Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Hız tüneline girdik

Çok boyutlu dünyanın sadece tek boyutunda yaşıyoruz. Tek bir boyutu algılayıp gelişiyor ve geliştiriyoruz.

Peki, öbür boyutlara ne oluyor? Yoksa, bizim kuruntumuz mu?

Tabii ki, değil. En azından hepimizin bildiği bir ‘‘zaman boyutu’’ var. Ama zaten onun da içinde yaşıyoruz.

Zaman ve mekanla sınırlı dünyanın içinde. Bildiklerimiz de öğrendiklerimizden ibaret.

Neyse ki, ‘‘algılama’’ diye bir şey var da, böylece içinde yaşadığımız dünyanın bildiğimiz kadar olmadığını anlıyoruz. Anlıyoruz ama, ne olup bittiğini yine de kavrayamıyoruz.

Bildiğimiz ve yaşadığımız şuur halinin birazcık dışına çıkartan, farklı bir şuurluluk içine girdiğimiz anda sarsılıyoruz. Hemen dengemiz bozuluyor. Bildik, tanıdık halimize kavuşabilmenin telaşı içimizi öyle bir kaplıyor ki, ne yaşadığımız farklı şuur halini yakalayabiliyoruz, ne de bu hali yaratan etkiyi kavrayabiliyoruz.

Normal şuurumuza kavuştuktan sonra da, ‘‘neydi o’’ diyoruz, ama bir kez tren kaçmış oluyor. Yaşamaktan korktuğumuz şeyi anlamamız mümkün değil.

Sonra da ‘‘zaman tüneli’’ gibi benzetmeler yapıp ‘‘hal’’imizi tarif etmeye çalışıyoruz. Aslında ‘‘tünel’’ sözcüğü, bu durumu tanımlamak için hiç de fena değil.

*

Tünel deyince aklınıza ne geliyor? Bir yerden başka bir yere geçişi sağlayan etrafı çepeçevre kapalı bir geçit, gelmiyor mu?

Biz nerede yaşıyoruz? Düşüncelerimizle oluşturduğumuz duvarların bizi sıkı sıkı sarıp sarmaladığı böyle bir geçitte.

Düşüncelerimizin yoğunluğu, niteliği, değişimiyle birlikte tünelin fonksiyonu da değişiyor. Bir zamanlar sıradan, ağır ve yeknesak bir tünel olduğu halde daha sonra bir tüp geçide, hatta hız tüneline dönüşebiliyor.

Algılama ve değerlendirmelerimiz zaman içinde fark edilmeyecek biçimde gelişip değiştiği için üzerimizde her hangi bir baskı ya da korku yaratmıyor. Bu durum tıpkı yavaş yavaş ısınan ya da soğuyan havaya intibak etmek gibi bir şey. Fazla aldırmıyorsunuz ve kolay uyum sağlıyorsunuz. Tabii bu arada değişimi de pek kavrayamıyorsunuz.

Fakat, sımsıcak otururken aniden buz gibi bir havayla karşılaşacak olsanız, şaşkınlık ve panik bir anda bütün bedeninizi kaplar. Hatta sıcaktan gevşemiş adeleleriniz birden bire karşılaştığı soğukla felç bile olabilir.

İşte hızlı değişimler de böyledir. Ancak, yavaş yavaş hızlanıp sonra da gittikçe artan hıza uyum sağlarsınız ve artık her şey hızlandığı halde bunun da pek farkında olmazsınız.

*

Şimdi bu tarif yerindeyse biz de hız tüneline girmiş bulunuyoruz. Değişen ve gelişen olayların hızı şuurumuzu da etkiliyor. Ve şuurumuz, düşüncelerimize yansıyor. Ve düşüncelerimiz şuurumuzu daha bir yükseltiyor. Ve kendimizi olayların bir parçası sanırken, olayların yanımızdan hızla akıp geçtiğini anlamaya başlıyoruz.

Daha doğrusu anlamalıyız. Ama hala bilincimiz eski duvarların örgüsünü arıyor. Olması gerekenlerle olanlar arasında sıkışıp kalıyoruz.

Halbuki hız tünelinin içinde yavaşlamak, durup etrafınıza bakmak gibi bir şansınız yok. Şayet durup bakmaya kalkışacak olursanız, ne bir şey görebilir, ne de anlayabilirsiniz.

Anlamak ve bakmak için tek bir şansınız var, o da hız tünelinin hızına uyum sağlamak. Aynı hızda akacak olursanız, o zaman çevrenizde görülecek ne varsa, anlayabilirsiniz. Ancak, o zaman anlaşılır hale gelebilir.

Bu durumda ne olması gerekenlere, ne de olanlara takılıp kalmamak gerek. Her ikisi de hızınızı kesecek, kavrayış ve yeteneklerinizi dumura uğratacak şeyler.

Hız tünelinde yapılacak tek şey, hareketin içine nüfuz etmek. Hareketin hızına uygun hıza ulaşabilmek.

Bu çok önemli. Çünkü, bunun yaratıcısı biziz. Düşünce, istek ve eylemlerimiz. Yoksa, yarattığımız hız tüneli içinde yok olup gideriz, diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları