Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Dostluğa çağrı

Ne güzel bir davet. Böyle bir daveti alan kim gitmez? Tabii ki, biz! Yani çağımızın insanı gitmez. İçinden gitmek için yanıp tutuşsa da gitmez.

Dost olmak için bir davet aldığımızda hemen düşünmeye başlarız;

‘‘Acaba niye dost olmak istiyor? Ne çeşit bir gizli maksadı var?’’ şeklindeki kuruntular beynimizi kemirmeye başlar. İşi daha da ileri götürüp kendimizce sıraladığımız nedenlere ‘‘kesin’’ gözüyle bakıp ‘‘bu yüzden dost olmak istiyor’’ deyip yargılarız.

O orada bizi dostluğa çağıra dursun, biz beri yanda ya anlamazlıktan geliriz, ya da kibarca reddederiz. Şimdi durup dururken dostluk adına, başımıza iş açmanın hiç mi hiç alemi yok yani!

Mevlana ‘‘kim olursan ol gel’’ diyor, ama bizim, ne ‘‘gel’’ diyecek, ne de çağrılara gidecek halimiz yok. Dünyayı öyle bir hale getirdik ki, sonunda da her birimiz ‘‘paranoyak’’ olup çıktık.

Bırakın dostluğa çağıranları, aydınlık bir tebessümü bile karanlık düşüncelerle yargılamaya başladık. Sadece ve sadece menfaatleri düşünen, çıkar ilişkilerinden başka türlüsünün olamayacağına hükmeden bir hale geldik. Sonra da birbirimizin yüzüne karşı ‘‘ah, ah... Nerede o eski dostluklar? Artık dost falan kalmadı.’’ diyebiliyoruz. Hem de hiç sıkılmadan.

Peki neden korkuyoruz? ‘‘Hoppala, dostluk falan derken korku da nereden çıktı?’’ demeyin. Çünkü, beynimizi kemiren kuşkuların gerisinde dehşetli korkularımız yatıyor.

Öncelikle zarar görmekten korkuyoruz. Sanki birileri köşe başında pusuya yatmış da bizi kazıklamaya hazır bekliyormuş, gibi hissediyoruz. Hatta bu paranoyak düşüncelerimizi ‘‘selam verdi, borçlu çıktı’’ gibilerinden manilerle dillendirmekle kalmayıp ‘‘Söyleme sırrını dostuna/ Dostunun da dostu vardır, o da söyler dostuna/ Sonra samanı doldururlar postuna’’ diyerek adamakıllı içine kapanık bir hayatı öneriyoruz.

Şimdi böyle bir öğretinin üzerine ‘‘dost’’luktan söz etmek buza yazı yazmak kadar beyhude. Lakin yine de içimizden yükselen ‘‘dost ihtiyacı’’ öylesine büyüyüp kabarıyor ki, neredeyse bunalıma giriyoruz. Ve derhal ‘‘yalnızlık Allaha mahsus’’ diyerek her durum için özlü sözler yaratan zekamızla çelişkiler girdabında boğuluyoruz.

Korkularımızın yarattığı kuşku ve çelişkilerden kurtulup bir de başka bir açıdan baksak diyorum. Kişinin kendi kendisine verdiği zarardan daha büyük bir zararı kim verebilir? Dertleşemeyecek ve de mutluluklarınızı paylaşamayacak olduktan sonra nasıl gelişip serpilebilirsiniz? İçinizde biriktirdiğiniz ona bilgiyi kimselere aktaramadığınız zaman hasta olacağınızı bilmiyor musunuz? Ve de ‘‘birlikte’’ yaşamanın manasını kavramıyor musunuz? Dostluk, bilginin paylaşılması ve yeni bilgilere kanat açılması demek.

Doğrusu böyle bir zamanda ‘‘Dostluğa Çağrı’’ adının verildiği bir derneğin gayretiyle karşılaştığım zaman, kendilerini yürekten destekledim. Yüce gönüllü ve tam zamanında! bir faaliyet olarak göründü gözüme. Madem, kendiliğimizden ‘‘dost‘‘ olmayı başaramıyoruz, bari böyle bir çağrıya kulak verelim, diye düşünüyorum, Yasemin'ce...



Yazarın Tüm Yazıları