Yarasa duyusuna göre işleyen körler bastonu

Güncelleme Tarihi:

Yarasa duyusuna göre işleyen körler bastonu
Oluşturulma Tarihi: Eylül 26, 2003 21:52

Yankı sesi, besine yaklaşıldığının habercisidir: Yarasalar besin arayışına çıktıklarında karmaşık bir eko-sonder sisteminden yararlanırlar.

Benzer bir sisteme göre geliştirilen ‘Batcane’ (‘yarasa bastonu’) bastonu şimdi görme özürlülerinin yaşamını kolaylaştıracak. Batcan, saniyede yaklaşık olarak 60 000 ultrason sinyali gönderiyor. Ses dalgalarının yankısı sayesinde baston, sahibinin üç metre ilersinde ya da gerisinde bulunan objeleri görebiliyor ve bastonun üzerindeki dört titreşimli tuşlar baston sahibini uyarmakta. Yeni baston Almanya, İngiltere, Kanada ve Avustralya’daki görme özürlüleri tarafından başarıyla test edilmiş. Hatta Dean Waters, Salford’da gerçekleştirilen bilim kongresinde, kör bastonuna sıradan insanların dahi ilgi gösterdiklerini söyledi. Leeds Üniversitesi zoologu ilginç baston fikrine, yarasaları avlanma sırasında incelerken ulaşmış. Yarasalar, diğer hayvanların bedenlerinden (mesela sineklerden) yankılanan ultrason sesleri gönderip, titreşimler sayesinde kurbanın kesin yerini kestirebiliyorlar. Görme özürlüleri için üretilen baston da benzer şekilde işliyor. Sinyal ve titreşimler ne kadar kuvvetliyse engel de o kadar yakında demek. Waters tarafından üretilen alet her bastona iliştirilebilecek kadar küçük. Geçtiğimiz yılda ‘BBC Tomorrow’s World Health Innovation Award’ listesine giren ‘Batcane’nin yıl sonuna kadar piyasaya çıkması bekleniyor.

Embriyon ile pankreas kanseri arasındaki benzerlik

Amerikalı
bilim adamları embriyonun gelişiminden sorumlu olan proteinin, pankreas kanserinden de sorumlu olduğunu buldu. Nature dergisindeki habere göre bulgu kanser tedavisine yeni bir bakış açısı getirdi. Genetikçilerin bir video filmi kahramanına göre isimlendirdikleri ‘Sonic Hedgehog’ proteini, diğer proteinlerle birlikte her şeyden önce hücre çekirdeğine çoğalma sinyali ileten kimyasal reaksiyonlardan sorumlu. Aslında embriyon gelişimi sırasında etkinleşen Sonic-Hedgehog proteini, bazı kanser türleriyle de ilişkilendirilir. Harvard Üniversitesi’nden Sara Thayer ve Kaliforniya Üniversitesi bilim adamları kültür hücreleri ve insana ait doku örneklerinde Sonic Hedgehog proteinin, pankreas kanserindeki hücrelerin çoğalmasına neden olduğunu kanıtladıkları gibi (farelerde) sinyali bloke ederek tümörlerin çoğalmasını da önlemişler. Bu gelişme bilim adamlarında pankreas kanseriyle ilgili yeni tedavi umudu doğurdu. Pankreas tümörleri ancak ilk gelişim evresinde saptandığında ameliyatla temizlenebiliyor, fakat pankreas kanseri genelde çok geç teşhis edildiğinden ameliyatı pek mümkün değil. Dolayısıyla da pankreas kanseriyle yaşamını yitiren hasta sayısı diğer kanser türlerine oranla daha yüksek.

Salyangoz sarmısağı sevmiyor

Eğer
bahçenizdeki salyangozlardan kurtulmak istiyorsanız sarmısaktan yararlanabilirsiniz. İngiliz bilim adamlarının ‘Crop Protection’ dergisine bildirdikleri gibi sarımsak salyangozlarla mücadelede oldukça etkili bir ilaç. Dokuz farklı maddeyi deneyen Newcastle Üniversitesi bilim adamları sonuçta en etkili olanının sarmısak olduğunu bulmuşlar. Araştırmayla ilgili sonuçlar Salford Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bilim şenliğinde sunuldu. Bilim adamları sarmısağın salyangozların sinir sistemini etkilediğini tahmin etseler de, yeni incelemeler yapmadan hayvanların neden öldüklerini çözemeyeceklerini de bildirdiler. Araştırmacılar, şimdi yeni deneylerle sarmısağın diğer canlılar üzerindeki etkisini, dozun hangi ölçüde olması gerektiğini ve bitkilerde kullanıldığında besinlerdeki tatları ne şekilde etkilediğini araştıracaklar.

