Paylaş
O karar ve ardından gelen kararlı mücadele belki Türkiye’nin darbeler tarihinin yönünün değişmesini sağlıyor. O kararı aktaracağım. Ama önce Türkiye’nin darbe gerçeğine ve tarihi kırılma anlarında verilen kararların tarihin akışını nasıl etkilediğine değinmek istiyorum. AK Parti yarın 22. yaş gününü kutlayacak. Bu 22 yılın 21 yılı iktidarda geçmiş. Peki AK Parti 21 yıl kesintisiz olarak iktidarda kalmayı nasıl başardı? Ya da başka bir deyişle, Erdoğan şimdiye kadar girdiği 17 seçimi kazanmayı nasıl başardı?
KARAR ANI
Siyasette kırılma anları vardır. İsmet Paşa 12 Mart’ı destekledi, Ecevit karşı çıktı. Ecevit lider oldu, İsmet Paşa siyasete veda etmek zorunda kaldı. Yeltsin tanka çıktığı için Rusya’nın devlet başkanı oldu. Salvador Allende Şili’de darbecilerle girdiği çatışmada öldürüldüğü için demokrasi kahramanıdır. Bizde de darbe olur. Darbeciler ya başbakanı asar ya da başbakan şapkayı alır giderdi. Bu çarkı tersine çeviren Erdoğan oldu. Erdoğan ülkenin makus darbe tarihini yenen lider olmakla birlikte bu duruşuyla AK Parti’nin 21 yıldır iktidarda kalmasını sağladı.
15 Temmuz darbe girişimi sırasında başbakan olan Binali Yıldırım’la A-Haber’de Orhan Sali’nin programında AK Parti’nin 22 yılını konuşurken fark ettim.
DARBE ÇARKI 22 NİSAN’DA KIRILDI
Binali Yıldırım darbe çarkının ilk olarak 27 Nisan e-muhtırasına karşı kararlı duruşla kırıldığını anlattı. Binali Yıldırım haklı. Maalesef bizim tarihimizde muhtıra, darbe çok. Muhtıra verildiğinde hükümet gider askerin istediği yönetim gelirdi. 27 Nisan’da ise bir ilk yaşandı. Hükümet muhtıra verenlere karşı muhtıra verdi. O dönem başbakan olan Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la bir telefon konuşması var. Gece boyunca telefonlara dönmeyen Büyükanıt’a Erdoğan, “Bu ülkeyi sen mi yöneteceksin yoksa ben mi?” diye gürlüyor. 15 Temmuz gecesinde ise Başbakan Binali Yıldırım ile Cumhurbaşkanı Erdoğan birbirlerine bir söz veriyorlar.
KADER BİRLİĞİ
Bir anlamda ülkenin Cumhurbaşkanı ile Başbakanı kader birliği yapıyorlar. 15 Temmuz gecesi Binali Yıldırım, İstanbul’da Boğaz Köprüsü’nde bir hareketlilik olduğu bilgisini aldıktan sonra Ankara ve İstanbul’da birtakım görüşmeler yapıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arıyor. O sırada Erdoğan da bazı bilgilere ulaşmış. Başbakan ve Cumhurbaşkanı ellerindeki bilgileri birleştiriyor, bunun paralel yapının darbe girişimi olduğu sonucuna varıyorlar.
O KARAR
O anda bir karar alıyorlar. O karar belki gecenin dönüm noktası oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım şu kararı alıyorlar: “Ne pahasına olursa olsun bunlara pabuç bırakmayacağız. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Ucunda ölüm de olsa bunlara bu milletin emanetini teslim etmeyeceğiz.”
AK Parti bugün iktidarda 22 yılını kutluyorsa onun arkasında çoğu zaman ölümü göze alma pahasına verilen bir mücadele var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü liderliği var. Gerekirse ölümü göze alıp darbelere karşı meydan okuması var.
Bu konuşmadan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan Binali Yıldırım’a, “Nereye gideceksin?” diye soruyor. Binali Bey, “Karayolu ile Ankara’ya gideceğim. Yol boyunca telefonla Ankara’yla temas halinde olurum” yanıtını veriyor. Cumhurbaşkanı, “İyi olur” diyor. “Ben de uçakla İstanbul’a geleceğim. Halkı meydanlara çağıracağım. Bunlara karşı direneceğim” diye konuşuyor. Gerisini zaten biliyorsunuz. Erdoğan’ın çağrısıyla meydanları dolduran milletimiz çıplak elleriyle tankları durdurmuştu.
15 Temmuz gecesi Erdoğan değil darbeciler kazansa ne olurdu? Onu düşünmek bile istemiyorum.
KILIÇDAROĞLU KOLTUĞU DEVREDER MİYDİ
6’lı Masa’nın seçimlerde en büyük vaadi Parlamenter Sistem’e dönüştü. Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı seçilir, Millet İttifakı Parlamento’da çoğunluk sağlarsa ilk 2 yıl içinde Anayasa’yı değiştirip Parlamenter Sistem’e geçmeyi vaat ediyorlardı. Ayrıca Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk iş olarak CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa edecekti. Çünkü kendileri partili cumhurbaşkanlığı sistemine karşıydı.
Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçildiği takdirde eğer muhalefet Meclis’te Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğu sağlayamazsa fiili olarak Parlamenter Sistem’e geçeceklerini açıklamışlardı.
Kılıçdaroğlu yetkilerini kullanmayacak, Meral Akşener fiili olarak başbakanlık görevini üstlenecekti. Öyle ki cumhurbaşkanı adayının niteliklerini sayarken Kılıçdaroğlu, ‘yetkilerini devretmeyi göze alacak birisi’ demişti.
Bunlar kulağa hoş gelen vaatlerdi.
SEÇİMDEN SONRA TERSİNİ YAPTI
Seçimler oldu. Kılıçdaroğlu kazanamadı. Sonra ne oldu? CHP’de “Kılıçdaroğlu ile seçimleri kazanmamız mümkün değil. 13 yılda 12 seçime girdi hepsini de kaybetti. Artık Kılıçdaroğlu koltuğu bırakmalı, yeni isimlerin önünü açmalı” tartışması başladı. Ekrem İmamoğlu değişim hareketini başlattı. Kılıçdaroğlu’nu koltuğunu bırakmaya davet etti.
KOLTUĞA YAPIŞTI
Bu durumda Kılıçdaroğlu ne yaptı? “Seçimleri kazansam yetkilerimi devredecektim. Seçimi kaybettim o zaman koltuğu devredeyim” dedi mi? Tam tersini yaptı. Koltuğa daha çok yapıştı. Koltuğunu korumak için her şeyi yaptı.
Peki seçimi kaybettiği halde koltuğunu bırakmayan Kılıçdaroğlu seçimi kazansa CHP Genel Başkanlığı’nı bırakacak mıydı? Güçlü cumhurbaşkanı olarak yetkilerini devredip sembolik cumhurbaşkanı olacak mıydı?
Seçimi kaybettiği halde koltuğuna daha çok yapışan Kılıçdaroğlu seçimi kazandığı halde sizce koltuğunu devreder miydi?
Paylaş