Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Kabullenmek üstüne çeşitlemeler

‘‘Kabullenmek’’ sözcüğünün altında gizlenen öyle çok tanım var ki, hangisini esas olarak kabulleneceğimiz, ayrı bir tartışma konusu. Bu nedenle tartışmaları ortadan kaldırmak için tek tek tanımları ele almakta fayda varmış gibi görünüyor.

Örneğin, kabullenmek denildiğinde ilk akla gelen ‘‘sineye çekmek’’ olabiliyor. Ya da tam tersine ezilmişliğin verdiği bir hırçınlıkla sizi yerinizden zıplatacak sihirli bir sözcüğe dönüşebiliyor.

Kabullenmek, kişinin şahsiyetine indirilmiş bir darbe gibi algılanıp hemen isyankar duyguları harekete geçiren bir şifre kelime sanki. Ne olduğunu anlamadan söylenen lafların arasında ‘‘kabullenmek’’ sözcüğü kulağınıza çarptığı anda itiraz ediveriyorsunuz ve işte o andan itibaren iletişim sıfıra iniyor. Yani karşınızdaki kişinin ne anlattığına bakmayıp sırf ‘‘kabullenmemek’’ için direniyorsunuz. Bu durumda anlaşmak, anlatmaya çalışmak, havanda su dövmekten beter bir durum.

Şimdi ne yapacaksınız? Derdinizi anlatamadığınıza mı yanacaksınız, yoksa karşınızdaki kişinin kırıldığına mı? Ya da ‘‘amma anlayışsız, anlamadan dinlemeden hüküm veriyor’’ mu diyeceksiniz?

Peki, onun yerinde siz olsanız başka türlü mü, davranacaksınız? Bu sorunun cevabı kesinlikle ‘‘hayır’’, çünkü siz de kendinizi kaybedip kabullenmemek için elinizden geleni yapacak hatta öyle açıklamalarda bulunmaya girişeceksiniz ki, söyledikleriniz o sırada teybe kaydedilmiş olsa siz bile kendinize şaşarsınız.

Tabii şimdi bunları okuyup itiraz etmek kolay. ‘‘Yok canım, o kadar da değil. Ne yani karşımızdaki kişiyi anlayıp dinlemeden itiraz edecek halimiz yok ya’’ dediğinizi duyar gibiyim. Ve bu sözlerin altında yatan, yani bilinçaltınızdan şuurunuza taşan ‘‘kabullenmeme’’nin bir başka ifadesi olduğunu da belirtmeliyim. Neyse ki, şu anda kulağınıza değil, gözlerinize hitab ediyorum. Yani okuyorsunuz ve tartışacak durumda olmadığınız için belki de kızıyorsunuz.

Halbuki ‘‘kabullenmek’’ yaşadığımız gerçeği, yani dünya gerçeğini bilmek anlamına da geliyor. Gerçekleri kabullenmemek de biraz ahmaklığa giriyor. Bu durumda hepimiz biraz ahmak oluyoruz ve pek tabii ahmaklığımızı da kabullenmiyoruz.

Sonra, içinde ‘‘kabullenmek’’ geçmeyen fakat, kabul edilmemesi gereken öylesine akıl almaz işleri, durumları öylesine ahmakça kabulleniyoruz ki, kendi kendimize itiraf bile edemeden ahmakçasına yaşayıp gidiyoruz. Mesela şu af yasası... Hepimiz eğrisini, doğrusunu biliyoruz. Kabul de göstermiyoruz. Peki, ne yapıyoruz? Veeee, daha niceleri... Açıktan açığa ya da içten içe kabul göstermediğimiz pek çok şeyi şimdiye kadar kabullenip oturmadık mı? Belki de bu yüzdendir, karşımıza çıkıp da biri ‘‘kabul et’’ dediğinde gösterdiğimiz şiddetli tepki...

Fakat, ahmakça kabullenmekle, bilgece kabullenmek arasındaki farkı anlamanın zamanı bence geldi. Akıl süzgecinden geçirip neyi kabullenip neye itiraz edeceğimizi artık bilmeliyiz, diyorum, Yasemin'ce...






 








Yazarın Tüm Yazıları