Tırnak yeme alışkanlığı ruhumuzun imdat sesi

Çocuklarda
ve yetişkinlerdeki tırnak yeme alışkanlığının arkasında birçok durumda kronik stres, aşırı yorgunluk ya da ayrılık acısı gibi ruhsal nedenlerin yatabileceğine değinen Alman ‘Neue Apotheken Illıstrierte/Gesundheit’ dergisi, ebeveynlere, çocuklarını bu alışkanlıktan kurtarabilecek öneriler sundu. Bu konuda zaman, sabır ve uygulama önemli bir rol oynamakta. Ancak erken yaşta başlayan tırnak bakımı ve ilginç tırnak cilası ya da alışkanlıktan uzaklaştıracak oyunların da işe yarayabileceğine değinen dergi en önemli noktanın kişinin tırnak yeme alışkanlığını bırakmak istemesi olduğunun da altını çiziyor. Tırnak yeme alışkanlığının tırnak eti kanamalarına yol açacak duruma gelmesi halinde ise çocuğun psikoloğa götürülmesi tavsiye edilmekte.

En düşük sıcaklık üretiminde yeni bir rekor

Mutlak
sıfır noktası Ğ273 santigrat derecedir. Amerikalı bir araştırma ekibi şimdi bu dondurucu soğuğa milyarda bir derecenin yarısı kadar yaklaşarak en düşük sıcaklık üretiminde yeni bir rekor kırdı. Bundan önceki rekorda sıfır noktasına üç milyarda bir derece ( üç nano Kelvin) kadar yaklaşılmıştı. Buna göre yeni elde edilen sıcaklık değeri altı misli daha düşük. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü bilim adamlarının araştırma sonuçları ‘Science’ dergisinde yayımlandı. ‘Ultra soğuk gazlar hassas ölçümlerde müthiş bir doğruluk vaat ettikleri için atom saati ve yerçekimi sensorlarının üretimine izin verirler’ diyor David Pritchard. Mutlak sıfır noktası olarak bilinen Ğ273 santigrat derecede atomlar hareket etmezken, oda sıcaklığında jet hızıyla savrulurlar. Yeni üretilen rekor sıcaklık derecesi, hareketleri milyonda bir oranına düşürmekte. Yani atomlar bir dakika içinde ancak beş santim kadar ilerleyebiliyorlar. Bilim adamları bu rekora ulaşabilmek için manyetik alan ve yerçekiminden oluşan bir ‘tuzaktan’ yararlandılar. Bu derece düşük sıcaklıktan yeni fenomenler elde edebileceklerini düşünen bilim adamları, atomların düşük sıcaklıkta bir zemin üzerinde ne şekilde reaksiyon gösterdiklerini, ne şekilde hareket ettiklerini ve ne zaman dar bir geçitte sınırlı kaldıklarını araştıracaklar. Colorado Üniversitesi ve MIT bilim adamlarından oluşan bir ekip, 1995 yılında, gazları ilk kez bir mikro Kelvin (yani mutlak sıfır noktasının üzerinde bir derecenin milyonda biri) kadar soğuttuktan sonra Bose-Einstein yoğunluğu olarak adlandırılan yeni bir madde türü bulmuştu. Bu madde biçiminde atomlar düzenli bir sıra içinde hareket ederler. Bu buluş sayesinde Amerikalı bilim adamları Eric Cornell, Carl Wieman ve Alman bilim adamı Wolfgang Ketterle, 2001 Nobel fizik ödülüne layık görülmüştü.

