Güncelleme Tarihi:
Pazartesi sabahı bir gazetecinin işaret fişeğiyle birlikte, sosyal medyada Hürriyet’e yönelik bir eleştiri dalgası başladı. Bu dalga mail ve telefonlar halinde de birkaç gün boyunca ulaştı gazeteye ve Okur Temsilciliğine.
Genellikle “Hürriyet, torpil listesini görmedi” deniyordu mesajlarda. Bazı okurlar çok kızmıştı. Aralarında Mehtap Ceyhun, Serdar Ertuğrul ve Ahmet Yılmaz’ın bulunduğu bazı okurlar da özetle şöyle eleştiriyordu Hürriyet’i:
“Gazetenizde ‘VIP Torpiller’ ile ilgili haber yapılmamasına çok üzüldük. Bu önemli bir haberdir ve Türkiye’de özellikle eleştirilip yapılanın yanlış olduğu belirtilmeliydi. Yıllardır çizgisine alıştığımız internet siteniz torpil listesi haberlerini ya hemen son sayfalara atıyor ya da küçük bir köşede yayınlıyor.”
Bu eleştiri dalgasıyla karşılaşınca, “Acaba yanılıyor muyum?” diye Hürriyet’te okuduklarımdan kuşkulandım. Önce hurriyet.com.tr’nin arşivine baktım. Yanılmamışım, Koç’un basın toplantısı aynı gün “Tek tek açıkladı/CHP’den torpil listesi iddiası” başlığıyla beşinci manşet olarak verilmiş. Hatta haberde basın toplantısının videosu da konulmuş.
Bütün gelişmeler, internette anlık değişikliklerle yayımlanıyor, en geç bir gün sonra o haber eskimiş oluyor. İnternet haberciliğinin gazetelerden farkı bu. Buna rağmen Koç’un iddiaları, 8 Aralık günü öğleye kadar hurriyet.com.tr’nin manşetleri arasında kalmış. Nedeni de “Çok okunan haberler”den biri olması. Bilindiği gibi haberler, basılı gazetede ertesi gün yer alıyor. Nitekim 8 Aralık Pazartesi günü de Hürriyet’te, Koç’un basın toplantısı haberi, 23. sayfada geniş biçimde yer aldı. “AKP’nin yakınları sınavsız memur” başlıklı haberde, torpille memur oldukları iddia edilen isimler de tek tek sıralanıyordu. Bu konudaki tepkiler, tartışmalar ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın iddiaları kısmen kabullenen sözleri de ilerleyen günlerde haberleştirildi. Bu durumda Hürriyet’in “torpilli atama haberini görmezden geldiği” eleştirilerinin gerçeği yansıtmadığını ifade etmek durumundayım. “Neden birinci sayfadan, hatta manşetten görülmediği” ise, tamamen ‘Yazı İşleri’nin takdiri. Okur Temsilcisi olarak benim açımdan önemli olan Hürriyet okurunun bu gelişmeler hakkında bilgilendirilmiş olması...
Doğrusu, haksız olduğuna inansam da bu kadar eleştiri gelmesine sevindim. Zira bu eleştiri yağmuru bir kez daha gösterdi ki, okurlar ve medya dünyasının projektörleri her zamanki gibi Hürriyet’in üzerinde. Okurlar, sert şekilde uyaracak kadar sahiplenmeye devam ediyorlar gazetelerini. Daha da önemlisi, okurlarının Hürriyet’e yönelik beklenti düzeyi çok yüksek. Her şeye rağmen bunlar bir gazete için olumlu ama sorumluluk yükleyen göstergeler...
Diyanet haberinin doğrusu-yanlışı
“MAKAM aracı 1 milyon TL” başlıklı haberde, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’e 1 milyon liraya S500 model Mercedes marka yeni makam aracı alındığı yazılmıştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 13 Aralık’ta çıkan bu habere tepki gösterdi. Başkanlık açıklamasında, yeni makam aracının haberdeki gibi Diyanet Vakfı bütçesinden değil, Diyanet bütçesinden karşılandığı vurgulandı. Başkanlıktan yapılan ikinci açıklamada da makam aracının 1 milyon lira değil 322 bin liraya satın alındığı ifade edildi.
Açıklamaların ardından haberi yazan Nurettin Kurt ile görüştüm. Kurt, Diyanet’in yeni makam aracı alındığı bilgisini yalanlamadığına dikkat çekti:
“Diyanet İşleri Başkanı’nın nasıl bir makam aracına bindiğini merak edip araştırınca, bu haber ortaya çıktı. Diyanet, sadece yeni aracın ‘Vakıf Bütçesi’nden alındığını ve fiyatını yalanlıyor. Ama gelinen bu noktada rakam açıklanmasıyla yetinilmeyip, fatura ve diğer belgelerin de kamuoyuna açıklanması gerekir. Zaten haberimin ana unsuru Başkan’a lüks makam aracı alınmasıydı.”
