Paylaş
Gezegenler, Güneş çevresinde yörüngelerde dolanırlar. Bu yörüngelerin biçimi ve gezegenlerin bu yörüngelerdeki hareketleri 17. yy'da Kepler tarafından açıklanmıştır. 17. yy'dan beri gezegenlerin hareketlerini Kepler ve Newton kanunları ile açıklayabiliyoruz. Ne zaman nerede bulunacaklarını önceden hesaplayabiliyoruz. Zaten bu sayede gezegenlerarası yolculuk yapan uzay araçları gönderebiliyoruz.
Dünya'dan Mars'a araçlar gönderip, yüzeyine indirip, dolaşmalarını sağlıyoruz. Ne zaman varacağını, ne zaman yüzeye ineceğini biliyoruz; metreler düzeyinde doğrulukla ineceği yeri planlıyoruz.
Güneş Sistemi'nin dışına çıkan uzay araçlarımız var. Voyager 1 ve Voyager 2 uzay araçları Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün'ü inceleyip Güneş Sistemi'ni terkettiler.
Yıllar önceden ince hesaplar yaparak, bir asteroidle veya bir kuyrukluyıldızla buluşmak üzere uzay araçları gönderiyoruz. Bu araçlar, o gökcisimleri ile buluşmakla kalmıyor; o cisimlerden taş-toprak örnekleri alıp Dünya'ya geri dönüyorlar.
Tüm bunları yapabiliyorken, Jüpiter ve Satürn'ün gökyüzünde birbirlerine yakın konumda görünmelerinin bilinmeyen, doğa üstü bir anlamı olabilir mi?
Gezegenler Birbirlerine Yaklaşabilir mi?
Astronomlar gezegenlerin gökyüzünde birbirlerine yakınlaşmalarına aslında kavuşum derler. Çünkü bu fiziksel bir yakınlaşma değildir. Zaten bir gezegen diğer gezegene nasıl yakınlaşabilir. Gezegenler sabit yörüngelerde Güneş çevresinde dolanmakta olan büyük cisimler.
Daha küçük cisimlerin, örneğin asteroid veya kuyrukluyıldız gibi, yörüngelerinin değişme olasılığı var. Bu küçük ve kararsız yörüngeye sahip cisimler, gezegenlerin ve Güneş'in çekim etkileri ile bir anlamda yollarından sapabilirler. Tam da bu nedenle, Dünya'daki birçok teleskop bu küçük gökcisimlerini sürekli takip ediyor. Yörüngelerinde bir değişim olup olmadığını inceliyor. Bu cisimlerin bazılarının Dünya'ya tehdit oluşturma olasılığı var.
Jüpiter'in Güneş'e uzaklığı yaklaşık 778 milyon km, Satürn'ünkü ise 1 milyar 433 milyon km. Yani Satürn, Jüpiter'den yaklaşık 655 milyon km daha ötede. Bu iki gezegen birbirlerine "yakınlaşmadı". Gökyüzünde açısal olarak birbirlerinin yakınında göründü. Bu nedenle astronomlar bu olaya kavuşum diyorlar.
Gökküresi üzerinde gördüğümüz hareketlerin çoğu görünür hareketler. Yani gerçek hareketlerin iki boyutlu gökyüzü düzlemine yansımaları. Gerçekte gezegenler takımyıldızların üzerinde konumlarını değiştirmiyorlar. Aslında tek yaptıkları Güneş çevresinde dolanmak. Bunun yanında tıpkı Dünya gibi, kendi eksenleri etrafında da dönüyorlar. Ancak bir teleskop ile düzenli gözlem yapmazsanız gezegenlerin kendi ekseni etrafındaki dönüşlerini fark edemezsiniz.
Neden yaklaşık 400 yıl sonra Jüpiter ve Satürn gökyüzünde birbirlerine bu kadar yakın göründüler?
Dünya'nın Güneş çevresindeki yörünge düzlemine ekliptik veya tutulum düzlemi denir. Astronomik gözlemlerin büyük bir kısmı ama özellikle çıplak gözle görülebilen olayları yalnızca Dünya'dan gözlediğimiz için, gök olaylarının hesaplanmasında bu düzlem esas alınır. Astronomide, Dünya'yı evrenin merkezi gören orta çağ anlayışını yıkmaya çalışırız. Kopernik Devrimi ile birlikte 16. yy'dan beri kesin bir şekilde Dünya "her şeyin" merkezinde olma özelliğini kaybetmiştir. Ancak tutulmalar, örtülmeler ve kavuşum gibi geometrik gök olaylarında Dünya başrol oyuncusudur.
