Güncelleme Tarihi:
"İnsansız Hava Araçları (İHA): Temel Bilgiler ve Kullanım Alanları" kitabının yazarı da olan Murat Düzgün, yaptığı açıklamada, uçan hava araçlarının temelde yük ve yolcu taşıdığını, askeri alanda bakıldığında silah ve çeşitli mühimmatların söz konusu olduğunu söyledi.
Düzgün, şunları söyledi:
"İleride askeriyede de bir nakil durumu söz konusu olduğunda daha büyük dronelerle bu tür şeyler yapılacaktır. Şu anda daha çok gözlemsel olarak kullanılıyor. Sivil hayata geldiğimiz zaman dronelerin yapabildikleri işler ve taşıyabildikleri şeyler var. En basit ve net olanı, lojistik sektörüdür. İkinci olarak da inşaat sektörü dediğimiz alandır. İnşaat denilince, sadece yapı anlamında değil, toprak ve topoğrafya ve karasu özelliklerini kullanarak yeryüzünde yapılabilen her türlü faaliyet... Burada zooloji mühendisliğinden tutun da arkeolojiye kadar giden her türlü faaliyeti içeren geniş bir yelpaze var. Bunun yanı sıra tarımda birtakım kullanımlar var. Bu alanda da ilaçlamadan bitkinin yeşerme ve canlanmasının termal çekilmesine kadar bir yelpaze var. Sağlık sektöründe kullanılmaya fazlaca başlandı. İleride şehir içinde kentsel lojistik dediğimiz türde de droneler kendilerini yavaş yavaş göstermeye başladı. Droneler artık vazgeçilmez bir hale geldi."
Düzgün, havacılıkta en önemli konunun, havada giden araçlar ve trafik olmadığını vurgulayarak, "Yerden bu işi önce planlayan, sonra kontrol eden, ondan sonra da aksaklıklar ve acil durumları yöneten insanlar grubudur. Güzergahları belirlediğinizde, altyapı bilgilerini oluşturursanız, artı olarak bunu uçuşlar sırasında kontrol ederseniz hiçbir sorun yaşanmaz." dedi.
Hava taksilerin çok yakında hayatımızın bir parçası olacağını belirten Düzgün, insansız hava araçlarının Türkiye'nin yurt dışı operasyonlarındaki etkili rolüne dikkati çekti.
Türkiye'de bu alanda yapılan yatırımlara değinen Düzgün, "Türkiye’de insansız hava araçları işinde olan kişilerin çoğu ile bir şekilde irtibatımız oldu. Sanıldığı gibi olay; birkaç senelik bir olay değil, uzun bir geçmişi var. Havacılık bir aşktır ve bu iş bir anda olan bir gelişme değildir. Türkiye'de belli kişilerin şahsi gayretleri ile bu işin altyapısı 1990'lı yıllarda atılmıştı. Dünyada da 1980'li yıllardan önce atılmıştı. Bugün gelinen noktada güzel bir bilgi birikimi var." diye konuştu.
Düzgün, Türkiye'nin havacılık konusunda yavaş yavaş otoritesini kullanmaya başladığını belirterek, şunları kaydetti:
"Bunun nedenlerinden birincisi, bulunduğumuz coğrafya itibarıyla dünya üzerindeki jeopolitik konumumuzun çok düzgün olması. İkinci olarak da altyapıda belli yatırımlar gerçekleşti. Bu gerçekleşme de öncelikle askeri oldu. Zaten dünyada teknolojik gelişmelerin çoğu önce askeri olarak yapılır. Bugün savaş uçaklarındaki teknoloji yolcu uçaklarında kullanılmaktadır. Gemicilikte de yapılan birtakım gelişmeler ordudan sivile doğru gider. Dolayısıyla doğru bir yerden başladık. Türk ordusuna direkt can damarı olmuş SİHA'lardan bahsediyoruz. Bunun altyapısı çok eskiden kurulduğu için bir altyapımız zaten vardı. Çok düşük hatalarla biz bu işi öğrendik.
Siz bir malı ürettiğiniz zaman bunu kullanabilirsiniz ama bunu geliştirmek istediğiniz zaman belli bir gelire sahip olmanız gerekiyor. Devlet veya belli sponsorlarla bu işi yürütebilirsiniz ama bu işi en iyi yapmanın yolu hem üretip hem satmaktır. Şimdi marketi genişletebilirsek sadece askeri için değil, sivil havacılık için de bu teknolojiye daha fazla yatırım yapıp bu teknolojiyi daha yükseğe çıkartabiliriz. Öyle bir an gelir ki bütün dünya, bu teknolojiyi sizden talep etmeye başlar. Şu anda Türkiye için buna ramak kaldı. Kendimiz denedik, kullandık, kullandırdık, şimdi sipariş alıp bunu birilerine satma zamanı geldi. Bu aşamada bu teknolojiyi kanıtlayarak çok iyi pazarlamasını yapmak gerekiyor."
Düzgün, Türk tekniğine ve teknolojisine 2010'lu yıllara gelene kadar hiçbir dünya devletinin güvenmediğini ifade ederek, "Bir patlama noktası olarak SİHA ve İHA'larda Türkiye bir şeyi geliştirip bunu kanıtlayabilirse üretmiş olduğumuz diğer bütün teknikleri ve teknolojileri de bir şekilde kanıtlamış oluruz. İHA ve SİHA konusunda Türkiye inşallah uzman konumuna gelir. Böylece Türk tekniği de dünyanın tanıdığı bir teknik olarak ortaya çıkar. Çok iyi yoldayız, çok iyi bir konumdayız. Bundan sonra da pazarlamasını iyi yapabilirsek bu iş tamamdır." dedi.