Oluşturulma Tarihi: Ağustos 13, 2006 22:38
ÖNCEKİ haftanın Hürriyet açısından en çok tartışılan haberi 4 Ağustos Cuma günü birinci sayfanın manşetindeydi: "Töre Canavarına Ders Veren Koca." Haber, 4 ay sonra bulunan kayıp çocuğunun babası olmadığını öğrendikten sonra karısı için, "Ben onu her her zaman taşırım" diyen adamı, adaleti eline almadığı için övüyordu.
Bu haberin yayımlanmasının ardından adını vermeyen birçok erkek okurla telefonda konuştum. Adını vermekten kaçınmayan okur
Osman Avcı, eşi ve Türkiye’yi 4 ay kandırdığı anlaşılan genç kadını ağır biçimde eleştirdi; ama kocasının davranışının da kabul edilemez olduğunu söyledi. Okurlar, kocanın adaleti eline almasını ister gibi görünmüyordu; ama bir yandan da Hürriyet’in manşeti ağır eleştiri konusu oluyordu.Sonunda kadınlardan da ses geldi ve İngilizce öğretmeni olduğunu vurgulayan
Meral Küçükebe, düşüncelerini şu mesajla iletti:
"Bugün Hürriyet Gazetesi’ni alınca gözlerime inanamadım. Baştan aşağı yalan, aldatma, ahlaki hiçbir değere uymayan bir olaydaki taraflardan birisini hoşgörülü, diğerini de tesettüre girip artık doğru yolu bulmuş bir mağdur gibi gösteren başlık ve 7. sayfadaki yazı insana ’Yazıklar olsun bizi bu şekilde aydınlatan medyaya’ dedirtiyor. Töre cinayetlerinin nasıl ve neden işlendiğiyle ilgili hiçbir fikriniz yok anlaşılan. Bu olay tamamen çok ayaklı bir ahlaki bozukluk. Lütfen gençlere bu şekilde örnek olmayınız. Bizler, onlara en büyük erdemin yalan söylememek olduğunu öğretmeye çalışıyoruz yıllardır."Bu haberle ilgili okur eleştirilerini Hürriyet Yayın Koordinatörü
Fikret Ercan’a ilettim.
Ercan, "Burada önemli olan kocanın adaleti eline alıp karısını cezalandırmaya kalkmaması ve uygar bir tepki göstermesidir. Biz onu öne çıkarttık. Kaldı ki, olayın sonu da gelmedi. Ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz. Haberde, hukukun sorunları çözeceği, hukukçu görüşleri ile de desteklenerek vurgulanıyordu. Kocası kadını kendi elleriyle cezalandırsaydı, bizi eleştirenler çok mu memnun olacaklardı? Kaldı ki, Hürriyet, sürdürdüğü Aile İçi Şiddete Son Kampanyası ile aile içindeki her türlü anlaşmazlığın hukuk zemininde çözülmesinden yana tavır almış bir gazetedir" dedi.Okurlarla konuyu epey tartıştığım için, özellikle erkeklerin kaygılarını iyice anladım. Bir erkek okur, bu haberi, kendi ifadesiyle
"Bizim karıya da örnek olur" diye eleştirdi; ama ben, ne hangi konuda örnek olacağını, ne de karısına neden hiç güvenmediğini doğrusu sormadım. Şikáyetçi erkek okurlar açısından
haber, algılanan erkek rolünü ve namus anlayışını sorguladığı için çok sorunlu.Bence bu haberin oluşturulmasında ve sunuşunda bir sorun yok. Tam tersine, böylesine tatsız bir konuda dahi, hukukun üstünlüğünü ve sağduyuyu öne çıkartan bir duruş yansıttığı için olumlu.
Yüzen adaya itirazDünyanın en büyük yüzen adası Kelkit’te, 7 Ağustos:
"En büyük yüzen ada Peru’da, Titicaca Gölü’nde, üstünde ot ve agaçtan yapılmış ilkel kulübeler de bulunan Uros-Islas’tır. Tamamen ot ve kamışlardan meydana gelmiş adalardır. Turistiktir, ilginç ve ilkel gemilerle turlar düzenlenmektedir." S. BELGİNMalum fotoğraf kararımı etkilemedi, 11 Ağustos:
"Hürriyet ya okurlarıyla, ya da Prof. Gülay Barbarosoğlu ile dalga geçiyor. Toplumda kadınlara yönelik garip davranışları haber yapan sizsiniz, ama böyle garip başlıklar atan da sizsiniz. Çok anlamsız, saçma bir başlık." Aslı ERYILMAZYüzyılın gerzekliği, 10 Ağustos 2006:
"Değerli yazı işleri sorumluları ’Gerzek’ ne demek bana açıklar mısınız? Çocuklar bu kelimeyi kullansa kızar, düzelttiririm. Sizi nasıl düzelteyim? Başlığı hazırlayan her kim ya da kimlerse hepinizin ağzına biber sürmek lazım." Gökhan ARMANİstemeye istemeye bir yanıt...TEMMUZ ayının başında, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü
Meriç Sümen’in oğlunu İstanbul’a atamasına ilişkin olarak Hürriyet’te yayımlanan bir haberi eleştiren
Füsun Akatlı, aynı mesajında,
"balet" sözcüğünün Türkçe’de yeri olmadığını iddia etmişti.
