Güncelleme Tarihi:
Sabah’ın bir gün önce verdiği haberin ertesi gün Hürriyet’te aynen tekrarlandığını savunuyor; “Önder Aytaç’ın ismini çıkararak operasyon yapmaya mı çalıştınız?” diye suçluyordu. En sonunda da, “Ben sordum. Okur olarak siz de Sn @farukbildirici’ye sorun” diye tweet atınca, o akşam 400’ü aşan tweet sağanağıyla karşı karşıya kaldım.
Uslu’nun sorularını “Dinleme belgesi mahkemenin arşivinden çıktı” haberini yazan Toygun Atilla’ya ilettim, yanıtını aldım:
“Ankara’daki telekulak soruşturmasını ilk yazan gazete biziz. 13 Aralık 2014’te ‘İBDA-C lideri diye dinlemişler’ başlıklı haberde, Ankara’da yeni bir telekulak soruşturması yürütüldüğünü, bu soruşturmanın başında HSYK Başmüfettişi olduğunu yazdık. 30 Aralık’ta Sabah gazetesi bu soruşturmanın detaylarına yönelik haberi manşetten yayımladı. Ben de dinlenenlerin listesine ulaşmak üzere çaba harcadım. Bulduğum listeleri üç saat boyunca taradım, kritik isimleri tespit ettim, haberimi yazdım. Haberimde bu soruşturmayı ilk bizim yazdığımıza ve bir gün önce de dinlenenlerin bir bölümünün Sabah’ta yayımlandığına atıfta bulundum.
Önder Aytaç’ın ismi bana gelen listede yoktu. Olsaydı yazardım. Ayrıca Muhittin Zenit, Ramazan Akyürek’in adamı değil miydi? Onu yazmam bir önyargım olmadığının kanıtı. Emre Uslu, ‘Aytaç yazılsaydı rutin işlem olduğu anlaşılacaktı’ gibi bir tuhaf şey yazmış. Pes, sahte isimle ve örgütle insan dinlemek ne zamandan beri rutin?”Öncelikle belirteyim; Emre Uslu’nun eleştirilerini, başkalarına tweet atma çağrısında bulunmasaydı da değerlendirecektim. Zira Okur Temsilcisi olarak eleştirileri değerlendirirken, bir eleştiriyi kaç kişinin yönelttiğine değil, içeriğine bakıyorum. Yüzlerce kişinin aynı soruyu sorması, sorunun değerine katkıda bulunmuyor; olayı gereksiz biçimde tacize dönüştürüyor. Eleştirirken, gazeteciye yakıştırmalarda bulunulması, sıfatlar takılması da hoş değil...
Uslu’nun sorularına geleyim. Bir gün önce başka bir gazetede yayımlanan haber, elbette Hürriyet’te yeniden haber yapılabilir. Ama yeni unsurlar eklenmesi, yani haberin geliştirilmesi ve kaynak gösterilmesi şartıyla...
Hürriyet’in 31 Aralık’ta çıkan haberi de Sabah’taki haberin tıpkısı değil, geliştirilmiş ve işlenmiş hali. Toygun Atilla’nın elindeki listenin genişliği, bu konuya önceki gün “Önce dinleme sonra kaset”, dün ise “AYM’ye de dinleme ablukası” başlıklı haberlerle devam etmesinden de belli. Fikri takip yaparak, MHP yöneticilerinin seçimler öncesinde, Anayasa Mahkemesi’nin bazı üyelerinin de AKP’ye kapatma davası sürerken dinlendiğini ortaya çıkarması, hukuksuz dinlemelerin farklı boyutlarını gözler önüne sermesi açısından önemli.
Polis kökenli ve cemaate yakın bir isim olan Uslu, sahte isimler kullanılarak ve hayali suçlar isnat edilerek telefonların dinlenmesine, insanların mahrem alanlarına tecavüz edilmesine itiraz etmiyor. Fakat Önder Aytaç’ın isminin haberde olmamasına özel bir anlam yüklüyor. Halbuki Hürriyet’in haberinde “Adamını bile dinletmiş” başlıklı bir bölüm var, orada isim verilmesi, haberdeki dinlemeleri “rutin” hale getirmiyor. Aytaç’ın adı da bu dinlemeleri olağan güvenlik faaliyeti olarak göstermeye yetmezdi.
Önemli olan haberin doğru olması, gerçek bilgiye dayanması. Bu noktada sorun görünmüyor; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi arşivi ve HSYK soruşturması kaynak gösterilen haberin içeriğini yalanlayan yok.
Ancak atıf konusunda bir sorun var. Hürriyet’in 31 Aralık’taki haberinde “... Yeni bilgiler basına yansıdı” denilmiş. Oysa sözü edilen haber, bir gün önce sadece Sabah’ta çıkmıştı; başka medya kuruluşlarında yoktu. Toygun Atilla da haberi yazarken, hem kendisinin ilk haberine hem de Sabah’ın haberine atıfta bulunmuş ama editoryal süreçte o bölüm değiştirilmiş.
