İklim krizine yönelik kaygı: “Eko-anksiyete”

İklim krizinin etkileri günbegün artıyor ve bu kriz Dünya genelinde geri dönüşü olmayan hasarlar meydana getiriyor. Daha bu hafta okulların kapanmasına bile neden olan şiddetli fırtına, ülkemizde belli bölgelerde hayatı oldukça olumsuz hale getirdi. Dünya genelinde de rekor kıran sıcak hava dalgaları, orman yangınları ve sellerle 2021; sonunda iklim değişikliğinin kritik konumuna uyandığımız bir yıl oldu. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli'nin değerlendirmesine göre de etkiler, artık "yaygın, hızlı ve yoğunlaşıyor". Birçok sonuç geri döndürülemez bir hal aldı ve okyanuslarda, buz tabakalarında ve deniz seviyelerinde meydana gelen değişiklikler binlerce yıl sürecek.

Haberin Devamı

Glasgow'da geçen ay düzenlenen COP26 (Conference of the Parties, yani Taraflar Konferansı, her yıl düzenlenen ve bu yıl 26.'sı gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın kısaltmasıdır) zirvesi öncesinde yapılan yeni bir ankete göre, büyük bir çoğunluk iklim değişikliğinin, insanlık üzerinde dünya çapında yaklaşık beş milyon cana mal olan Covid-19'dan daha korkutucu sonuçlara yol açacağına inanıyor. Yeni yapılan bir analizde, COP26 İklim Zirvesi'nde verilen taahütlere karşın, Dünya’nın küresel sıcaklık artışını kısıtlama hedefine yaklaşamadığı da kaydedildi. Dünya’nın küresel sıcaklıklarda hedeflenen 1,5 derecelik artışın çok ötesinde, 2,4 derecelik artışa doğru gittiği belirtildi. 

Ne yazık ki, bugünün çocukları, Dünyamızın geleceğinin iklim krizinden kaynaklı olarak ciddi biçimde tehlike altında olduğu bilinci ile büyüyorlar. Haber kanalları ve sosyal medya paylaşımları, orman yangınlarının ve kasırgaların can sıkıcı görüntüleri ile dolup taşıyor; her geçen gün iklim krizi odaklı yepyeni olumsuz gündemler öne çıkıyor. Ağustos ayında, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu, Dünya’daki 2,2 milyar çocuğun yarısının iklim değişikliğinin etkilerinden dolayı “son derece yüksek risk” altında olduğunu bildirdi. Yeni bir Dünya Bankası raporuna göre, iklim değişikliğinin etkisiyle önümüzdeki 30 yıl içinde en az 216 milyon insan evini terk etmek zorunda kalabilir. Hal böyle olunca, iklim krizi odaklı umutsuzluk da artıyor. Şu bir gerçek ki iklim krizi gerçeğinde büyümek, gençlerin ruh sağlığına zarar veriyor… 

Haberin Devamı

Peki tıp dünyasında henüz resmileştirilmemiş bir terim olaneko-anksiyetegerçekten hayatımızda yer ediyor mu?

En temel tanımı ile “eko-anksiyete” (ya da eko-kaygı), iklim değişikliğinin mevcut veya tahmin edilen etkilerinden duyulan korku olarak tanımlanıyor. Amerikan Psikoloji Derneği, 2017 yılında eko-kaygıyı “kronik bir çevresel kıyamet korkusu” olarak tanımlayan ilk kurum oldu. Son dönemlerde artan iklim protestoları, sıcak hava dalgaları ve bir dizi doğal afet, iklimi haber gündeminin üst sıralarına taşırken; Batı dünyasında da eko-kaygı patlamasına neden oluyor. 

