Paylaş
Covid 19 pandemisi ile ilgili oluşan aşı ihtiyacı için Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, İngiltere, Almanya ve Amerika’da çalışan birçok firma var ve hepsi farklı yöntemler üzerinden ilerliyorlar. Aşı çalışmalarına uygulanan yöntemlere, sağlık çalışmalarında uzun süredir öne çıkan ve gelişen teknolojinin biyoloji ile sinerjisinden doğan biyoteknoloji de önemli katkılar sağlıyor. Çalışmaları ile ilgili olarak faz 3 sonuçlarını açıklayan firmalardan bazıları da biyoteknoloji alanındaki yöntemlerle çalışıyorlar. Bu firmalardan Pfizer firmasının Alman biyoteknoloji firması Biontech ile yaptığı işbirliği ve Moderna Therapeutics biyoteknoloji firması, aldıkları sonuçlar ile bizlere umut kaynağı oldular. Bu iki çalışmada aşı konusunda ilk kez kullanılan mRNA teknolojisi kullanılarak gerçekleştirildi.
O zaman gelin hemen mRNA’nın ne olduğuna ve bu teknolojinin nasıl işlediğine bakalım.
Uzun yıllardır üzerinde çalışılan mRNA için yaşamın yazılımı (software of life) tanımlaması yapılıyor. Tıpkı günlük hayatımızda kullanılan yazılımların içerdikleri kodlar ile verileri işlemesi, süreçleri, sistemleri yönetmesi gibi.
Bütünsel olarak baktığımızda bizlerin de yaşamı aslında bir veri akışı. Vücudumuz, birbiriyle bağlantılı sistemlerin ve organların büyük bir sinerji ile çalıştığı biyolojik bir mekanizma. Bu mekanizmaya ait görünmeyenden görünenine kadar birçok bileşen var. Hepsi her birimizde genetik özelliklerimize göre işleyen son derece ‘biricik’ bir düzeni oluşturuyorlar. Fakat arka planda tabi ki bu düzeni yönlendiren ve yöneten yapılara ihtiyacı var.
Hepimizin DNA’sında oldukça fazla sayıda gen var. DNA'mızdaki bu genler aktif hale geldikleri zaman protein üretimi gerçekleştiriyorlar. Araştırmalara göre ise genlerin etki seviyesini düzenlemede DNA tek başına yeterli olamıyor. mRNA bu işlemin gerçekleşmesinde kilit rolü olan bir bileşen. İngilizcesi messenger RNA olan Mesajcı/Kurye RNA (mRNA), sentezlenecek bir proteinin amino asit dizisine karşılık gelen kimyasal şifreyi taşıma görevine sahip bir molekül. Bu molekül proteinler yapıldıktan sonra çeşitli hücresel mekanizmalarla ortadan kaldırılıyor. Yani mRNA, bir DNA kalıbından sentezlenerek protein sentez yeri olan ribozomlara, protein kodlayıcı bilgiyi taşıyor. İnsan biyolojisinde temel bir rol oynayan mRNA, vücudun protein üretiminde ve bu proteinlerin farklı bölümlere gönderimine dair yönergeleri barındırıyor. Bu işlevi sayesinde mRNA’nın DNA kadar kritik öneme sahip olduğu, bu yöntemle geliştirilecek ilaçların, doğrudan hücre içinin ve protein üretiminin adreslenmesiyle hastalıkların tedavisinde ve ya önlenmesinde bir dönüşüm yaratma potansiyeline sahip olduğu düşünülüyor.
Klasik aşı üretim yöntemleri hastalığa neden olan ve patojen denilen yapıların etkisi azaltılmış bir halde vücuda verilmesi kapsıyor. Bu şekilde zayıflatılmış halde vücuda verilen etken ile bağışıklık oluşumu amaçlanıyor.
mRNA teknolojisinde ise virüse bağışıklık yaratacak kısmın insan vücudunda üretiminin sağlanmasına çalışılıyor. İlaveten biyoteknoloji alanı kişiselleştirilmiş tıp çalışmalarına da imkan sağlıyor. mRNA tabanlı gerçekleşen bu çalışmalar ile (therapeutic personalized cancer vaccine-PCV) şahsi kanser aşıları konusunda da gelişmeler sürüyor.
mRNA teknolojisi "21. yüzyıl bilimi" olarak tanımlanıyor ve mRNA temelli Covid-19 aşılarından alınan olumlu verilerin, gelecekte ortaya çıkabilecek enfeksiyon hastalıkları salgınlarıyla da mücadele etmede önemli bir potansiyel sunabilme imkanı var.
Paylaş