Jüpiter ve Satürn'ün birbirlerine bu denli yakın görünmelerinin çok seyrek gerçekleşmesinin nedeni, her iki gezegenin de ekliptik düzlemi ile farklı açılar yapmalarıdır. Jüpiter'in yörünge düzlemi ekliptikle 1.3 derecelik bir açı yaparken, Satürn 2.5 derecelik bir açıya sahip. Dünya'dan bakan gözlemciler bu açı farklılığı nedeniyle bu iki gezegeni her zaman birbirlerinin yakınında göremiyorlar.
Aslında yaklaşık her 20 yılda bir gökyüzünde birbirlerine yaklaşıyorlar, kavuşuyorlar. Ancak 2020 yılında gözlediğimiz türden kavuşumlar çok seyrek oluyor. Bir önceki benzer kavuşum 1623 yılında gerçekleşmiş. Bir sonraki ise 2080 yılında olacak.
Güneş Sistemi'nin en büyük iki gezegeninin kavuşumu bazı kaynaklarda Büyük Kavuşum olarak da geçiyor. Bu öylesine görsel bir şölen ki; bir dürbünle veya teleskopla bakıldığında görüş alanında iki gezegeni de aynı anda görmek mümkün. Amatör astronomlar veya astrofotoğrafçılar için kaçırılmayacak bir sahne. Ne yazık ki, yılın bu döneminde Güneş battıktan sonra uzun süre gökyüzünde kalmadıkları için, bu kavuşum Türkiye'den sınırlı sürede gözlenebildi. Ekvatora yakın konumdaki ülkelerde hem havanın açık, bulutsuz olması hem de iki gezegenin ufuktan daha yüksekte olmaları nedeniyle gözlem şansı daha fazlaydı.
2020 yılında gözlediğimiz bu kavuşumda Jüpiter ve Satürn arasındaki açısal ayrıklık (veya yakınlaşma) 6 yaydakikası kadar. Bir yaydakikası, bir açı derecesinin 60'da biri. Başka bir deyişle, Jüpiter ve Satürn arasındaki açısal uzaklık, Ay'ın gökyüzündeki açısal büyüklüğünün 1/5'i kadar. Böyle olunca, çıplak gözle bakıldığında iki gezegen "birleşmiş" gibi görünüyordu. Halbuki, dürbün veya teleskopla bakanlar iki gezegen arasındaki açısal mesafeye yaklaşık 7 tane daha Jüpiter sığabileceğini gördüler.
Gezegenlerin yörüngelerinde olağan olarak yaptıkları hareketlere, gökyüzünde üzerlerinde dolanıyormuş gibi görünen takımyıldızlara, kavuşumlara, örtülmelere ve tutulmalara olmadık anlamlar yüklemek; bu olayları kehanetlerimize araç yapmak çağımızın kurtulamadığımız bir defosu. Hayatta ilimden, fenden başka bir mürşid olmadığını bilen bir kurucu liderin ülkesinde yaşıyoruz ama her fırsatta bilimin gösterdiği yoldan çıkıyoruz. Metafiziğe, bilim dışı konulara, sahte bilime gereksiz bir önem veriyoruz. İnsanoğlunun Uzay Çağı diye adlandırılan bu döneminde, gezegenler arası yolculuklar yapmanın eşiğindeyiz; Ay'a üs kurmak üzereyiz. Bütün bunlar olurken bilimin keyifli dünyasından uzaklaşmamamız gerekiyor.
TÜBİTAK başta olmak üzere çeşitli kamu kurum ve kuruluşları tarafından kurulan ve çalıştırılan bilim merkezleri, üniversitelerin gözlemevleri, planetaryumlar, astronomi kulüpleri ve dernekleri tüm çabalarıyla astronomiyi, uzayı ve genel anlamda bilimi sevdirmeye çalışıyor. Bununla birlikte, ilköğretim müfredatlarımızda Dünya ve Uzay ünitesi hakkıyla işlenemeyince, liselerde astronomi dersi okutulamayınca ülke genelinde bu tür olaylara bazen temkinli, bazen endişeli ve bazen de korkarak bakıyoruz. Halbuki, metre metre konumlarını bildiğimiz, saniye saniye yörüngelerini hesaplayabildiğimiz bu gezegenlere yalnızca bilim gözüyle bakmalıyız.
Astronomiden ve uzay bilimlerinden keyif aldığımız, bilimsel merakımızı koruduğumuz ve hatta peşinden gittiğimiz güzel günler dileğiyle.
Paylaş