Paylaş
Türkiye’de tarımın finansmanın büyük bölümü bankalar ve kooperatiflerce sağlanıyor. Ağustos 2020 itibariyle bankalardaki tarım kredisi hacmi 120 Milyar TL’nin üzerine çıktı. Ülkemiz çok önemli bir tarım ülkesi ve sisteme kayıtlı çiftçi adedi 2 milyondan fazla. Ayrıca tarımsal GSYİH açısından dünyanın ilk 10 ülkesinden bir tanesi. Bu yapı özellikle tarımsal finansman teknolojilerine yönelik fırsatlar sunuyor.
Hesaplamalar baştan doğru yapılmalı
Konuya üretici açısından bakıldığında çok fazla bilinmezle karşı karşıya olduğu görülüyor. Çiftçi öncelikle ne ekeceğine karar veriyor. Bu kararı verirken de ürünü hazır olduğunda müşterinin alış fiyatının ne olacağını bilmesi ya da tahmin etmesi gerekiyor. Özellikle ekonomik koşulları sık değişen ülkelerde bu bir hayli zor. Zira üretim aşamasında kullanılacak su, elektrik, yakıt, ilaç, gübre vb. hesaplanması gereken pek çok gider var ve bunların pek çoğu dövizde, petrolde gerçekleşen hareketlerden etkilenebiliyor. Eğer hesaplamalar baştan doğru yapılmazsa sonuç kâr yerine zarar olabiliyor.
Agri- Fintech kuruluşları ise bu süreci yönetmekte farklı seçenekler sunuyor. Dijital bankacılık teknolojilerini, mobil uygulamaları, açık bankacılık hizmetlerini ve bulut tabanlı kaynak yönetim teknolojilerini kullanabilen bu şirketler içerisinde blokzincir tabanlı akıllı kontratlar ile çiftçinin sözünü, finansmana çevirmeye odaklananlar öne çıkıyor. “Agri-Fintech, faaliyeti sadece tarım üretiminde dijital finansal servisleri yaygınlaştırmak olmayan, bu hizmetleri tarımsal üretime entegre hâle getiren ve çiftçilerin kullanımına uygun tasarlanmış süreçler, ara yüzler sunan kuruluşlar.” diyen, görüşüne başvurduğum Agrio Tarım ve Finansal Teknoloji Kurucusu Umut Gökçen Yılmaz sözlerine şöyle devam etti; “Agri-Fintech şirketleri multidisipliner bir yapı altında çalışırlar. Hem tarımsal üretimden anlayan hem de finansal enstrümanları ve teknolojileri tarımsal üretime göre şekillendirebilen şirketler olmalıdırlar. Söz konusu alternatif finansman kaynakları yaratmak olduğunda, sektörün iç oyuncularına ek olarak sadece bankaları görüyoruz. Oysa sektörün en can acıtıcı sorunları olan üretim ve satış fiyat planlamalarında tutarsızlıklar, yüksek maliyetli girdiler, sürdürülebilir finansman çözümlerinin yerine yüksek maliyetli borçlanma araçları hâlen dokunulmadan duruyor. Biz de bu sorunlara sözleşmeli tarım üzerinden ‘Akıllı Kontrat’ teknolojileri ile dokunmaya çalışıyoruz.”
Tarım finansmanının kendine has özellikleri bulunuyor
Tarımsal üretimin özellikleri nedeniyle bu sektöre yönelik finansman kaynakları da kendine has nitelikler taşıyor. Örneğin; yılda bir ödemeli krediler, ekipman alım kredileri, hayvan alım kredileri gibi günlük hayatta pek duyulmayan çok sayıda kredi türü bu sektöre özel olarak sunuluyor. Ayrıca, çiftçilerin nakit akış döngüleri, ticari şirketler ya da maaşlı çalışanlarınkine benzemiyor. “Tarım sektörüne yönelik bir finansal enstrüman ya da teknoloji tasarlamak için tarım uzmanlığına ihtiyaç duyuluyor. Bu nedenle geleneksel bankalarda dahi tarım bankacılığı yapmayanlar ya da bu hizmetlerde zarar edenler olabiliyor. Şu anda bankacılık sektöründe 125 milyar TL kadar tarım kredisi bulunuyor. Yılda tahminen 1,5 milyon kredi başvurusu yapılıyor” diyen Yılmaz sözlerine şöyle devam etti: “Çiftçilerin finansmana erişimi, bankaların kredilendirme yaklaşımı ve kredilerin üretim zincirinde değere dönüşmesi çok kolay olmuyor. Bu alanda üretim zincirinin en başından en sonuna kadar finansman kullanımına ilişkin teknolojik geliştirme yapılabilecek çok sayıda alan var. Agri-Fintech çözümleri ile çiftçilerin ekonomisinde %1’lik bir iyileşme bile başlı başına büyük bir etki yaratacaktır. Krediye erişim ya da yüksek finansman maliyeti gibi sorunların tamamı çözüm bekliyor.”
