Yasemin'ce

Gerçeklere doğru bakışGerçeklerin büyük bir hızla değiştiği bir dönemde bulunuyoruz. İnandığımız ve gerçek sandığımız ne varsa, bir de bakıyoruz ki, gerçek değilmiş. Şimdi, haklı olarak diyeceksiniz ki, ‘‘gerçek, hakiki olandır. Değişmez olandır. Nasıl olur da değişir?’’ Evet, gerçeğin tanımı budur. Gerçek, tek olandır. Fakat, bu tek olan gerçeğe hangi cepheden bakıyor ve hangi yüzünü görüyorsunuz. Aslında, gerçek bir tane fakat, bir çok yüzü, bir çok cephesi var. Biz, gerçeğin bir tek yüzünü öğreniyoruz ve ‘‘budur’’ diyoruz. Sonra bir başka yüzünü öğreniyoruz ve ‘‘hayır, bizim öğrendiğimiz yanlış, gerçek asıl budur’’ diyoruz. Aradan geçen zaman zarfında gerçeğin bir başka yüzünü keşfediyoruz. Ve diyoruz ki, ‘‘şimdiye kadar öğrendiklerimizin hepsi yanlış, işin doğrusu böyledir.’’ Acaba, öyle midir? İnsan ister istemez şüpheyle bakmaya başlıyor. Bugüne kadar bildiğimiz doğrular, öğrendiğimiz gerçekler böylesine, hem de bir kaç kez değişirse, gerçek diye önümüze sunulanları pek tabii ki, sorgulamaya başlarız. Endişeyle, şüpheyle karşılarız. Karşılamakla da kalmayız, araştırırız. İşte bu noktada çıkmaza saplanıyoruz. Araştırmasına araştıracağız da hangi doğruyu inceleyip neyin peşinden gideceğiz. Karşımızda bir tane doğru yok ki... Aklımıza yatan, mantığımızın kabul gösterdiği doğrunun mu peşinden gideceğiz? En iyi yöntem buymuş gibi gözüküyor. Fakat, şimdiye kadar öğrendiklerimizle akıl yürüttüğümüze göre, mantığımız da bu edindiğimiz bilgiler ışığında bize yol göstermeyecek mi? Şimdiye kadar öğrendiklerimiz yanlış olduğuna göre aklımız da bizi şaşırtmayacak mı? İşte, burada tıkanıp kalıyoruz. Çünkü, düşüncelerimizin hepsi öğrendiklerimizin bir sonucu. Bu durumda ne olacak? Beynimiz disket değil ki, silip yeni baştan programlayalım. Tabii ki, insanın böyle bir beyin yıkama işlemine ihtiyacı yok. Çünkü, az önce anlattıklarımın tamamı gerçeklere bakışın bir boyutuydu. Fakat, başka başka boyutları da var. Ve bütün bunları söyledikten sonra hızla değişen gerçeklere daha başka bir boyuttan bakalım. Bir defa, gerçek, değişken değildir. Tek ve esas olandır. Değiştiğini gördüğümüz gerçekler aslında bizim algılamayla ilgili yanılgımızdan başka birşey değil. Söze başlarken gerçeğin pek çok yüzü olduğunu belirtmiştim. Zaten işin püf noktası da burada gizli. Gerçeğin farklı yüzleri ile değişik zamanlarda karşılaştığımız zaman önceki bilgilerimizi yadsıyor olmamızdan kaynaklanıyor. Ve gerçeğin farklı bir yüzünü öğrendiğimiz zaman, öncekileri yanlış kabul ediyoruz. Halbuki, hepsi doğru. Fakat, bu durum bizim algılama sınırlarımızı zorladığı için sadece bir tekini kabul gösteriyoruz. Ve en son öğrendiğimiz yüzün gerçek olduğunu iddia ediyoruz. Elbette ki, zaman içinde öğrendiklerimiz çoğalıyor. Bilgimiz artıyor ve buna bağlı olarak gerçeğin farklı cephelerini keşfediyoruz. Ve bu keşfi yaparken düşünce boyutlarımız açılıyor, çok daha geniş açıdan görebiliyoruz. Ancak, daha önce öğrendiklerimizin tümünü birden reddediyoruz. Tabii ki, çok büyük bir hata ediyoruz. Çünkü, bu fikir bizim algılamamızı yanıltıyor. Öğrendikleriyle düşünen ve düşündükleriyle algılayan insan, bugüne kadar öğrendiklerini reddetmeyip tamamını bir potada birleştirmeyi başardığı zaman gerçeğin değişken olmadığını anlayacaktır. Bu durum tıpkı üç boyutlu bir cisime bütün açılarından bakıp tamamını algılamak gibidir.Örneğin, masaya sadece yukarıdan bakarsanız, masanın kare ya da yuvarlak bir yüzeyden ibaret olduğunu söylersiniz. Sonra yan tarafından iki ya da üç bacağını görür ve bunları tanımlarsınız. Sonra dönüp dört bacağını da görebileceğiniz daha geniş bir açıdan bakarsınız ve daha farklı bir tanım yaparsınız. Şimdi, algıladığınız her bir açıdan görmüş olduğunuz masayı tanımlayacak olursanız, bir çok tanım ortaya çıkacaktır. Ve bütün bunlar gerçeğin sadece bir yüzü olacaktır. Her biri kendi içinde gerçektir. Fakat, başka başka gerçeklerdir. Ve birbirleriyle çelişebilirler. Halbuki öğrendiğiniz bütün bu gerçeklerin hepsini birleştirecek olursanız, o zaman bilirsiniz ki, tek bir gerçek vardır. Ve öğrenilenlerin hepsi doğrudur. Bilgilerimizin artmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni gerçekler, önceden öğrendiklerimizin yanlış olduğunu göstermiyor. Sadece farklı yüzleriyle karşılaşmış oluyoruz. Ve bütün bunların ışığında bütüne ulaşmamız ve gerçeği bütün olarak algılayabilmemiz, tamamen bizim düşünce kalıplarımızı kırmamıza bağlı. Yani, ‘‘gerçek’’ dediğimiz ne varsa, bütün bunların sadece bir tek bakış açısından algılanan olduğunu anlamalıyız. İşte, böyle bir düşünceye ulaşmanın tek yolu da, kayıtsız, şartsız, sınırsız, kısaca özgür bakmayı öğrenmektir. Yoksa, Kanal D'nin programına çıkan Orman Genel Müdürü ile Altınoluk Belediye Başkanı arasında geçen tartışmanın doğruluğu tartışılır durur. Ve hiç bir sonuca ulaşılamaz. En haklı ve en doğru olmak mücadelesine kapıldığınız zaman gerçeğin ne olduğunu anlayamazsınız. Halbuki, her ikisi de kendi içinde doğru olabilir. Önemli, olan gerçeğin kendisidir, diyorum, Yasemin'ce...
Yazarın Tüm Yazıları