Yasemin'ce

Mazeret yok artıkEve geç kalan kızına annesi hemen çıkışır, ‘‘bu saate kadar neredeydin?’’ Kız süklüm püklüm ağzında birşeyler gevelerken anne hemen oradan sert bir ifadeyle ‘‘mazeret istemiyorum’’ der. Şimdi burada verilecek cevap çok önemlidir. Neden mi? Çünkü, verilen cevap anneyle kızı arasındaki ilişkinin nasıl gelişeceğini belirleyecek de ondan. Mazeret istemediğini söyleyen anne aslında ne demek istiyor dersiniz? ‘‘Gerçeği söyle’’ mi, demek istiyor yoksa ‘‘eve zamanında gelseydin’’mi, diyor? Bu durumda ister yalan ister gerçek olsun yapılacak her türlü açıklama, gecikme için gösterilen bir mazeret olacaktır. Peki, zamanında evde olamayan kız, bu durumda ne yapmalıdır? Mazeretinin ne kadar geçerli olduğuna annesini ikna etmeye mi, çalışmalıdır? Yoksa... Böyle bir durumda ‘‘yoksa’’ yoktur, diyeceksiniz. Aklınıza hiç bir cevap gelmiyor, değil mi? Fakat, annesini ikna etmeye çalışan kızın yerine kendinizi koyun ve o anda ne çeşit bir hal içinde bulunacağınızı düşünün. Ne kadar zor bir durum, öyle değil mi? Kendinizi küçücük hissediyorsunuz, moraliniz bozuluyor, kan beyninize hücum ediyor ve yüzünüz kızarıyor. Belki de morarıyorsunuz. Belki de kendinizi beceriksiz, yetersiz, hatta işe yaramaz hissediyorsunuz. Tabii böyle bir diyalog patronunuzla, arkadaşınızla, eşinizle ya da sevgilinizle aranızda geçebilir. Bir işi hakkıyla yapamamış olmak, bulunmanız gereken yere zamanında varamamak, verdiğiniz sözü yerine getirememek, bilmeden, istemeden ya da isteyerek hata yapmak ve bütün bunların sonucunu hep birilerinin ya da bir şeylerin üstüne yıkmak. Günümüz insanının yaşam biçimine dönüşmüş olan mazeretlerin ardına saklanmak, neredeyse günlük yaşantımızın vazgeçilmez bir parçası olmuş durumda. Günün bir bölümünü mazeret anlatarak geçirmekteyiz. Hep bir şeylerin yüzünden geri kalıp hatalar yaptığımızı düşünürüz. Bilerek yaptığımız yanlışların mazereti cebimizde hazırdır zaten. Ve her an cebimizden çıkartmaya hazır durumda, ‘‘bekler’’ halde dolaşırız. Ve sonra bunların hesabını soran birileri çıkar. Hiç sektirmeden, teklemeden mazeretlerimizi teker teker sunarız. Tabii bu arada kimseye açıklama yapmamız gerekmeyebilir. Bu bu kez de kendi kendimizle hesaplaşırız. Yoksa, rahat olamayız. Rahatlamanın bir yolu olarak kullandığımız ‘‘mazeretler’’ bir gün bizi biz olmaktan çıkartır, ama bunu zerre kadar düşünmeyiz. Hem durumu kurtarmak o dakika daha önemlidir. Böylece kendimize olan saygımızı kaybetmemiş oluruz. Halbuki mazeretlerle yaşamak, kendimizi geliştirmemize engel olmaya başlar. Daima mazeretlerin ardına sığınıp nedenler ve niçinlerle oyalanırız ve tabii bu arada çok önemli bir şeyi kaçırırız. Şimdi büyük bir merakla neyi kaçırdığımızı düşünüyorsunuz değil mi? Kaçırdığımız şey ‘‘ben’’dir. Yapabilme gücüne sahip olan ‘‘ben’’ mazeretlerin arasında kaybolur gider. Mücadele etmek, sahip olmak, başarmak, istediğini elde etmek, yani yaşamak ‘‘ben’’in işidir ve aklınıza gelen ne varsa bütün bunlarla başa çıkan ‘‘ben’’dir. Mazeretler, ‘‘ben’’i küçültür. Unufak eder. Kendini önemsiz ve değersiz bulmaya başlar ve bunun için de mazereti hazırdır. Fakat, bulduğu mazeretler kendisini bir arpa boyu yükseltmez. Ama var olması gerekir. Bunun için de yine imdadına mazeretler yetişir. Savunma mekanizması kendini koruyabilmek için mazeretleri kalkan olarak kullanır. Ve nihayetinde bir gün, hayatın bütün yükünü omuzlarında taşımak zorunda kaldığı için bir ‘‘şey’’ olamadığını düşünüp kendine acır. Ve bunu yaparken bile yüzlerce mazereti vardır.Halbuki, yaşam biçimi olarak mazeret yolunu seçmek yerine mazeretleri ortadan kaldırabilirsiniz. Nasıl mı? Çok kolay. Başarısızlığınızın, hatalarınızın ya da istemediğiniz ne varsa bütün bunların sorumluluğunu başkalarına, olaylara, şeylere yüklemekten vazgeçerek. Bugünden itibaren ‘‘mazeret yok artık’’ diyerek yeni bir hayata başlayabilirsiniz. Önce, kendi kendinize bunu başarmanız gerekiyor. Sonra, çevrenize ‘‘mazeretiniz olmadığını söyleyerek’’ yeni hayatınızı sürdürebilirsiniz. Önce hatalarınızı kabul etmeyi öğrenin. Bunun ‘‘dünyanın sonu olmadığını’’ düşünerek yapabilirsiniz. Ve ‘‘yaptım’’ diyebilmek çok önemli. ‘‘Evet, yanlış olduğunu öğrendim fakat, yaptım. Bundan sonra daha dikkatli olacağım’’ diyebilmek çok önemli. Kendinizden utanmayın. Bunun için mazeretler aramayın. Ve mazeretiniz olmadığını açıkça söylediğiniz zaman ne kadar şaşırtıcı bir etki yarattığınızı gözlemleyin. Hem kendinizde hem de karşınızdaki kişi üzerinde çok farklı bir etki olduğunu göreceksiniz. Üstelik, kendinizi daha çok sevecek, ezilip küçülmek yerine kendinize olan güveniniz artacak. Ve tabii daha sonraki aşamalarda daha az hata yapmaya başlayacaksınız. Sistem Yayıncılığın ‘‘Mazeret yok’’ adlı kitabı doğrusu bu konuda çok hoş yöntemler öneriyor. Üstelik ‘‘mazeret yok artık’’ diyebilmek kulağa da hoş geliyor, diyorum, Yasemin'ce...
Yazarın Tüm Yazıları