Çiftçinin üretimde verdiği sözün bir değeri var. ”Agri-Fintech şirketleri ise bu sözü paraya veya başka bir ifade ile alım gücüne çeviriyor. Tarımsal üretim zincirinde birçok farklı biçimlerde üretim kontratları görüyoruz, bunları önemli bir kısmı da sözlü ilerliyor.” diyen Yılmaz; “bu kontratları ‘Akıllı Kontrat”lar ile değiştiriyor, yani dijital, doğru üretim ve teslim koşulları oluştuğunda tarafların hakedişlerini insansız yapan ve hasat döneminde üretilecek değeri bugün kullandıran, üretimin ve ürünlerin işlenme adımlarını şeffaflaştıran bir teknoloji ile yeniliyor. Üretim şeffaf hâle geldiğinde üreticinin gücü ortaya çıkıyor ve bu güç ile gübre, ilaç, tohum gibi girdileri istediği koşullarda alıyor, gereksiz borçlanmıyor. Uygulamada bu akış çiftçi ile firma arasında dijital ortamda yapılan bir sözleşme ile başlıyor. Bu ödeme sistemini kabul eden üye işyerleri ve girdi sağlayıcılardan ihtiyaçlarını alan çiftçi, ürünün satılmama endişesi olmadan üretim yapıyor ve tek bir alıcıya bağlı kalmadan ürünü satabiliyor.
Üreticinin dikkat etmesi gereken noktalar var
Üretime başlamadan önce dikkat edilmesi gereken konuları özetleyen Yılmaz şunları söyledi; “Türkiye’de coğrafik koşullara bağlı olarak ekilebilecek ürünler aşağı yukarı bellidir. Üretime başlarken ilk adım coğrafyayı anlamak olmalıdır. Diğer taraftan çiftçilerin üretim zincirine dahil olması, sözleşmeli tarım yaptıran firmalara erişmesi ya da alımı talep edilen ürünleri takip etmesi de yaygın bir yol. Çevrede alıcısı olan ürünlerin ekilmesi, bu alıcı firmalar ile sözleşme yaparak üretim yapmaları ve piyasayı sürekli takip etmeleri faydalı olacaktır. Üretim kooperatifleri ve birlikleri burada yerel karar vericiler olarak hem üretimi yönlendirmekte hem de ticari koşulları belirlemekte öne çıkıyor. Üreticiler planlama aşamasında yakın kooperatiflerden faydalanabilirler. Sözleşmeli üretim yaptıran firmalar ile çiftçileri birleştiren kanallar da kullanılabileceği gibi yakın zamanda tarım bakanlığı tarafından başlatılan Ditap (Dijital Tarım Pazarı) projesi de üretici ve alıcıları birleştiren bir ortam olarak mutlaka ziyaret edilmeli. Üretimde doğru yolu göstermeyi, çiftinin doğru kararları alabilmesini çok önemli buluyoruz.”
Salgın sektörün geleceğini de etkiledi
Sektörün geleceğini de değerlendiren Umut Gökçen Yılmaz; “Bu konuyu pandeminin etkilerini düşünmeden cevaplamamak gerekli. 2019 yılındaki tarım sektörü ile 2020 yılı arasında birçok açıdan farklılıklar var. Pandemi, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada tarım sektörünün çok büyük önem taşıdığını tekrar hatırlattı. Yakın bir zamanda Avrupa’da meyvenin lüks tüketim olması gerektiği yönünde görüşler ortaya çıktı. Tüm bunların sonucu 1-2 üretim dönemi sonunda tarıma da yansıyacaktır, hazır gıdaların kalitesindeki artış talebi, yerel ve butik üreticilerin ortaya çıkması beklenen sonuçlar. Öte yandan, Türkiye’de özellikle yaş meyve ve sebze ile süt üretiminin çok daha fazla gelişeceğini öngörüyoruz. Diğer bir güçlü alan ise beyaz et ve yumurta sektörü olarak görünüyor. Önümüzdeki süreçte ham tarım ürünlerinin ihracatının azalacağını ve işlenmiş paketli ürünlere daha fazla alan açılacağına inanıyoruz. Üretimde yüksek miktarlarda alım/satım ile dönen ticaretin yerini, katma değeri yüksek daha az miktarlarda tüketilebilen ürünler çıkaran ve entegre üretim zincirlerinin alması için gerekli tüketici koşulları oluşuyor. Pandeminin bir başka yönü de tarımın üretim zincirindeki hassasiyetini ortaya çıkarması oldu. İnsan emeğine bu kadar dayalı ve bu kadar kritik bir endüstrinin en borçlu aktörlerinin çiftçiler olması, değeri üreten kesimin sorunlarına bir nebze dikkat çekti. Birleşmiş Milletlerin kalkınma hedefleri arasında da yer alan gelir adaletsizliğinin önlenmesi, tarımsal üretimin verimliliğinin artması, sürdürülebilir tarım ve tarım ekonomisi kavramları tekrar konuşulmaya başladı. Bizim de faaliyetlerimizde en önem verdiğimiz çıktılar olan bu kavramların tekrar gündeme gelmesini umut verici buluyoruz. Tarım dünyanın en eski, büyük ve önemli endüstrisi. Doğumu da geleceği de insanlığın ellerinde. Biz ona gereken önemi verdikçe geleceği her zaman parlak.”
Paylaş