İşitme hücreleri 24 saat içinde gelişiyor

İşitme
ve dengeden sorumlu içkulak tüy hücrelerinin farelerde sadece bir gün içinde geliştiği Virginia Health System Üniversitesi bilim adamlarınca ortaya kondu. Ekip, içkulaktaki üç önemli gelişim aşamasının farelerde 16. ve 17. günde tamamlandığını buldu. Nature Neuroscience dergisindeki habere göre araştırma sonuçları, insandaki tüy hücrelerinin yenilenmesinde büyük bir önem taşımakta. İçkulaktaki tüy hücrelerinin hızlı gelişimi karşısında hayretler içinde kalın Jeffrey R.Holt, insan kulağındaki tüy hücrelerinin ne şekilde yenilendiğini bulmamız için, öncü hücrelerin ne zaman ve nasıl geliştiğini öğrenmemiz gerekir diyor. Bilim adamları bundan sonra tüy hücrelerinin etkinleştiren moleküler devre mekanizmasını çözmeye çalışacaklar. Şu sıralar bu önemli hücrelerin sağlıklı gelişimiyle ilgili süreçlerin bir listesi çıkartılmakta. Sekansın artık bilindiğini hatırlatan Gwenaelle Geleoc, bu sayede farklı hücre tiplerini inceleyerek tüy hücre üretiminin doğru işleyip işlemediğinin kontrol edebileceklerini söyledi.

Sigara, bir yıl içinde beş milyon kişiyi öldürdü

Kısa
süre önce açıklanan bir araştırma, 2000 yılında yedi saniyede bir kişinin sigara içimi yüzünden yaşamını yitirdiğini gösterdi. Dünya Sağlık Organizasyonu şimdi sigaraya bağlı ölümlerin önümüzdeki 30 yıl içinde ikiye katlanmasından endişe ediyor. Avustralyalı ve Amerikalı araştırmacıların elde ettikleri sonuçlara göre 2000 yılında sigara içimi yüzünden yaşamını yitiren insan sayısı 4,8 milyon. Ölenlerin üçte biri erkek ve %84’ü de gelişmekte olan ülkelerde yaşıyordu. Dünya genelinde 1,1 sigara tiryakisinden 930 milyonu gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı da bir gerçek. Harvard Halk Sağlığı Okulu ve Avustralya’daki Queensland Üniversitesi bilim adamlarının, The Lancet dergisine bildirdikleri gibi sigara içenler en fazla kalp ve akciğer hastalıkları nedeniyle ölüyor. Araştırmanın, özellikle de sigara endüstrisinin pazarlama stratejisini nüfus artışının yoğun olduğu az gelişmiş ülkelere göre ayarladığı bir dönemde açıklanması ayrı bir önem taşımakta.

Savaşlar yerleşik yaşam düzeniyle başlamış

Amerikalı
araştırmacılar savaşların doğrudan doğruya yerleşik yaşam düzeniyle ilişkili olduğunu buldular. Meksika’daki kazılarda ilk organize savaşların ilk kez 4000 yıl önce yani ilk köylerin kurulmasından sonra başladığı anlaşıldı. Meksika’daki ilk köyler 4000-3600 yıl önce Oaxaca’da kurulmuştu. Michigan Üniversitesi’nden Kent Flannery ve Joyce Marcus’un Proceedings dergisindeki araştırma yazısına göre ilk organize savaşlar da sadece birkaç yüz yıl sonra başlamış ve buluntulardan anlaşıldığı üzere Oaxaca’da daha önceki 6000 yıl içinde organize şiddet olayları yaşanmamış. Bu dönemde 20-25 kişilik gruplar içinde avlanarak geçinen 4-6 kişilik göçer aileler yaşıyordu. Bilim adamlarının kanıtları çit, çevre duvarı, üzerinde cesetlerin resmedildiği taşlar ve kazıklara saplanmış insan kafalarından oluşuyor. Gerçi çatışmalar diğer topluluklarda da belgelenmişti ama yeni veriler sosyal sınıfların yer almadığı grupların daha barışçıl olduğuna dayanan teoriyi desteklemekte. 3260 ila 3160 yılları arasında ortaya çıkan ilk savunma bölgelerini ekip San Jose Mogote de buldu. Diğer bulgular ise bu tür alanların yaklaşık olarak 1000 yıl içinde vadide iyice yaygınlaştığını ve git gide daha ürkütücü bir hal aldığını gösteriyor.

