Güncelleme Tarihi:
Haberlerin ortak noktası, AKP’nin bu madenlerle ilgili iddiaları ciddiye almamasıydı. Peki, Soma’daki madenlerle ilgili bu iddiaları medya ne kadar önemsemiş, ciddiye almıştı? Bu soruya yanıt verebilmek için 29 Nisan’da TBMM’de yapılan görüşmenin ertesi günü çıkan gazeteleri taradım. Hürriyet dahil hiçbir gazetede Meclis’teki görüşmelerle ilgili tek satır haber bulamadım.
Demek ki, Soma’daki madenlerle ilgili iddiaları medya da ciddiye almamış! Oysa bırakın Meclis’teki görüşmelerin yayımlanmasını, doğal gazetecilik refleksi, orada dile getirilenlerin peşine düşmeyi, Yazı İşleri’nin Soma’ya muhabir göndermesini ve oradaki durumun araştırılmasını gerektirirdi. Bunun yapılamamış olması, son yıllarda Türkiye’de ortaya çıkan gazetecilik açığına da işaret ediyor.
Ne yazık ki, Başbakan, bakanlar, siyasetçiler ve işadamlarının açıklamalarını deşifre edip, bir şey katmadan haberleştirmek makbul bir gazetecilik artık. Toplumsal sorunların, haksızlıkların üzerine giden, kitlelerin problemlerini dert edinen, gizlenen gerçekleri ortaya çıkarmak için didinen bir gazetecilik anlayışı yerine, siyasi iktidarın ya da iç çevrelerinin sözcülüğünü yapan, araştırmak yerine aktarılanla, söylenenle yetinen bir habercilik tarzı hakim medyaya. Tabii bir de “yangın yeri gazeteciliği” yayıldı; bir yerde olay mı var, hemen duman tüten yere gidiliyor; görünen aktarılıyor, sonra da unutulup gidiyor o yangın.
Elbette böyle bir gazeteciliğin yerleşmesinde siyasi iktidarın baskıcı tutumunun etkisi büyük ama iktidar tek neden olarak gösterilemez. Medyanın habercilik yerine eğlendirmeyi, şovu önplana almasının ve toplumdaki güç odaklarıyla içli dışlı olmasının etkisi de az değil bugünlere gelinmesinde.
Soma’daki maden faciasını doğal göstermek için yüzyıl öncesinden örnekler veren Başbakan Erdoğan’a tek soru sorulamamış olması bile yeterince göstermiyor mu Türkiye medyasının ahvalini?
Dokuz yıl aradan sonra
Okur Temsilcisi olarak, bir okurun yayımlanan bir yazıya “Ben gazetenize böyle bir mektup göndermedim” diye itiraz etmesine ilk kez tanık oldum.
O nedenle Eda Çiftçi’nin mailini şaşkınlıkla karşıladım:
“2003 yılında Milliyet’te Anneler gününde çıkması için anneme yazdığım yazının 10 Mayıs 2014 tarihinde gazetenizin Güzin Abla köşesinde yayınlanmasının etik bir davranış olmadığı kanısındayım. Ben ya da ailemizden hiç kimse bu yazıyı Güzin Abla köşesinde yayınlanması için göndermedik. Ailemiz sıkıntılı bir dönemdeyken bu yazının yayınlanması hoş olmadı.”
Öncelikle Güzin Abla köşesinde yayımlanan “Ellerini öpemedim ama toprağını öpeceğim anne” başlıklı okur mektubuna baktım. Yaşamını yitiren anneye yazılmış, etkileyici, duygusal bir metindi.
Okurun itirazının gerçeği ne denli yansıttığını anlamak için 2003 yılında Milliyet’te yayımlandığı söylenen ilanı aramaya giriştim. Bulundu da… Gerçekten bu metin, 9 Mayıs 2004 tarihinde Milliyet’in sadece Çukurova baskısında “Can annemize” başlığıyla ilan olarak çıkmıştı. Milliyet’teki ilan metni ile 2014’te Güzin Abla’da çıkan metin birebir aynıydı.
Ancak arşivi tararken yeni bir bilgiye rastladım; bu mektup, ilan olarak Milliyet’te çıktıktan bir yıl sonraki Anneler Günü’nde, Hürriyet’te yine Güzin Abla köşesinde yer almıştı! Metni ,7 Mayıs 2005’te “Ölüm sana yakışmadı anne” başlığıyla yayımlayan Güzin Sayar’dı. 2006 yılında Sayar’ın yaşamını yitirmesinin ardından bu köşeyi kızı Feyza Algan hazırlamaya başlamış; Algan da aynı mektubu aradan dokuz yıl geçtikten sonra yeniden yayımlamıştı.
Okurun eleştirisini Feyza Algan’a da ilettim. Algan, yazıyı Milliyet’ten almasının kesinlikle sözkonusu olmadığını vurguladı:
“Asla başka bir yayından yazı almam. Alırsam da kaynak belirtirim. Zaten bende Milliyet Çukurova arşivi ne arasın? Aile aynı maili bana da göndermişti, belli ki unutmuşlar. Ya da annelerinin ölümünü unutmak istemişler. Haklı olabilirler ama art niyetim yoktu. Anneler Günü için, eski de olsa anlamlı bulduğum için bir kez daha yayınladım.”
İlan metnini kaleme alan Eda Çiftçi, kesinlikle göndermediğini söylediğine göre, ailenin başka bir ferdi ondan habersiz olarak iletmiş olabilir mi Algan’a bu metni? Bu ihtimali de reddediyor Çiftçi. Feyza Algan da eski maillerin orijinallerini saklamadığını, sadece isim ve metinleri arşivlediğini söylediği için bu metnin Hürriyet’e gelişiyle ilgili kesin bir yargıda bulunamıyorum.
