CEZA hukukunun ana ilkelerinden biri de ‘‘failin, fiilin oluşturduğu suçtan sorumlu tutulması için kastın mevcudiyetinin gerekmesi, suçun oluşması için fiilin bilerek ve isteyerek işlenmiş olması’’dır.
1998 yılında vergi kanunlarında yapılan değişikler sırasında ‘‘sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge’’ (naylon fatura) kullanımında ‘‘bilerek’’ sözcüğü yasa metninden çıkartılması sonucu; bu tür belgeleri bilmeden kayıtlarına işleyen suçsuz vatandaşlar için ceza mahkemelerinde altı aydan üç yıla kadar hapis istemiyle ceza davaları açılmıştı.
‘‘Bilerek’’ sözcüğünün kanun metninden çıkarılmasının dürüst insanların başına ne işler açacağını daha kanunun tamamı yasalaşmadan 27.6.1998 tarihli Hürriyet'te ‘‘Sahte faturayı bilmeden alan da hapiste’’ başlığı ile duyurmuştuk.
Maliye Bakanlığı, uygulamadaki yanlışlık ve haksızlıkların giderek yoğunlaşması üzerine, nihayet 18.06.2002 tarih ve 306 nolu Vergi Usul K. Tebliği ile yeni ‘‘yorumlar’’ getirdi. Tebliğ özetle şöyle:
‘‘Sahte veya muhteviyatı itibarıyle yanıltıcı belgenin gerek düzenlenmesinin gerekse kullanılmasının kaçakçılık suçunun oluşması yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Sahte veya yanıltıcı belge düzenlenmesi, kastın karinesi olup, bunun ayrıca değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak, gerçekte yapılan bir mal veya hizmet alımı karşılığında mal veya hizmeti sağlayan tarafından kendi belgesi yerine bir başka mükellefin belgesi verilebilmektedir. Bu gibi durumlarda sahte belgeyi alan tarafın, satın aldığı malı sağlayan mükellefe ait olmadığını bilip bilmemesi önem taşıyacaktır. Şayet kullanıcının belgenin sahte olduğunu bilmesi gerekiyorsa, yani kasıt varsa burada 359 ncu madde hükmüne göre sahte belge kullanımı söz konusu olacak, aksi takdirde suçun manevi unsuru oluşmadığından durum madde kapsamına girmeyecektir.’’
‘‘Yapılan incelemelerde sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgelerin bilerek, isteyerek kullanılıp kullanılmadığının vergi incelemelerine yetkili olanlarca değerlendirilmesi ve bu belgeleri bilerek kullandığı sonucuna varılan mükellefler için vergi suçu raporları düzenlenmesi, haklarında Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurularında bulunulması ve üç kat vergi ziyaı cezası kesilmesi gerekmektedir.’’
‘‘Bu belgeleri bilmeden kullandığı sonucuna varılan mükellefler adına vergi suçu raporları düzenlenmemesi ve haklarında Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurularında bulunulmaması icap etmektedir. Ayrıca bu belgeleri kullanmak suretiyle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi halinde 344 ncu maddenin ikinci fıkrası uyarınca vergi ziyaı cezası kesilmesi gerekmektedir.’’
Bu tebliğ ile kanun hükümlerinin değiştirilmesi mümkün değildir. Ama bu tebliğ, Maliye Bakanlığı'nın olaya bakış açısını dört yıl sonra değiştirdiğinin olumlu bir göstergesidir. Ceza mahkemelerinin kendilerini tebliğ ile bağlı saymamaları ve takdir hakkının denetim elemanlarının insafına bırakılması, tebliği ‘‘uygulanamaz’’ hale getirecektir. Uygulamaları hep birlikte göreceğiz.
Tebliğin son paragrafı, tebliğin lafzı ve ruhu ile çelişki içindedir. Sahte belgeleri bilmeden kullananlar için kasıt unsuru olmaması nedeniyle hapis cezası istenemeyecektir ama vergi ziyaı cezası kesilecektir. Ortada kasıt yoksa cürüm oluşmadığı için hapis hangi nedenle istenemiyorsa, vergi ziayı cezasının da verilmemesi gerekir.