2,5 milyon yıldır et yiyoruz

Yeni
bir diş analizi sayesinde insanoğlunun bu tarihten önce vejetaryen olduğu ortaya çıktı. Arkansas Üniversitesi’nde gerçekleştirilen incelemeler, o dönemde gelişen Homo soyunun Australopithecus afarensis’e kıyasla çok daha keskin dişlere sahip olduğunu gösteriyor. Buna göre Homo soyunun ilk temsilcisi farklı diş biçimleriyle besinleri hem öğüterek hem de keserek sindiriyordu. New Scientist dergisindeki haberde Australopithecus’ların daha düz dişlere sahip oldukları ve sadece bitkiyle beslenen goril dişlerine benzediğinden söz edilmekte. Bilim adamları 1999 yılında da üzerinde ısırık izleri bulunan 2,5 milyon yıllık hayvan kemikleri bulmuşlardı. Ancak kemik üzerindeki diş izlerinin insanın atalarına ait olup olmadığı belirlenememişti.

Kanser tanısında yeni bir yöntem

Cold
Spring Harbor Laboratuarı araştırmacıları kanser ve diğer hastalıkların genetik dizgelerini incelemeye yönelik bir yöntem geliştirdiler. Kromozomlarda bozukluklar ve birikimler saptayan ROMA (Representational Oligonucleotide Microarray Analysis) analizinin birçok alanda kullanılabileceği bildirildi. Rob Lucito ve Micheal Wigler’in çalışması, Genome Research dergisinin Ekim sayısında yayımlandı. Sağlıklı hücrelerin ve meme kanseri hücrelerinin DNA’sının karşılaştırılması sırasında büyük bir olasılıkla hastalıkla ilişkili olan kromozom birikimi ve eksikliği fark edildi. Bu değişimlerden bazıları onkojen ve tümörleri engelleyen genlere işaret etse de önemli bir bölümünün meme kanseri ve diğer kanser hastalıklarıyla ilişkili olan yeni genleri ve hücresel fonksiyonları tetiklediği düşünülmekte. Normal hücrelerle karşılaştırma sırasında ilginç bir sürprizle karşılaşan bilim adamları. bu örneklerde de kromozomlarda bozukluklar ve birikimler saptamışlar. Bu sonuçlara göre şimdi insan kalıtımındaki varyasyonların hastalıklara karşı kalıtımsal bir direnç mekanizması görevini yerine getirdiği tahmin edilmekte.

Optik buz sensörüyle uçuş güvenliği

İnce
buz tabakalarını algılayan yeni bir sensor türünün yakında hava trafiğinde kullanılabileceği bildirildi. Avrupa Birliği’nce desteklenen araştırmayla geliştirilen sensor, çelik ve üzerinde bir lazer ışının yansıtıldığı cam plakadan oluşmakta. Plakada buzlanma meydana geldiğinde ışının özellikleri buz kalınlığını saptayacak şekilde değişiyor. Konuyla ilgili haber Optics.org sitesinde yayımlandı. İngiliz Cambridge Optical Sciences firması ilk prototiplerin 2004 yılından itibaren uçak ve helikopterlerde kullanılacağını tahmin ediyor. Halihazırdaki benzerlerine göre dört misli daha hafif olan yeni sensor hassas kanat bölümlerine de kolayca monte edilebilecek. Ayrıca bildik buz sensorları buz kalınlığını mekanik tellerin üzerinde buzlanmaya bağlı olarak meydana gelen deformasyonları ölçmelerine karşın yeni aletin sistemi bir lazer ışınının yansımasına dayanıyor. Bu şekilde sadece buz kalınlığı değil yüzey biçimi de saptanabiliyor. Bu tür hafif optik sensorlar yarıiletken lazerler sayesinde geliştirilebiliyor ve bunlar farklı yoğunlukta elektrik yüküne sahip iki veya daha fazla ince yarıiletken tabakadan oluşurlar. Diyota benzer bu düzende bir gerilim meydana geldiğinde elektronlar tabakayı geçerken ışık verebiliyor. Bu ışık ise yarıiletkenlerden üretilmiş bir ayna düzeni içindeki rezonans gövdesi tarafından ileri geri yansıtılarak lazer ışınına dönüştürülmekte.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!