Haberin Devamı

Doktorlar iklimle ilgili korkuların daha da kötüleşebileceğini veya önceden var olan zihinsel sağlık sorunlarını tetikleyebileceğini söylese de, eko-anksiyete klinik bir anksiyete bozukluğu ile aynı şey değil. Hatta bazı uzmanlar, aslında çoğu insan için eko-kaygının, iklim krizine sağlıklı bir yanıt olduğunu savunuyor. Kaygı, bazı ülkelerde ise somut tehditlerden kaynaklanıyor. Örneğin, Maldivler’de, küresel ısınmanın bir sonucu olarak yükselen deniz seviyeleri, alçakta bulunan ada ülkesinin 2100 yılına kadar tamamen sular altında kalabileceği anlamına geliyor (2050 yılına kadar, yükselen deniz seviyeleri nedeniyle 570 şehir risk altında olacak). 

Haberin Devamı

İngiltere’de ise uzmanlar, biraz farklı bir tanımı benimsiyor. "Eko-kaygı terimini sevmiyoruz, kulağa zihinsel bir bozukluk gibi geliyor. Bunun yerine, “eko-sıkıntıyı” (eco-distress) tercih ediyoruz” diyorlar. “Gençler gerçekten çaresizlik içinde. Gezegenin önemli sorunları var ve bu zorlukların farkında olmak bir bozukluk ya da hastalık değildir. Bu tamamen uygun ve mantıklı bir tepki.” 

İklim değişikliğiyle ilgili kaygı kendi başına bir akıl hastalığı olmasa da, çocukların iklim değişikliğinin uzun vadeli sonuçlarından kaynaklı kronik stresin etkisinde kalacakları bir gerçek. Sürekli stresin, zihinsel ve fizyolojik sağlıkları üzerinde olumsuz bir etkiye neden olacağı da gayet açık. 

Haberin Devamı

İklim değişikliğinin gençlerdeki etkileri hiç iç açıcı değil

Bilimsel bir dergi olan Lancet’da yayınlanan bir çalışmada, iklim değişikliğinin genç nesil üzerindeki etkilerini analiz eden küresel bir araştırmanın sonuçları paylaşıldı. Araştırmacılara göre, genç nesil yüksek düzeyde kaygıya ve  ihanete uğrama hissine sahip. Tüm bu göstergeler kaçınılmaz olarak ruh sağlıklarını olumsuz etkileyecek faktörler. Gençlerin iklim kaygısını ölçmeye yönelik bugüne kadar yapılan en büyük araştırma olduğu iddia eden bu çalışma, 10 ülkede 16-25 yaşları arasındaki 10.000 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. 

Anket, gençlerin % 60'ının iklim krizi konusunda “çok endişeli” veya “aşırı derecede endişeli” olduğunu ortaya koydu; % 45'ten fazlası ise bu duyguların günlük yaşamlarını etkilediğini söyledi. Ayrıca, gençlerin %75'i geleceğin korkutucu olduğunu düşünüyor. İngiltere'deki çocuk psikiyatristleri tarafından 2020'de yapılan bir anket ise, uzmanların yarısından fazlasının, çocukları ve gençleri iklim krizi konusunda sıkıntılı gördüğünü vurgulamıştı. 

Haberin Devamı

İlginç bir şekilde, güney yarımküre ülkelerinden gelen gençler, kuzeydeki akranlarına kıyasla, iklim değişikliği konusunda daha fazla endişelerini dile getirmişler. Gelişmekte olan ülkelerden katılımcılar da geleceğe yönelik güçlü olumsuz tepkiler dile getirmişler. Örneğin, Filipinler’den katılımcıların % 92'den fazlası, Brezilya, Hindistan gibi ülkelerden katılımcıların ise % 80'inden fazlası geleceğin korkutucu olduğunu düşünüyor. Ankete katılanların %39'u kendi çocuklarına sahip olmak konusunda tereddüt ettiklerini söylüyor. Tereddütün ülkeler arasında nispeten az değiştiği belirtiliyor. %50'den fazlası üzgün, endişeli, kızgın, güçsüz, çaresiz ve suçlu hissettiğini belirtiyor. 

