Güncelleme Tarihi:
itelligence nasıl doğdu? Nasıl bir ihtiyaç görüldü de böyle bir şirketin temelleri atıldı?
Norbert Rotter: Bir start-up’tan dünya çapında iş yapan bir teknoloji şirketine dönüşümün hikayesini yazan itelligence’ın temelleri 1989’da Almanya’nın Bielefeld şehrinde atılıyor. Garaj değilse de üç odalı mütevazi bir dairede… Herbert Vogel ve Wolfgang Schmidt, S&P Consult adını verdikleri şirketlerini burada kuruyor. Yalnızca bir SAP danışmanlık şirketi olarak hizmet vermek konusunda oldukça kararlılar. Yenilikçi bir yaklaşım benimsiyorlar. Çağa ayak uydurmanın yanı sıra, çağın ötesine geçmenin ancak inovasyonla mümkün olabileceğine inanıyorlar. Teknolojinin gücünün nerelere uzanabileceğini gören Vogel ve Schmidt, var olanı sürekli sorgulayarak yeni yöntem ve teknolojiler buluyor, kendi çözümlerini geliştiriyor ve geleceği şekillendirmeyi bir ihtiyaç olarak önlerine koyuyor.
S&P Consult şirketi, 1992’de Schmidt, Vogel & Partner (SVP) adını alıyor. Bu dönemde Avrupa genelinden müşterilerin dikkatini çekmeye başlıyorlar. Şirket 1993 yılını 25 çalışanla tamamlıyor. Şirket, 1994’te müşterisi olan bazı şirketlere 25 yıl sonra bugün hâlâ hizmet veriyor! İlerleyen yıllarda İsviçre, Avusturya ve ABD'de şirketler kuruluyor ki bu SVG’nin küresel bir şirket olma yolundaki en büyük adım oluyor.
Daha sonra SVC AG adını alan şirket, 21. yüzyılla birlikte önce halka açılıyor. Daha sonra bankacılık, telekomünikasyon ve lojistik alanlarında büyük müşterileri olan Hamburg merkezli yazılım şirketi APCON ile güçlerini birleştiriyor. Bu birliktelik kısa sürse de şirketin uluslararası alandaki saygınlığının artmasına vesile oluyor.
itelligence ise 2000 yılında doğuyor. 700'den fazla müşterisi ve binden fazla çalışanıyla pazarın en güvenilir SAP iş ortağı olarak hizmet veriyor. 2008’de NTT DATA Grubu’nun bünyesine katılması, itelligence için önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor. Yeni merkezlerde faaliyet göstermeye başlayarak, şirketin büyümesine yeni bir ivme kazandırılıyor.
Dijital dönüşümde Türkiye olarak hangi noktadayız? Dünyanın gerisinden mi geliyoruz, yoksa çağı yakalayabildik mi? Türkiye'yi Avrupa ve diğer bölge ülkeleriyle kıyasladığınızda hangi avantaj/dezavantajları görüyorsunuz?
Danış: Türkiye’nin geldiği noktayı doğru değerlendirmek için, dijital dönüşümün nereden geldiğinden başlamamız daha doğru olur. Öyle ki teknolojinin içine doğmuş ve bununla yetişmiş bir nesil söz konusu. Üstelik bu nesil büyümüş, şirketlere girmiş, yönetici ve daha da önemlisi müşteri olmuş durumda. Ancak vakitleri yok! Dolayısıyla işlerin hızlı ve kolay ilerlemesini talep ediyorlar. Bu talep, şirketleri tüm bunlara cevap verebilir hale gelmeye zorluyor. Hal böyle olunca, daha önce büyük holding ve gruplarla yaptığımız büyük bütçeli projeler, şimdilerde belli bir segmentin altındaki küçük ölçekli şirketler için de ulaşılabilir oluyor.
Türkiye, dijital dönüşüm konusunda oldukça hevesli, potansiyeli yüksek ve ilham veren dijital dönüşüm hikayeleri yazan bir ülke… Üstelik, önceleri yurt dışındaki uygulamaları Türkiye’ye getirirken, bugün burada uyguladıklarımızı dünyaya açtığımız bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.
Türkiye dinamik bir ülke. Bu durum, tüm şirketlere ve özellikle de yöneticilerine çevik, esnek ve hızlı olma konusunda beceri kazandırıyor. Özellikle değişimin çok hızlı olduğu teknoloji ve yazılım dünyasında, bu beceri bizi farklılaştırıyor. İnovasyon, ürün geliştirme, yaptığımız işleri dünyaya anlatma gibi kendimizi geliştirmemiz gereken alanlarda bulunsa da yakın geleceğe yönelik çok büyük bir potansiyel taşıdığımız bir gerçek. Almanya'ya burada yaptıklarımızı anlattığımızda ve özellikle yurt dışı projelerinde gösterdiğimiz başarılarımızı gördüklerinde, bu potansiyeli kolayca fark ediyorlar.
Dijital dönüşüm her şirket için olmazsa olmaz bir yapılanma mıdır? Olmaması ya da geç olması bir şirkete neler kaybettirebilir?