Ayrıca iç sayfadaki “Telekulak on binleri dinlemiş” üst başlığı sorunlu ve de haberle uyuşmuyor. Zira haberde “onbinlerce telefon dinlemesi” deniyor. Üstelik Toygun Atilla da ilk haberinde “binlerce kişilik liste” diye yazmış. Belgeye dayanmadan böyle büyük sayılar vermek yanlış. Haberdeki liste yeterince vahimken abartılı sayılar, haberin inanılırlığına gölge düşürebilir.
Taraf olanlar, farklı pencereden bakabilir. Ama bağımsız haberciliğin asli görevi, yalın gerçeği, özenli bir dil ve nesnel yaklaşımla okurlarına duyurmaktır.
Tırnak işaretinin nefrete katkısı
HÜRRİYET, “nefret söylemi ve ayrımcı dil” sınavından yüz akıyla çıktı. Hrant Dink Vakfı’nın hazırladığı “Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil Mayıs-Ağustos 2014” izleme raporunda, “ulusal, dini ve etnik kimlikleri hedef alan nefret söylemi içerikleri” bölümünde Hürriyet’ten olumsuz örnek yer almadı.
İzlenen dönemde nefret söyleminin haberlerde azaldığı ancak yazılarda arttığı vurgulandı. Raporda, nefret söylemine rastlanan ulusal gazeteler şöyle sıralandı: Yeni Akit 39 içerik, Milli Gazete 23 içerik, Milat 13 içerik, Ortadoğu 12 içerik, Yeni Çağ 10 içerik, Sabah 6 içerik, Sözcü ve Yeni Mesaj 5’er içerik, Anayurt, Türkiye ve Yeni Şafak 3’er içerik, Yurt ve Yeni Asya 2’şer içerik, Akşam, Aydınlık, Güneş, Habertürk, Milli İrade, Önce Vatan ve Sol 1’er içerik. Raporda, kadın ve LGBTİ’lere (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) yönelik “nefret söylemi” de “Diğer Dezavantajlı Gruplar” başlığı altında yer aldı. Bu bölümde de Yeni Akit 8 içerikle en çok nefret söylemi üreten ulusal yayın oldu. Yeni Akit’i, 5 içerikle Milli Gazete, 2’şer içerikle Sabah ve Takvim, 1’er içerikle de Yeni Asya, Türkiye, Anayurt ve Hürriyet izledi.
Merak edip baktım, kadın hakları ve kadına şiddet konusunda duyarlı bir gazete olan Hürriyet, nasıl olmuş da kadınlara yönelik nefret söylemi içeren bir metin yayımlamıştı diye? Meğer o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın sözlerini içeren 20 Temmuz 2014 tarihli bir habermiş belirtilen metin. Habere ilk sayfada “Barbarlıkta Hitler’i geçtiler”, devamının yer aldığı 21. sayfada ise “Sen ne biçim KADINSIN” başlığı atılmış. Raporda, Erdoğan’ın, İsrailli aşırı sağcı kadın milletvekili Ayed Shaked’e yönelik sözlerinin bu şekilde başlığa taşınması “Abartma/Yükleme/Çarpıtma” kategorisinde değerlendiriliyor:
“... Başlıktaki sözler Erdoğan’a ait olmakla birlikte tırnak kullanılmadan verildiği için gazetenin kendi görüşünü yansıttığı izlenimini doğuruyor. Ayrıca başlıkta görsel olarak da ‘kadın’ kelimesinin diğer kelimelerden daha büyük, dikkat çekici bir şekilde basılması Erdoğan’ın bahsettiği kişinin cins kimliğini ön plana çıkarıyor, ‘kadın’ olmanın bir sınırı, ‘kadın’ olmak için gerekli bir takım özellikler olduğu vurgusunu yapıyor, ‘kadın’ kimliğine çeşitli unsurlar yüklüyor ve bunlar üzerinden bir kişiye eleştiri yöneltiyor.”
Bu değerlendirme dikkat çekici. Kadına yönelik bu söyleme Hürriyet’in katılması söz konusu olamaz. Raporu hazırlayanların edindiği izlenimin o başlığı atan editör arkadaşların bilinçli tercihi olmadığına da eminim. Çünkü bir süredir tırnak işareti kullanımı konusunda medyada yaygın bir ihmal var. Tırnak işareti birinci sayfalarda hiç kullanılmıyor; iç sayfalarda da bazen tek tırnak işareti içine alınıyor sözler. Oysa Türkçede “Ben tırnak işareti koymam, sen öyle anla” diye bir kural yok. Tırnak işareti kullanmamak Türkçe yazım yanlışı. Bir dilin kurallarını canımızın istediği gibi değiştiremeyiz. Ben gazeteci olarak okurken, o sözlerin Erdoğan’a ait olduğunu anlıyorum. Ama izleme raporunda görüldüğü gibi, haberleri okuyan herkes, tırnak işareti varmış gibi anlamayabiliyor. Tırnak işareti kullanılmaması böyle yanlış izlenimlere de yol açabiliyor; gazete ise haksız yere töhmet altında kalabiliyor.