Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Sivil toplum örgütleri

Bugüne kadar üzerinde fazla durulmamış, düşünülmemiş ve de ne olduğu tarafımızdan fazla bilinmeyen bir konu; ‘‘sivil örgütler’’.

Biliyorsunuz, Türkiye'nin bilinmeyen konularını gündeme getiren ve de elinde bulundurun bir yazar olarak! bir başka bilinmeyeni incelemeye karar verdim ve de geçen gün katıldığım Prof. Dr. A. Uçkun Geray'ın ‘‘Sivil Toplum Örgütleri ve Etik’’ başlıklı konferansında aradığım pek çok şeyi buldum.

Doğrusu sanki benim adıma yapmam gereken araştırmayı yapmış ve bilinmeyen bu konuya ışık tutmuştu. En önemlisi de bir sivil toplum örgütünün tanımını yapmıştı.

Sivil örgüt deyince pek tabii ki, kafamızda bir takım düşünceler oluşuyor. Ve de bu düşünceler doğrultusunda hemen hepimiz birbirine yakın tanımlar yapabiliriz.

Ancak, Sayın Geray'ın incelemeleri sonucunda yapmış olduğu tanım, gerçekten bu sivil toplum örgütlerinin ne menem şeyler olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor.

Şimdi onun tanımıyla sivil toplum örgütlerine bir açıklama getirelim. Sonra da Prof. Geray'a açıklama getirmeliyim.

Kısaca STÖ (Sivil Toplum Örgütleri) tanımlanacak olursa, ‘‘nesne insan’’ olmak yerine ‘‘özne insan’’ olmak durumuna geçmek denilebilir.

Özne insan demek ise, Geray'a göre; düşünen, araştıran ve bunları çekinmeden ortayan koyan insan demek. (Tabii yanlış anlamadıysam. Ve de ben bu tiplemeye kesinlikle katılıyorum.)

Tabii bunun sonucunda, yani ‘‘Özne insan’’ olmanın sonucunda ortaya çıkan ise, ‘‘sivil örgütler’’ oluyor.

Sivil örgütlerin ideolojisi; hiçbir ideolojinin, partinin ya da çıkarın peşinde olmayıp bir tek ‘‘halkın çıkarları’’ doğrultusuda bulunmayı gerektiriyor.

Doğrusu Sayın Geray'ın bu fikirlerine aynen katılıyorum. Sürü güdüsünden çıkıp birey olmayı önerdiği gibi aynı zamanda bireyselliğin içinde grup olarak hareket edebilmeyi getiriyor.

Çünkü, ‘‘özne’’ olmayı başardığınız zaman hem duygularınız, hem de fikirleriniz çok boyutlu, araştırmaya ve anlamaya yönelik olacağı için kendinizin dışındaki fikirleri de dinleyebilmeyi sağlayacaktır.

Zaten bütün mesele, gerçek manada kendi dışınızda olup bitenleri saf halde dinleyebilmekte yatıyor. Bunu da ancak gerçekten araştırmacı bir ruh, inceleyen bir zihniyet başarabilir.

Bunun dışında baktığınız, gördüğünüz ve de dinlediğiniz her şeyi sadece bellediğiniz kalıpların içinde yani öğrendiğiniz ve tek gerçek sandığınız bilgilerin ışığında algılar ve anlarsınız. Tabii hata etmiş olursunuz. Çünkü, araştırmacı olmayan zihniyetle yaklaştığınız zaman anlamanız mümkün olamaz.

Bu durumda gelişmek de imkansız olacaktır. Gelişme ve büyüme adına yaptığınız incelemeleri belli koşullar, ön yargılar, kayıtlar ve şartlar altında yaptığınız zaman sonuç almanız mümkün değil.

Halbuki araştıran, öğrenmeye açık bir zihniyetle yaklaşan kişinin ön yargısı yoktur. O, olabilirlik ölçüsünde araştırmalar yapan kişidir.

Bu nedenle kayıt ve şartları olmadığı için yapacağı inceler sonucunda içinde bulunduğu gerçeği, mevcut durumun daha da iyileşebilmesini sağlayabilecek teorileri oluşturabilir. Yani toplumu oluşturan bir fert olarak doğru hizmeti verebilir. Bu da demektir ki, bir sivil toplum örgütü olabilir ve içinde bulunduğu halkın ihtiyaçları doğrultusunda çalışabilir.

İşte en önemli nonktaya geldik. Bireylerin oluşturduğu kitlesel ihtiyaçların belirlenmesi ve bunların sağlanması için yapılacaklara...

Tüm bunları ve de yaşadığımız depremler sonucu kavradığımız gerçekleri yarın anlatacağım diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları