla tartıştığı İstanbul Sözleşmesi’ni pek bilmediği ortaya çıkıyor.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ BİLİNİYOR MU?
“İstanbul Sözleşmesi’ni hiç duymadım” diyenlerin oranı yüzde 67.9 çıkıyor. “Duydum ama okumadım” diyenler ise yüzde 16.3 ediyor. Böylece İstanbul Sözleşmesi’ni bilmeyenlerin oranı yüzde 84.2’ye çıkıyor. “İstanbul Sözleşmesi’ni duydum” diyenlerin oranı 19.7 olurken, sözleşmeyi okuduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 5.1’e çıkıyor.
KADINA ŞİDDETİ ÖNLÜYOR MU?
“İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti önlüyor mu” sorusuna verilen cevap, sözleşmenin bilinmediğini ortaya koyan veriler içeriyor. “Şiddeti önlüyor” diyenlerin oranı yüzde 18.9 olurken, “Önlemiyor” diyenlerin oranı yüzde 15.3’le daha az kalıyor. Yüzde 56.4’ü ise bu konuda bir fikrinin bulunmadığını belirtiyor.
KADINA ŞİDDETİ
Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısı, Kurban Bayramı’nda alınacak önlemler, bakanlıkların ayrılıp ayrılmayacağı konusu ve Ayasofya... Fuat Oktay önemli açıklamalar yaptı.
BAKANLIKLAR AYRILACAK MI?
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’la yeni sistemi konuştuğumuz için gündemde olan bir konuyu sorma gereği duydum. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle bazı bakanlıklar birleştirilmişti. Aile ve Çalışma Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik, Tarım ve Orman, Kültür ve Turizm gibi. Yeni dönemde bu bakanlıkların ayrılması düşünülüyor mu? Fuat Oktay, “Şu anda bizim gündemimizde A, B, C bakanlığının ayrılması gibi bir şey yok. Bakanlıkların birleştirilmesi konusu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde çok bir sorun teşkil etmiyor. Bir sorun varsa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bir kararnameyle düzeltileceği için zor değil. Bakanlıkların ayrılması gerekirse Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapılabilir” diye konuştu.
SEYAHAT KISITLAMASI YA DA YASAK YOK
Darbe dönemlerinde hükümet yıkılıyor, askeri yönetime geçiliyor ama devlet yerinde duruyordu. 15 Temmuz’da ise halkımız ilk kez “devlet” kaygısını yaşadı. 15 Temmuz’da halkımız “Türkiye, Suriye olmasın” diye sokağa çıktı.
15 Temmuz’un bir farkı da darbe girişiminin ardından hızlı bir “diriliş” sürecine girilmiş olması. Başkanlık sistemine geçildi. Türkiye, 15 Temmuz’un dumanı tüterken Fırat Kalkanı harekâtını başlattı. 15 Temmuz’dan önce Suriye’de uçağımız düşürüldüğünde operasyon yapılmasına karşı direnen bir yapı vardı. Hendek operasyonları sırasında çok şehit vermemizin nedeni FETÖ’cü generallerin direnciydi.
15 Temmuz’dan sonra bugün Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarını gerçekleştirip Libya’da bayrak gösteren bir Türkiye var.
YÜKSEK ASKERİ ŞÛRA’DAN NE BEKLENİYOR?
Kurban Bayramı nedeniyle Yüksek Askeri Şûra’nın öne çekilmesi bekleniyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in görev süresi devam ediyor. Kuvvet komutanlarının ise süreleri doldu ama yaşları müsait olduğu için uzatma imkânı var. Ama değişiklik de olabilir.
Dikkat ettiniz mi, YAŞ toplantısı yapılacak ama ülkede olağanüstü bir durum yok. Hatta biz haber yapmasak kimsenin YAŞ toplantısı yapılacağından haberi yok. Oysa geçmişte YAŞ ve MGK toplantıları siyasi kriz nedeni olurdu. Askerlerin sivillere had bildirme mekânları gibi görülürdü.
Abdullah Gül’ün Başbakan olarak katıldığı toplantıda MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, “Karının başını aç” demişti. Gül daha sonra bu hadisenin hatırlatılması üzerine, “Gereken cevap verildi” demişti.
MGK toplantısında Hava Kuvvetleri Komutanı
Talat Aydemir olayını ayrı tutarsak hep darbeciler kazandı.
Menderes canıyla ödedi. Demirel iki kez şapkasını alıp gitmek zorunda kaldı. Erbakan istifa etti.
Darbe çok da darbeye direnen lider olmadı.
Ta ki 15 Temmuz’a kadar.
Erdoğan, darbeye karşı direnen ilk cumhurbaşkanı oldu.
Darbelerle mücadele tarihinde ders olarak okutulacak bir mücadele verdi.
Erdoğan aynı zamanda halkı ile birlikte mücadele verip darbecileri başarısızlığa uğratan ilk cumhurbaşkanı oldu.
Şimdi 15 Temmuz’da FETÖ darbesini püskürten bir lidere çıkıp FETÖ’nün siyasi ayağı demek doğru olmuyor.
Ayasofya’nın cami olarak açılacağı 24 Temmuz günü için siyasi parti liderlerinin davet edilip edilmemesi konusu tartışmaya açılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan önerileri dinledikten sonra “İslam inancında ezan zaten namaza davettir. Bunu protokole bağlamak doğru değildir. Gelenin başımız üstünde yeri var” diyor. Böylece camiye protokol
girmiyor.
‘HUTBEYİ SİZ OKUYUN’ TALEBİNE NE CEVAP VERDİ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ayasofya’nın cami olarak açılması kararının çıktığı gün, “Cuma namazını sizin kıldırmanızı arzu ediyoruz” diyenlere “O kadar da değil” karşılığını vermişti. AK Parti MKYK’dan bazı isimler Erdoğan’a, “Ayasofya’da hutbeyi siz okuyun” teklifinde bulunuyorlar. Erdoğan, “Yok. Doğru olmaz. O planlandı. Hutbeyi Diyanet İşleri Başkanı okuyacak” diyor. Erdoğan’ın ayrıca Ayasofya Camisi’yle ilgili süreci artık Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yöneteceğini söylüyor. Erdoğan, Ayasofya’nın açılışına çocukları ve torunları ile birlikte katılacak. Cuma namazını ise Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Erbaş kıldıracak.
AYASOFYA’NIN FRESKLERİ NASIL KAPATILACAK?
Ayasofya Camisi’nde namaz kılınacağı zaman fresklerin üzerinin nasıl kapatılacağı tartışma konusu oldu. Din İşleri Yüksek Kurulu, Ayasofya’daki resimlerin namaza bir engel teşkil etmediğini ancak Müslümanların namazlarını huşu içinde kılması için namaz vakitlerinde kapatılacağını açıkladı. Bu konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da soruluyor. Erdoğan, “Sadece ibadet sırasında bu resimlerin üzeri kapatılacak. Burada iki yöntem var. Biri perdeyle kapatılması ama araştırıyoruz, bu konuda yeni teknikler gelişmiş. Özellikle Avrupa’da bazı müzelerde sanat eserine zarar vermeden belli bir süreliğine karartma uygulayan sistemler varmış. Onu getireceğiz” demiş.
ERKEN SEÇİM VAR MI?
Erken seçim tartışmalarına ışık tutması açısından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti MKYK’daki bir değerlendirmesini paylaşmak istiyorum.
Meclis bombalanmış, polis akademisi savaş uçaklarıyla vurulmuştu. CNN Türk’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yayından sonra hedef olmamak için Hürriyet’in bulunduğu binanın ışıklarını kapatmıştık. 15 Temmuz’u bitirmiş, gün 16 Temmuz sabahına doğru dönmüştü. O şartlar altında bilgisayar ekranının ışığında yazı yetiştirmeye çalışıyordum. Karanlıkta yazamadım. Işığı açtım. Yazıya başlamadan önce başlığını koydum: ‘Gün demokrasiyi savunma günü’.Tam başlamıştım ki “Güm” diye bir ses duyuldu. Bina sallandı. Ses, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin olduğu taraftan geliyordu. Koştum, ışığı kapattım.
Benim hikâyem...
15 Temmuz akşamıydı. Gazeteci arkadaşım İpek Özbey aradı. “İstanbul’da tanklar Boğaz Köprüsü’nü tutmuş” dedi. İpek’le konuşurken bir yandan da televizyonu açmıştım. Boğaz Köprüsü’nde askerler vardı. İpek’e, “Normal şeyler değil bunlar” dedim. Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Özkürkçü’yü aradım. Açmadı.
Meğer o sırada Genelkurmay’a baskın yapılıyormuş. O arada Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak aradı, “Kimseden haber alamıyorum, ne oluyor” diye sordu. “Bir tuhaflık var bu işin içinde. Bir kalkışmaya benziyor” dedim. Ne olduğunu anlamak için Genelkurmay’a doğru yola çıktım.
