Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunus Emre Yılı Ödül Töreni programında açıklamalarda bulundu
Türkçe'nin önemine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde;
Bugün bizi bir araya getiren, ömrü boyunca yüreğinden süzülüp gelen sözlerinden başka silahı olmayan Yunus Emre'nin asırları aşıp gelen kahramanlığıdır. Üstat Necip Fazıl "Bir milletin edebiyatı yoksa o millet de yok demektir." Meşhur bir Fransız ise milleti şöyle tanılıyor: Edebiyatı olan toplumdur.
Terör sadece insanların canına, malına, özgürlüğüne kastetmekle olmaz, milletlerin varlığının ve devamının teminatı olan dilini, edebiyatını, kültürünü bozmak da bir çeşit terördür. Türkiye maalesef her iki teröre birden maruz kalmıştır. Dilini yaşatamayan bir milletin önünde sonunda benliğini oluşturan değerleri birer birer kaybetmesi kaçınılmazdır. Türkçemizi yaşatmadan milletimizin geleceğine güvenle bakamayız. Medya dilimizin korunmasının ve doğru şekilde yeni nesillere aktarılmasının da ana mecrasıdır. Medyada doğru Türkçe kullanımıyla ilgili hassasiyeti çok yerinde görüyorum.
Hz. Adem ile Hz. Havva validemizden beri insanoğlu yeryüzüne dağılmış, zamanla farklı kavimler, farklı diller, farklı kültürler ortaya çıkmıştır. Bugün dünyada konuşulan 3 binden fazla dil olduğu biliniyor. Bize düşen görev bunların tamamını bir ağacın yaprağı olarak görüp insanlığın ortak hazinesi telakki etmektir.
"TÜRKÇENİN HER BİR KELİMESİ BİZİM İÇİN PAHA BİÇİLMEZ BİR MÜCEVHERDİR"
Elbette her lisan kendi içinde estetikle örülmüş bir şiirdir adeta. Hiç şüphesiz kendi dilimiz, Türkçemiz başka güzeldir. Türkçenin her bir kelimesi bizim için paha biçilmez bir mücevherdir. Medarıiftiharımız Türkçemizle insanlığa armağan ettiğimiz her bir eser mukaddes sayarız. Bugün Adriyatik'ten Çin Seddi'ne uzanan geniş bir coğrafyada en çok kullanılan dil Türkçedir.
Anadolu'da yeniden inşa edilen Türkçe, Yunus'un şiirleriyle hayat bulmuş, kökleşmiş, aşk ve mana dili olarak yeni bir kimlik kazanmıştır. Yunus'un aşk odunda pişirdiği her bir şiir çağları ve kıtaları aşarak bütün insanlığa mâl olan mısralara dönüşmüştür.
Malazgirt Zaferi'nin ardından Anadolu'yu fikren ve fiziken bayındır hale getirmek, temelinde adalet olan bir nizama kavuşturmak için çok çetin mücadeleler verdik. Fethettiğimiz bu topraklar kısa zamanda bambaşka bir çehreye büründü. Anadolu'ya taşınan medeniyetimiz Osmanlı ile olgunluk çağına erişti.
Milletimiz Kur'an'ın temel kavramlarını, fiillerini, tabirlerini hayranlık uyandıracak bir marifetle Türkçeye taşıdı. Türkçe bu sayede kazandığı ifade kudretiyle tarihinin en parlak çağlarını yaşadı.
Maalesef Arapça ve Farsça tamlamaların bolca kullanılmasıyla yazı dilimiz ile konuşma dilimiz arasında fark oluştu. Geçtiğimiz asrın başına geldiğimizde yazı diliyle konuşma arasındaki fark büyük ölçüde kapatılmıştı. Türkiye 1930'lu yıllara geldiğinde bu defa sözde dilde sadeleştirme faaliyetleri tefrit derecesinde neticelerin doğmasına neden oldu.
"VERİLEN EMEKLER YOK EDİLMEK İSTENDİ"
Asırlar boyunca dilimizin musiki kudreti kazanması kelimelerimizin birer nağme alması için verilen emekler yok edilmek istendi. Hayali kurulan şey aslında ecdadın bütün izlerini silmekti. Aleni, bariz, aşikar, ayan, sarih, üryan, berrak kelimeleri yerine günümüzde sadece "açık" kelimesini kullanmaya mahkûm olmamız başka nasıl izah edilebilir? Hele sosyal medya mecralarında kullanılan dil Türkçemiz için tam bir felaket habercisidir.
Bugün milletimizin henüz bir asır önce yazılan Mehmet Akif şiirlerini, Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'sini anlayamaması dilimize yapılan suikastın büyüklüğünü gözler önüne sermektedir. Lisanımızı tehdit eden bir diğer unsur ise tabelalarda, yazışmalarda yabancı kelime kullanma hastalığıdır.
Türkçemizi kısırlaştırma çabaları aynı zamanda onu Avrupai dillerin istilasına da müsait hale getirmiştir.Çağdaşlıklarını ve ilericiliklerini ortaya koydukları fikirlerle, eserlerle, ürünlerle değil de kullandıkları yabancı kavramlarla göstermeye çalışanları acı bir gülümsemeyle takip ediyoruz.
Türkçe'mizi korumak, geliştirmek ve zenginleştirmek için verdiğimiz mücadele, esasında bir milli mücadeledir, bir beka meselesidir.
İnşallah diğer mücadelelerimiz gibi dilimizi koruma gayretini de başarıyla neticelendireceğiz. Bu konuda takip edeceğimiz yol Yunus Emre'nin yoludur.