Güncelleme Tarihi:
Acaba Boston maratonunu bombalı bir saldırıyla kana bulayan o iki genç, Çeçen değil Türk olsa “Türk bombası” manşeti atar mıydık? Ya da Amerikan medyasında öyle başlıklar atılsa kızmaz mıydık? Bu soruları geçti aklımdan.
Manşetin tepkilere neden olacağı aşikârdı. Nitekim sosyal medyada eleştirildi; okurlardan da mesajlar geldi. Selim Kutuplu, “Bugünkü manşetiniz bir Çeçen olarak beni üzdü” diyor; “Çeçen bombası manşeti atarak bütün Çeçenleri terörist ya da bombacı göstermeye hakkınız var mı?” diye soruyordu. Cemil Ertem ise “ABD Başkanı Obama bile ‘ABD’de büyüyen çocuklar’ derken Hürriyet’in manşeti Çeçen bombası” diyerek eleştiriyordu bu başlığı.
Haklıydı okurlar, problemli bir başlıktı “Çeçen bombası”. İki Çeçen gencin yaptığı terör eylemi, bütün Çeçenlere mal ediliyordu. Çeçen ulusunun tamamı “bombacı” olarak etiketleniyor; ayrımcılık yapılıyordu.
Bir ulusun terör eylemi ile bu şekilde ilişkilendirilmesi, toplumda o ulusla ilgili olumsuz duygular beslenmesine, bilinçaltında yanlış fikirler oluşmasına neden olabilir. Halbuki gazeteciler, topluma hoşgörüsüzlük tohumları serpmek yerine bütün uluslara karşı dostluk ve empati yaratacak, hoşgörülü ve barışçı bir dil kullanmalı. Dahası gazetecilik yapanlar, “biz” ve “onlar” ayrımı yapmadan bütün uluslara, bütün insanlara aynı ölçeklerle yaklaşmalı.
Fakat maalesef Hürriyet’te, “Çeçen bombası” başlığında olduğu gibi yabancılarla ilgili haberlerde, Türklere uygulanan gazetecilik ölçütleri ve dilinin kullanılmadığı örneklere rastlanabiliyor. Örneklemek gerekirse, yayın ilkelerimizden biri, suçlanan kişilerin görüşlerine haberlerde yer vermek. Ama bu ilke yabancılarla ilgili haberlerde uygulanmayabiliyor. Oysa artık iletişim, teknoloji çok gelişti ve dünyanın uzak köşelerine bile ulaşmak mümkün. Hollanda’da Yunus adlı bir bebeğin Türk aileden alınıp, lezbiyen bir aileye verilmesi haberinde o kararı veren Hollandalı yetkililerin görüşünü okuyamadık. Bebeğe kötü davranılmasının öyküsünü onların penceresinden öğrenemedik.
Alman doktorların “Tuana’nın bacağı iyileşmez, mutlaka kesilmeli” görüşü Türk ailenin ağzından yazılmıştı. Alman doktorların tıbbi gerekçelerini haberlerimizde göremedik. Üstelik birkaç Alman doktorun “yanlış teşhisi”, bütün Alman doktorlara, hatta Alman ulusunun tamamına mal ediliyordu. 15 Kasım 2012 tarihli Hürriyet’te, bu konudaki haber “Alman insafında bir Türk ailesi” başlığını taşıyordu.
“Çeçen bombası” ile aynı yaklaşım bu başlıkta da geçerliydi. Almanlara karşı olumsuz bilinçaltı yaratacak, ayrımcı, etiketleyici bir dil kullanılmıştı yine. Bugünlerde dilimize dolanan “barış dili”ni salt Kürt meselesinde değil bu haberlerde de hatırlamalıyız. Geçen hafta Hürriyet Dünyası’nda konferans veren Dr. Susan Dente Ross ne demişti? “Barış gazeteciliği şefkat doludur. Herkesin onuruna değer verir”. Bu söz, her gazetecinin kulağına küpe olmalı. Türkler için uygun görülmeyen başlıklar, başka uluslara da reva görülmemeli.
Okurdan kısa kısa
Gürbüz Onur: Cumartesi ekindeki “Bahar keyfi için beş rota” konulu yazıda Mürefte’den bahsedilmiş, “Hem Marmara Denizi hem Saros Körfezi manzaralı” ifadesi kullanılmış. Mürefte’nin hiçbir yerinden Saros Körfezi gözükmez.
Ali Kılıç: 6 Nisan’da eski manken Aslı Baş’ın ölümüyle ilgili haberde geçen “Ulusal Kriminal Büro”, adı nedeniyle devlet kurumu izlenimi vermektedir. Halbuki bu tamamen özel bir firmadır; resmi hiçbir yetkisi yoktur.
Esra Tülcü: Ajda Pekkan röportajının başlığı internette “Köpek maması yiyorum” şeklindeydi. Ama aslında “Sabahları bebek maması yediğin de mi asparagas?” sorusuna Pekkan, “Yok köpek maması yiyorum, olur mu öyle şey?” cevabını vermişti. Peki o başlık neyin nesi? Yeni tür asparagas gazetecilik mi?
Ali Tahsin Güneş: Fenerbahçeli Serkan Acar’ın cenaze töreni ile ilgili olarak 20 Nisan’da gazetenin ilk sayfasında haberin devamının spor sayfalarında olduğu yazıyor. Ama Antalya baskısında o sayfayı bulana kadar akla karayı seçtim. O sayfa sporda değildi, gündem ile ekonomi sayfaları arasına sıkışmıştı.
Alber Dalva: 16 Nisan’da “İlk çeyrekte bütçe açığı 897 milyar lira” haberi vardı. Yıllık bütçemizin 400 milyar civarında olduğunu düşününce böyle bir açık olamayacağını anlıyor insan. Zaten haberi okuyunca açığın 897 milyon lira olduğunu görüyoruz. Herhalde yeni para birimine alışılamamış.
Şeref Efe: Sayıştay haberleri yanlış ifadeler içeriyor. Örneğin 23 Nisan’daki haberin ilk cümlesi, “Sayıştay’ın denetim ve hesap verme yapısını değiştiren yasa teklifi tartışma yarattı”. Sayıştay’da “hesap verme yapısı” yok. “Devlet zararı” da yanlış, “kamu zararı” olacaktı. “Zimmet suçları” da Sayıştay’da incelenmez. Adli yargı
konusudur. Değişiklikte böyle
bir düzenleme yok.
Ömer Yal: ABD’de yaşıyorum, ama her gün üç saatimi vererek Hürriyet’i ölüm ilanlarına kadar okurum. 8 Nisan’da gazetenizde “Türkiye Los Angeles’e taşınıyor” haberi var. Bu toplantının el ilanlarında güzel yurdumun adı, bayrağı yok. Geçen yıllarda küçük de olsa “Türkiye’yi keşfet” yazısı olurdu.
Şule Elver: 8 Nisan’da, Eskişehir ekinin manşetinde yer alan “Bir bu eksikti” haberinin başlığı ile spotu kişilik haklarıma saldırı niteliğinde. Haberde büyü ve fala karşı olduğumu belirtmeme rağmen ben de sıradan fal bakan kişilerle aynı değerlendirilerek küçük düşürülmüşüm.
Onur Kaymaz: Balıkesir’de ikamet eden bir Hürriyet gazetesi sempatizanıyım. Ancak Hürriyet Ege’de haberlerin hemen hepsinin İzmir ile ilgili olduğunu görüyorum. İzmir bölgenin en büyük şehri; ama haber niteliği taşıyan bilgiler sadece büyükşehirlerde olmaz ki.