Rotter: Şirketlerin iş yapış şekillerinin değiştiği, iş kararlarının teknolojiyle şekillendiği bir dönemdeyiz. Bugünün dünyasında teknolojiyi konuşmadan herhangi bir iş kararı alınması mümkün değil. Üstelik bu durum hem kurumsal şirketler, hem KOBİ’ler, hem de son tüketiciye ulaşan B2C olarak adlandırdığımız işletmeler için geçerli. Çünkü müşteri davranışları ve taleplerin hızlı değişimine paralel olarak bulut teknolojileri, nesnelerin interneti veya yapay zeka gibi konular artık birer servis haline geldi. Müşterilerin pek çoğunun tıpkı kira öder gibi bu hizmetleri alabildikleri bir dönemden bahsediyoruz. Aynı zamanda müşteri ve tüketicilerden gelen büyük bir baskı ve talep de söz konusu. Dolayısıyla, ölçeği ne olursa olsun şirketler dijital dönüşüm sürecine girmek zorundalar. Aksi takdirde rekabetçi olmaları, dahası bir oyuncu olarak varlıklarını sürdürebilmeleri mümkün değil.
itelligence Türkiye CEO'su Dr. Abdülbahri Danış
Dijital dönüşüm sırasında nelere dikkat etmek gerekli? En çok hangi hatalar yapılıyor?
Rotter: Dijital dönüşüm “dijitalleşme” ile karıştırılabiliyor. Çoğu zaman yeni nesil teknolojileri kullanmak, dijital dönüşüm olarak adlandırılıyor. Oysa dijital dönüşüm, teknoloji kullanarak iş modelinin geri dönüşü olmayacak şekilde kökten değişmesini ifade ediyor. Bu sebeple dijital dönüşüm, tek bir teknoloji projesiyle gerçekleştirilen bir kavram değil, bir yol haritası… Şirketlerin uzun vadeli iş modelleri üzerine kafa yorduğu ve teknolojinin avantajlarından sonuna kadar yararlandığı ve bunu adım adım gerçekleştirdiği bir yol haritası olmadan bu dönüşümü gerçekleştirmeleri mümkün gözükmüyor.
itelligence Türkiye'nin başarıları herkesin dilinde, alınan ödüller ortada. Türkiye'deki bu başarılı tablo nasıl yakalandı?
Danış: itelligence Türkiye olarak ülkemizde her yıl yaklaşık %40 - 50’lik artışla büyümeye devam ediyoruz. Bu başarılı tablonun mimarı ise elbette ki genç ve dinamik ekibimiz. Türkiye’den bir ekibin dünyaya örnek olan işler başarmasının haklı gururunu yaşıyoruz. Ekibimizin başarısını da cesaretimize ve uzmanlığımıza borçluyuz. Biraz da yaptığımız işe gönlümüzü vermemize… En büyük ödülümüz ise gerek Türkiye’de, gerek bölgede, gerekse dünyada örnek gösteriliyor oluşumuz. Öyle ki sadece Türk şirketlerinde değil, çokuluslu şirketlerin Türkiye’deki üretim yerlerinde ve şirketlerinde de projeler üretiyoruz. Son 5 yıldır Türk şirketlerinin Rusya, Amerika, Çin ve Meksika gibi yurt dışı operasyonlarına destek veriyoruz. Ayrıca itelligence Dubai ofisinin tüm yönetimini Türkiye'den gerçekleştiriyor, tüm operasyonlarını ekibimizle birlikte yürütüyoruz. itelligence Türkiye olarak hem ülkemize hem de pazara güveniyor, Türkiye’yi bir merkez haline getirip bölgeye ve dünyaya buradan hizmet sunmayı amaçlıyoruz.
itelligence Türkiye olarak SAP ekosistemindeki en büyük uluslararası iş ortağı olmayı nasıl başardınız?
Danış: itelligence, 2012’de Türkiye’ye girdiğinde yaklaşık 140 kişilik bir organizasyonken, bugün 890 kişilik bir yapıya ulaştık. Bu büyüme, özellikle yurt dışından bakıldığında inanılmaz bir başarı öyküsü olarak değerlendiriliyor. Çünkü Almanya her yıl ortalama %10-12 büyürken, biz bu oranların çok üzerine çıkarak 4 yılda 8 kat büyüdük. Bizi bu denli ileriye taşıyanın ise agresif hedeflerimiz olduğuna inanıyor, bin kişilik bir organizasyona dönüşme hedefiyle ilerliyoruz. Bu doğrultuda önemli yatırımlar yapıyor, ekip ruhuyla, yeni nesilleri de aramıza katarak yeni teknolojilerle yeni çözümler üretmeyi ve geleceği şekillendirmeyi odağımıza alıyoruz. Gönül vererek yaptığımız projelerin başarısını tüm dünyaya kanıtlamış olmaktan gurur duyuyor, Türkiye’yi bu pazarın merkezi haline getirme hedefiyle var gücümüzle çalışıyoruz.
itelligence Türkiye olarak 2020'yi nasıl yorumluyorsunuz? Sektörde ne gibi değişimler bekliyorsunuz?
Danış: 2020’yi itelligence Türkiye olarak büyüme trendimize devam edeceğimiz bir yıl olarak görüyoruz. Yalnızca yurt içinde değil, dünyanın her köşesinde Türkiye’deki ekibimizle örnek projeler yaptığımız, buradan geliştirdiğimiz ürünleri tüm dünyada çokladığımız, robotik süreç otomasyonu, nesnelerin interneti, yapay zeka, yeni nesil kurumsal uygulamalar gibi alanlarda yeni çözümler ve projeler yapacağımız bir yıl olarak görüyoruz. Özellikle 2020’nin ikinci yarısından itibaren durağan seyreden bazı sektörlerin Türkiye’de yatırımlarının hızlanacağını düşünüyoruz ve bizim projelerimizle müşterilerimizin büyüme ve kârlılık hedeflerine çok ciddi katkı yapacağımıza inanıyoruz.