Kurt ile konuştuktan sonra, Başkanlık açıklamasını dikkatle inceledim. Gerçekten S500 Mercedes makam aracı alındığı doğrulanıyor ama aracın fiyatı ve Vakıf bütçesinden alındığı bilgisi yalanlanıyor.
Gazetecilik açısından dikkat çekici bir örnekle karşı karşıyayız.
Güzel bir habere, karşı tarafın görüşünün alınmaması nedeniyle “yalanlama” gölgesi düşüyor. Haber yazılırken Diyanet aransa, aslında haberin ayrıntıları olan bütçe ve fiyat konusunda yanlıştan kaçınılmış olurdu. “Karşı tarafın görüşünün alınması” ve “çifte kontrol” haberciliğin temel kurallarıdır, unutmamak gerek.
Diyanet gibi uhrevi bir kurumun açıklamasının da daha serinkanlı olmasını beklerdim doğrusu. Okur Temsilcisi olarak, Diyanet’in günün moda söylemine uyup, haberi “çirkin ve gayr-ı ahlaki bir algı operasyonunun parçası” olarak nitelendirmesini çok ağır buldum.
Yoksa iki kez açıklama yapılmasının ve bu kadar ağır tepki gösterilmesinin nedeni, haberdeki yanlışlar değil de yeni makam aracı alındığının yazılması mı?
Pek anlaşılmıyor...
Tweet’ler de düzeltilmeli
MİLLİ Eğitim Şûrası’nı izleyen Gamze Kolcu’nun izlenimleri, gazetede “Matematik-fen gölgede kaldı” başlığıyla yayımlandı. İlk sayfadaki spotta da, “Milli Eğitim Şûrası’na karma eğitim, alkol dersi, din dersi tartışmaları damga vururken matematik, fen gibi dersler neredeyse hiç gündeme gelmedi” ifadesi yer alıyordu. Haber internete de, hemen hemen aynı başlıkla alınmıştı; “Matematik ve fen gibi ana dersler gündeme gelmedi”.
Her zaman olduğu gibi bu haber de 8 Aralık sabahı hurriyet.com.tr’nin Twitter hesabından okurlara duyuruldu. Fakat tweet’teki başlık, gazete ve internetten çok farklıydı; “Bizim için önemli olan matematik-fen değil ‘alkollü içecek’ dersi!”
Üstelik bu cümlenin yanına Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın fotoğrafı da konulmuştu. İlk bakışta bu, cümlenin Bakan Avcı’ya ait olduğu izlenimi veriyordu.
İki saat kadar sonra ilk tweet silinip “19. Milli Eğitim Şûrası’nda matematik ve fen gibi dersler gündeme gelmedi” başlıklı yeni bir tweet geçildi ama kimi haber siteleri durumu çoktan fark etmişti. Hemen haber yaptılar, sonra bazı gazeteler de oradan alıp kullandı Hürriyet’i suçlayan o haberleri.
Milli Eğitim Bakanlığı Basın Müşaviri Abdülkadir Özkan da arayarak bu tweet mesajının düzeltilmesini istedi. Bakan Avcı’nın böyle bir cümlesi olmadığını, kullanmadığı bir cümlenin Bakan’a ait gibi gösterilmesini doğru bulmadıklarını söyledi.
Bakanlığın bu talebini ‘Hürriyet Yazı İşleri’ne de aktardım. Haberde yer almayan bir cümlenin Bakan’a aitmiş gibi tweet atılmasından onlar da rahatsız olmuştu. Twitter ve Facebook hesaplarından gönderilen haberlerle ilgili mesajlarda yorum yapılmaması için gerekli uyarılarda bulunduklarını belirttiler.
Gerçekten ciddi bir hata böyle bir tweet atılması. Anlaşılan dikkat çekmesi için egzantrik başlık arama çabası, bir “yol kazası”na yol açmış. Bu hata, sosyal medya paylaşımlarında da haberle uyuşmayan ifadeler kullanılmaması gerektiğini bir kez daha hatırlatmış oldu.
Keşke hata fark edildiğinde o tweet’in silinmesiyle yetinilmeyip, hata yapıldığı kabul edilerek özür dilenseydi. Hataları itiraf etmek, okurla ilişkiyi sağlamlaştırır, okur nezdindeki güvenilirliği artırır. Doğan Yayın İlkeleri de, yapılan bir yanlışın aynı mecrada düzeltilmesini, sosyal medyadaki “yanlış bir mesajın da izleyen bir mesajla hemen düzeltilmesini” öngörüyor. Zira gazetecilik şeffaflık gerektiren bir meslek...