Füsun Akatlı’nın eleştirilerini yanıtlarken, haberin yayımlanmasının doğru olduğunu belirtmiş, tartışmalı kelime konusunda da kaynak olarak Türk Dil Kurumu sözlüğünü gösterip, başka bir kaynak varsa bildirmesini rica etmiştim. Yanıtı
Akatlı değil, biraz gecikerek de olsa
Hakkı Devrim geçen hafta verdi.Kelimelerden söz açılmışken... Çok sevdiğim İngilizce sözcüklerden biri
"pedant"tır. Türkçe’ye,
"Resmi kurallara ve çok da önemli olmayan bilgilere kafayı fazla takan kişi" olarak çevirebiliriz. Bu sözcükten türetilmiş bir diğer kelime ise
"pedantic",<ı> ı>(1)<ı>
"dil konusunda çok huylu olan" ı>ve<ı> ı>(2)
<ı>"bilgisini başkalarını sıkacak şekilde gösterişle sunan kişi"ı> anlamında kullanılır. Sanırım, gazeteciliğimizin eskilerinden
Hakkı Devrim’i rahatlıkla
"pedantic" olarak tanımlayabiliriz.
Devrim, Radikal Gazetesi’nde 21 Temmuz günkü yazısında,
Meriç Sümen’in oğluna torpil yapması ile ilgili haberlerden söz ederken,
"Hak etmeyen birini oğlu da olsa hak edenlerin aleyhine ödüllendirecek insan olamaz"<ı> ı>diyerek
Sümen<ı>’ı>i savundu. Olabilir; beni ilgilendirmez, işyeri ahlakıyla ilgili farklı düşünebiliriz. Ama geçen hafta, 10 Ağustos günkü yazısında, ádeti olduğu üzere konuyu kişiselleştirip, beni,
"balet" sözcüğünün Türk Dil Kurumu sözlüğünde bulunduğunu yazdığım için
"Ve bir Okur Temsilcisi, internette bulduğu iki satıra dayanarak bu gerçeği Füsun Akatlı’yla tartışmaya cesaret edebiliyor" diyerek eleştirdi. İşte bu cümle beni ilgilendiriyor.<ı>
ı>Devrim<ı>’ı>in,
"internette bulduğu iki satır" dediği, TDK’nın internet üzerindeki sözlüğü. Yazısında kabul ettiği üzere,
"TDK gibi, MEB gibi, Mehmet Doğan ve Ali Püsküllüoğlu sözlükleri de, evet ’balet, bale yapan erkek’" derken,
Devrim’in sözcülüğünü yaptığı bir grubun, tartışıp doğruyu bulmak yerine, kendi duruşunu
"tek gerçek" olarak algılamasının nedenleri, bu yazının kapsama alanında değil kuşkusuz. Ama otoriter ben-merkezci eğilimlerin etken olduğunu varsayabiliriz ki,
"düşünen" insanlarımızda bu eğilim yaygındır, o nedenle de aslında çok tanıdıktır.
Devrim’in, bir yazının sözcüklerini bağlam dışı kullanarak bulvar gazeteciliği yapması, kimin, nerede, kime, hangi konuda, hangi cesareti gösterebileceği konusunda izin yetkisini elinde bulundurduğunu sanması ve bunlar yetmezmiş gibi dost çevresi adına başka gazetecilere haddini bildirmeye kalkışırken küçümseme gibi çok sıradan bir yönteme başvurması da hoş değil tabii. Gazetecinin
"pedantic"<ı> ı>de olsa deneyimlisinden beklentilerim yüksektir kuşkusuz; ne var ki, Hakkı Devrim, yaşına yaraşmayan zaaflarıyla ciddi düş kırıklığı yaratıyor.