Fakat bu mektubun dokuz yıl sonra Hürriyet’te yeniden yayınlanmasında problem olduğunu söyleyebilirim. Bir metni bu kadar yıl sonra yeniden yayımlarken doğru olan izin almaktı; bu mümkün değilse en azından eski bir yazı olduğunu bir dipnot ile okura aktarmak ve eski yayın tarihini vermek gerekirdi.
Maalesef yazıda böyle bir dipnot yok. Üstelik 2005’teki yayında insanların soyadları yokken, şimdi bu bilgi de eklenmiş. Dolayısıyla bu insanlar, yeni kaybettikleri annelerine bir mektup yazmış gibi sunulmuş oluyor. Bu kadar yılda koşulların, insan ilişkilerinin değişmiş olabileceği gerçeği de ihmal ediliyor.
Hürriyet Sosyal’e eleştiriler
Hürriyet internet, bu hafta “Hürriyet Sosyal” diye tanımlanan yeni bir adım attı. Her yenilikte olduğu gibi, bu değişiklikten mutlu olmayan, alışkanlıklarına bağlı okurlardan tepkiler geldi. Eleştiriler, özellikle yazarların okunmasının zorlaştığı ve üye olma zorunluluğu noktalarında toplanıyordu:
Uğur Türkay: Özellikle Gezi olayları sonrasında onurlu duruş ve gerçek, tarafsız gazetecilik ilkelerine uygun davranan Hürriyet’imiz, internette izlenmesini zorlaştırıcı, hele benim gibi belli kurallarla karşı karşıya bırakılmaktan hoşlanmayanlar için kabul edilmesi zor bir uygulama başlatmış.
Erol Karaoğuz: Yapmış olduğunuz bu uygulamanın gerçekten bir fişlemeden farkı yok. Hiç öyle dünyada ilk kez falan diye övünmeyin.
Ali Bertan: Yeni uygulamanız yüzünden yazarlarınızı kaç gündür okuyamıyorum. Eminim bir çok okur şikayetçidir. Bu yapılan kendi ayağınıza kurşun sıkmak gibi bir şey. Lütfen bu uygulamadan vazgeçin.
Beyhan Yılmaztürk: Hesap birleştirmeyi anlatırken bana ve herkese sen diye hitap edemezsiniz. Siz beni üye yaparak sınıflandıramazsınız, benim adıma seçicilik yapamazsınız. Bu durumu düzeltmezseniz gazetenizi okumayacağız.
Ö.Faruk Çeppioğlu: Bir köşe yazısını okumak için bu eziyeti getirdiniz ya. Kutlarım sizi. Her seferinde giriş yap, bunu yap! Artık okunmayacağınızı bilin.
Tuna B. Tarım: Birçok web sitesi okuyucularını üyeliğe davet ediyor ama üye olmak istemeyenleri kaybetmek istemediklerinden üye olmadan bağlantıya da izin veriyor. Hürriyet’in de bu zorunluluğu kaldırmasını rica ediyorum.
Emrah Kırıt: Kişiye özel internet gazetesini fevkalade buluyorum. Fakat kat edilecek çok yol var. Bir defa okur, yazar ve haberlerin tümü için seçim yapabilmeli, tamamen kişiselleştirilebilmeli. Ancak iletişim dili, yabancısı olduğum bir dil... Bir gazete, okuruyla bu tarz bir hitapla iletişim kurabilir mi?
Bu eleştirilerin bir bölümüne maillerle yanıt vermeye çalıştım. Ama iletilerin tamamını Hürriyet internette kurulan iletisim@hurpass.com’a aktardım, onlar tek tek yanıtladılar eleştirileri.
Okur Temsilcisi olarak okurların, “yazarlara ulaşmayı zorlaştırdınız, üyelik şifresiyle girişe ne gerek var” eleştirisini anlıyorum. İnternette her şeyin tek tık uzaklıkta olmasını istemek, aslında internetin bizleri alıştırdığı bir konfor. Ama internet dünyası kendi içinde sürekli bir devinim yaşıyor ve bu devinime Hürriyet’in de ayak uydurması zorunlu.
Sanal alem, çelişik gibi görünse de sosyal platformlar ve kişiselleşme yönünde ilerliyor. Hürriyet Sosyal’in temel amacı da Türkiye’de adımları henüz pek hissedilmese de bu yenilenmeye ayak uydurmak.
Okurlar, artık Hürriyet interneti kişiselleştirebilecek, ilgi alanlarına daha kolay ulaşabilecek. Okurların elde edecekleri en büyük avantaj ise yazarlarla interaktif iletişim kurabilmek ve yazarların gazetede yayınlananların dışındaki yazılarına da ulaşabilmek olacak. Çünkü Hürriyet yazarları, o platformda günün her saati yeni yazılar yazabilecek, yorumlar yapabilecek.
Bunun karşılığında getirilen yük ise, üye olmak. Üyelik, Hürriyet’in de okuruyla interaktif ilişki kurabilmesi için zorunlu görülüyor. Öyle gizli bilgiler de istenmiyor okurlardan. Bilgisayarından Hurpass sistemiyle giren okurun, -çıkış yapmadığı sürece- yeniden şifre girmesine gerek kalmıyor.
Hürriyet internet yöneticileri, okurlardan biraz zaman istiyor; sistemin ve nimetlerinin iyice anlaşılabilmesi için… Tabii ben de eleştirileri beklerim yine…