Türkiye’de de durum pek farklı değil…

Türkiye’nin önde gelen online araştırma şirketi DORinsight da 1.000’i aşkın katılımcı ile ülkemizde “çevresel duyarlılık ve iklim krizi” odağında bir araştırma gerçekleştirdi. Bu araştırmada da benzer sonuçlar ortaya çıktığı görülüyor (bu araştırma sonuçlarını ilk defa Hurriyet’teki köşemde paylaşıyorum.) DORinsight araştırmasına göre ülkemizdeki Z kuşağı da iklim krizi konusunda oldukça edişeli. Eko-kaygının bilinme oranı tüm katılımcılar arasında %47’yken; Z kuşağı arasında bu oran %49’a çıkıyor. Eko- Kaygı kavramını bilenler arasında bu kaygı bozukluğunu yaşadığını belirten Z kuşağı oranı ise %82… Ülkemizin, Paris iklim antlaşmasını onayladığını bilen %68 oranında katılımcı bulunurken; katılımcıların %90’ı şirketlerin doğaya bir borcu olduğunu düşünüyor. Çocuklarımıza yaşanılabilir bir gelecek bırakacağımıza dair umudu olmayan kitle ise %60 oranında. Genel olarak da katılımcıların %80’i, bir markanın sürdürülebilirlik çalışmaları olmasının satın alma eğilimlerini arttıracağını ortaya koyuyor. 

Teknoloji iklim krizi ile mücadelede de yanımızda

COP 26 sonrasında, GSMA (Global System for Mobile Communications Association – Global Mobil İletişim Sistemleri Birliği) de, iş liderlerini ve politikacıları, 2050 yılına kadar net sıfır hedefine ulaşmak ve küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelerin 1,5C üzerinde sınırlandırmak için mobil bağlantı ve akıllı teknolojinin potansiyelinden yararlanmaya davet etti. GSMA’e göre akıllı teknolojiler, dünyanın net sıfır hedefleri için gerekli karbon emisyonu tasarrufunu sağlamada %40 oranında katkıda bulunabilir. Bu katkıyı sağlayacak akıllı teknolojiler hali hazırda olmakla birlikte, bu teknolojilerin özellikle üretim yapan sanayi kuruluşları ve enerji sektörü tarafından yeterli ölçüde kullanılmadığı belirtiliyor. Şu anda enerji sektöründe, bağlantılı teknoloji dünya genelinde sadece güneş enerjisi şebekelerinin yaklaşık %35'inde ve rüzgar şebekelerinin %10'unda kullanılırken; dünya genelinde imalat sektöründeki fabrikaların sadece %1'inde kullanılmakta.

Gençlere iklim krizi ile mücadelede yalnız olmadıklarını hissettirmeli ve onlara destek olmalıyız

Tüm bu araştırmaların işaret ettiği üzere, gençlerde gelecek hakkında gerçek bir karamsarlık var. Bu durum sadece korkutucu değil, aynı zamanda motivasyon da düşürücü. Herkes, zengin-fakir, genç-yaşlı, erkek-kadın, çevre kaygısı yaşıyor. Yapılması gereken ise öncelikle sorunu kabul etmek, tanımlamak; sonrasında ise çözüm yollarını tartışmak ve çözümler üzerinde çalışmalar gerçekleştirmek. Bu doğrultuda, toplumu bilinçlendirmeye yönelik çalışmalarda yer almak, doğayla bağlantı kurmaya yönelik projeler kurgulamak ve iklim krizi odağında, teknolojiden de faydalanarak çözümler geliştirmek gençlere iyi gelebilir. Bir yandan da gençlerin bu kriz ile mücadelede yalnız olmadıklarını ve her şeyi kendilerinin düzeltmelerinin beklenmediğini hissettirmemiz gerekiyor. Aktivist karakterleri ile öne çıkan Z jenerasyonu "çevreyi kurtarmak ve geleceği çok daha iyi, çevre dostu bir yer haline getirme” vizyonundalar. Onları bu vizyonda destekleyerek, bir nebze gençlere iyi bir dünya bırakamamanın verdiği suçluluk duygusunu azaltabiliriz…

Yazarın Tüm Yazıları