Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Eşzamanlılık ve yanılgılar

Dün yazdığım yazı ‘‘Allan Combs ve Mark Holland’’ın ‘‘Eşzamanlılık’’ adlı kitabından ‘‘Fizik alanında eşzamanlılık’’ bölümünden bir parçaydı.

Cüneyt Kurdoğlu'nun çevirdiği bu kitap insanın düşüncelerinde yeni ufuklar açıyor ve çağımız bilminin keskin çizgilerle belirlediği dünyanın dışına çıkartıyor. Böylece günümüz bilminin sınırladığı düşüncelerimiz serbest kalıyor. Ve de böyle baktığımız dünyanın çok daha başka boyutları olabileceğini algılamaya başlıyoruz.

Halbuki bu bilgiye kadim medeniyetlerde rastlıyoruz. Yani, kozmosun, doğa ve insanlık dünyasının her ikisini de içeren, ne kadar önemsiz olursa olsun, değişen biçimlerde her olayın birbiriyle bağlantılı olduğu, tek ortak bir dokudan oluştuğu düşüncesi... Bu düşünce modern bilimin başlangıcına kadar insanlığa ışık tutmuş.

Mesela Hipokrat şöyle yazıyor;

‘‘Tek ortak bir akış, tek ortak bir nefes alış veriş vardır. Her şey birbiriyle uyumludur...’’

Bir yerde olan bir şey, mesela esen bir rüzgar, başka bir yerde rüzgar esmediği halde denizin üzerinde dalgacıklara neden olur. Veya deprem olduğu zaman, uçak düşer. Şimşek çaktığı zaman nedensiz bir gerilim ortaya çıkar. Yani kısacası bir yerlerde bir şeyler olduğu zaman eş zamanlı olarak başka yerlerde de bir şeyler olmaktadır. Ama biz bunu bağdaştıramayız. Olaylara sadece bir tek ve özel bir şeymiş gibi algılarız. Tabii bu bir yanılgıdır. Halbuki meydana gelen her şey bir başka şeyle bağlantılıdır.

Eşzamanlılık kitabında ‘‘Bilim, Mit, Doğa’’ bölümünde aktarılan ilginç bir örnek var. Kitaba göre, Fisagor'un, rüzgarın harekete geçirdiği su dalgacıklarının anlamını okuyabildiği söyleniyor. Bu demektir ki, onun tesadüf gibi görünen olayların, insan hayatındaki olaylarla bağlantılı olduğunu biliyormuş. Ve de bu bilgiyi kullanabiliyormuş!

Acaba, biz de kullanamaz mıyız? Aslında deniyoruz. Mesela astroloji, bize ışık tutabilecek iyi bir yöntem olabilir, diye düşünüyorum. Sonra düşüncelerim beni bulunduğum yerden uzaklaştırıyor, ve duygularım değişmeye başlıyor. Giderek tuhaf bir hal içine girmeye başlıyorum.

Hatıralar mı, zorluyor düşüncelerimi?.. Yoksa, sorguladığım hayat mı?

Duygularım öylesine genişlemiş bulunuyor ki, zavallı bedenim dar geliyor.

Bana neler oluyor böyle? Sanki damarlarım şişiyor ve içinde akmakta olan kanın baskısını hissediyorum. Hissetmekten öte bir durum bu! Bildiğim kavramların, sözcüklerin hepsi yaşadıklarımı tarif etmiyor. Sanki bedenim başka bir canlıymış gibi, ben de bu bedende misafirmişim gibi bir algılama içindeyim.

Bedenim beni yönetiyor, zaman zaman ben de bedenimi yönetiyorum, sanki... Bir çeşit delilik hali! Ben ve bedenim, ayrı ayrı varlıklarmış gibiyiz. Hatta, duygularım, düşüncelerim ve bedenim, üç kişiyiz. Ama sanki bir taneymişiz gibi dolaşıyoruz. Şimdi olduğu gibi.

Ama bazen biri bilmediğim bir yerlere gidiyor. Bazen ikisi birden bir yerlere gidiyor ve bedenim halinden memnun tek başına dolaşıyor.

Bazen duygular düşüncelerimi idare ediyor, bazen düşüncelerim duygularımı... Çoğu zaman bunların her ikisi birden bedenimi idare ediyorlar. Ve de ben, bunları izliyorum, dördüncü bir kişi olarak!

İşte, en anlaşılmaz olanı da bu durum!

Aslında tüm bunların hepsi anlaşılacak gibi değil. İnsan dediğimiz, gördüğümüz, bildiğimiz ve de duygu, düşünce ve bedenden oluştuğunu düşündüğümüz insan... Bu insanın üç ayrı varlığın birleşiminden meydana geldiğini kabul edebilir miyiz? Böyle bir şeyi anlayabilir miyiz?

Tabii ki, anlayamayız. Bilemeyiz. Ve de bilmek bile istemeyiz. Bunun bir zırva olduğunu düşünebilirsiniz. Ama böyle düşünmek yerine hayal gücünüzü çalıştırın ve de bir an için anlamaya çalışın. Anlamasanız bile (Her şeyi anlamak zorunda değiliz) bir an için kabul gösterin ve düşünün.

Yaşadığınız bir olay içinde nasıl davrandığınızı bir hatırlayın. Duygusal mı, düşünerek mi, yoksa bedeninizin ihtiyacı mı, o olayda davranışınızı belirledi? (Tabii meydana gelen bu olayın eş zamanlılık içinde meydana gelmiş olan bir başka olayla bağlantısını düşünmeyin. Nasıl olsa bunun içinden çıkamazsınız. Çünkü, dünyayı, bütünü kavrayamazsınız. İşte, bunun için önce kendimizi kavramaya çalışsak diyorum. Ve de bunu söylemek için ne uzun bir parantez açıyorum. Bunu başka bir gün incelemek üzere konuyu kapatıyorum.)

Böyle bir hatırlamanın zor olduğunu biliyorum. İnsan genellikle olayın sonucunda açığa çıkan durumu hatırlar. Olay sırasında kendisini pek hatırlamaz, unutur. Ama, yine de hafızanızı zorlayın ve hatırlamaya çalışın.

Sonra başka, başka olayları ve o sırada kendinizi hatırlamak için gayret gösterin. Ve dahası şu anda, bu yazıyı okurken aynı anda kendinizi izlemeye çalışın. Okuyan kim? Düşünceleriniz mi, duygularınız mı?

Bedeninizin farkında mısınız? Adeleleriniz kasılıyor mu? Kan dolaşımınız değişiyor mu?

Hem okuyup hem de bunların farkında olmak şimdi size imkansız gibi geliyordur, eminim. Ama çok isterseniz, başaracağınızdan da eminim. Üstelik, o zaman eşzamanlılık ve insan kavramlarını ve de yanılgılarımızı da anlayacağız, diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları