Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Bir teşekkür

Gazeteye geldiğimde ilk iş olarak gelen mektuplara bakarım. Ve yine zarfları elime aldım. Aralarından biri çok dikkat çekiciydi. Adres kocaman ve çok hoş harflerle hemen bütün zarfı kaplıyordu. Hemen mektubu açtım. İçinden iki tane kart çıktı. Kartlara baka kaldım. Bir ustanın elinden çıktığı hemen anlaşılıyordu. Ebru çalışmalarından oluşan kartların üzerinde adım yazılıydı ve bunları yazanın bir ‘‘hattat’’ olduğunu düşünüp hemen kartların arkasına baktım. Kısaca şöyle diyordu;

‘‘27 Haziran tarihinde yayımlamış olduğunuz 'Yengeçlerin hayatına girilmez’ başlıklı yazınızı büyük bir zevkle, aynı zamanda hayretle okudum. Bir 'Yengeç' burçlu olarak, daha evvel bu kadar bana uyan bir astroloji yazısı okumamıştım. Tebrik ederim. Size kendi elimle yazdığım bu kartları gönderiyorum. Umarım beğenirsiniz. Ben özür dilerim, bu yazınızı okumadan evvel burçlara öylesine bakardım. Demek ki, yanlış yapmışım, daha doğrusu düşünmüşüm. İlhan.’’

Bir başka zarfın içinden küçük bir kitap daha doğrusu iki kitap çıkıyor. Önce birbirini takip eden bir kitap sanıyorum. Çünkü, kitabın üzerinde ‘‘Acun-2’’ yazılı. Altında da yazarın adı var, Ali Demirel. Diğer kitap da herhalde ‘‘Acun-1’’ olsa gerek diye fikir yürütüp kitabın kapağını açıyorum. Bir kartla birlikte adıma imzalanmış. Sonra diğer kitabın kapağına bakmadan açıyorum ve onda da bir kartla birlikte bu kez başka bir isme imzalı olduğunu görüyorum. Önce anlamıyorum ve kitabın içinden çıkan mektuba hemen bir göz atıyorum. Durum anlaşılıyor.

Bundan bir süre önce yazdığım ‘‘Yüzüklerin efendisi’’ adlı yazıdan çok etkilendiğini belirtiyor ve bunun üzerine kendi yazdığı kitabı gönderiyor. Tabii sadece bana göndermiyor ayrıca yazının içinde bahsettiğim ‘‘Sevgi Saygı’’ya da bir kitap göndermiş olduğunu anlıyorum. Ne kadar ince bir düşünce...

Kitabı hızla okuyorum. Az önce söylediğim gibi küçük bir kitap. Kültür Bakanlığı’nın yayınlarından çıkmış. Belli ki, Kültür Bakanlığı basmaya değer bulmuş.

Doğrusu kitabın ilk sayfalarında bir garipseme içine girdiğimi itiraf etmeliyim. Çünkü, bilim-kurgu türünde bir kitabı elinize aldığınız zaman hep yabancı isimlerle karşılaşmaya alışmış olduğumuzdan bildiğimiz adları okuyunca insan bir tuhaf oluyor. Fakat, sayfalar ilerledikçe kendinizi konuya kaptırıyorsunuz.

Hem sonra ‘‘Neden olmasın’’ diye düşünüyorsunuz. Öyle ya, gelecekte Aykutlar, Gültekinler, Cengizler olmayacak mı? Kitabın ilerleyen sayfalarında Samar, Utaha, Arra gibi adlarla karşılaştığınız zaman artık bildik adların kulağınıza batmadığını anlıyorsunuz.

Eh, artık bizlerin de bilim-kurgu türünde çalışmaları olmalı ve bunlar yayınlanmalı. Üstelik yazılanların sonradan gerçekleştiğini düşünecek olursak (Aya Seyahat ve Titanic gibi) geleceğimizi yazarak belirleyebilir, hatta yaratabiliriz, diyorum, Yasemin'ce...






 








Yazarın Tüm Yazıları