Genelkurmay’ın önünde tam bir kargaşa hali vardı. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’i aradım. Oradaki manzarayı anlattım. “Emir komuta zincirinde gözükmüyor, bir grubun kalkışması gibi” dedim. NTV Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri’yi arayıp aynı şeyleri anlattım. Yayına çıkıp bunları anlatmak istediğimi söyledim. Tereddütsüz, “Sen televizyona geç” dedi. Ama o mümkün olmadı. Çünkü yolları kesmeye başladılar. Ara sokaklardan NTV’ye gitmeye çalışırken Sedat Ergin aradı: “Genelkurmay’dan açıklama varmış, sana da geldi mi” diye sordu. O sırada bildiri TRT’de okunmaya başlamıştı. E-postalarımı dikkatlice inceleyince Sedat Ergin’e, bu işte bir tuhaflık olduğunu çünkü Genelkurmay’dan bize gelen mail’lerin ‘Genelkurmay Başkanlığı’ diye bittiğini, bununsa Yurtta Sulh Konseyi diye sonlandığını ayrıca bir kısmımıza gönderilip bir kısmımıza gönderilmediğini söyledim. Sedat Ergin, “Sen gazeteye geç” dedi.
O sırada MİT Basın Müşaviri Nuh Yılmaz’a ulaştım. “MİT’e saldırdılar, çatışma var” derken sesi heyecanlıydı. İçişleri Müsteşarı Selami Altınok aradı. “Savaşacağız, bunlara teslim olmayacağız” diye bağırıyordu.
“Böyle yayına alalım”
Hürriyet’in önüne geldiğimde CNN Türk’ten aradılar. Yayına almak istiyorlardı. CNN Türk Ankara Temsilcisi Hande Fırat o sırada, “Görüntü gelmedi” diyor, karşısındaki “Görüntüyü aktarıyorlar” diye karşılık veriyordu. Cumhurbaşkanı’nın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’ın, “Biz söyleyelim, siz yayına aktarın” dediğini duyunca Hande Fırat’a destek olmak için,
Çavuşoğlu çok keskin bir çizgi ile ayırdı.
“Ayasofya Camisi, 1462’de cami olarak vakfedilmiştir ve buna uygun olarak cami olarak kullanılmalıdır. Bu konuda ‘Ayasofya açılsın’, ‘Açılmasın’ gibi görüşlere saygımız var. İnsanlar olumlu-olumsuz görüş bildirebilirler. Herkesin görüşüne katılmasak da saygı duyarız. Ama Türkiye’nin egemenlik haklarına müdahale edici şekilde yapılan açıklamaları ve yorumları da şiddetle reddediyoruz” dedi.
YUNANİSTAN’A TEPKİ GÖSTERDİ
Türkiye’nin hükümranlık haklarına müdahale edici açıklamalar yoğunlukla Yunanistan’dan geliyor. Çavuşoğlu’na Yunanistan tarafından yapılan açıklamaları sordum.
“Yunanistan şu anda Avrupa’da başkentinde cami olmayan tek ülke. Ülkenin ikinci büyük şehri olan Selanik’te de sürekli açık bir cami yok. Diğer taraftan Lozan Antlaşması’na rağmen Batı Trakya’daki Müslümanlara yaptığı zulüm ortada. Yunanistan bu konuda dünyada en son konuşacak ülke” diye konuştu.
Yunanistan’ın tepkisi sürpriz değil. Ama Yunanlılar biraz çizmeyi aşmaya ve Ankara’nın sabrını zorlamaya başlamış.
UNESCO’NUN TEPKİSİ YERİNDE Mİ?
Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi kararına bir tepki de UNESCO’dan geldi. Ayasofya, Dünya Kültür Mirası’nda yer aldığı için
Başbakan Menderes, Türkçe ezanın kaldırılmasıyla ilgili ilk teklifi veren milletvekillerinden biriydi. Türkçe ezan konusu DP içinde krize yol açmış, Cumhurbaşkanı Celal Bayar kanunu onaylamayınca, Menderes Başbakanlık’tan istifa edip Mersin’e gitmişti. Menderes, Mersin’de coşkulu kalabalıklarca karşılanmıştı. Celal Bayar’ın geri adım atması üzerine Menderes istifasını geri çekmiş, minarelerden Arapça ezan okunmaya başlamıştı. Menderes ezanı aslına çevirdiği için milletimizin gönlünde taht kurdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesini sağladı. Milletin 86 yıllık hayalini yerine getirdi. Geçmişte başörtüsü yasağını kaldırıp 15 Temmuz’da darbeye karşı direnen Erdoğan, Ayasofya kararıyla tarihteki yerini aldı.
Menderes ve Erdoğan, biri ezanı aslına çevirdiği, diğeri ise Ayasofya’yı açtığı için İslam dünyasının duasını kazanıp tarihin şeref levhaları arasında yerlerini aldılar. Bu millet onları unutmayacak.
İkisinden de Allah razı olsun.
BU KARARI VERENLERİ ALKIŞLIYORUM
Tarih 10 Temmuz 2020
İsimler: Danıştay 10. Daire Başkanı