Güncelleme Tarihi:
Ben de birçokları gibi bu tartışmalı sosyal medya ağına, ABD'de yerel saatle 11.59'dan sonra neler yaşanabileceğine bakmak için girmiştim. Bu, Amazon'un şiddet bağlantılı içeriğe sahip olduğu iddiasıyla Parler'ı kaldıracağını açıklamasından sonra, uygulamaya yeni bir ana sunucu bulmaları için tanıdığı sürenin de sonuydu.
Parler'ın kaldırılması, ABD Kongresi'ne geçen hafta düzenlenen baskından sonra, Amerikan teknoloji devlerinin Donald Trump ve bazı radikal destekçilerinin sosyal medya platformlarında uzaklaştırılması çabalarında önemli bir adım olarak görüldü.
Ama saat 12.00'ı gösterdiğinde ise hiçbir değişiklik olmamıştı. Ben ve benim gibi milyonlarca kullanıcı hala Parler'da arama yapabiliyor, paylaşımda bulunabiliyordu.
Daha sonra ise, dünyanın birçok yerinde kullanıcılar domino taşı gibi yaşadıkları sorunları bildirmeye başladılar. Benim için de saat 12.10'da her şey durmuştu. "İçerik bulunamadı" mesajı çıkıyordu.
"İfade özgürlüğü" açısından Twitter'a alternatif görülen ve hızla büyüyen bu platform Parler, bir hamlede devrilmişti. Artık Parler yoktu. En azından şimdilik.
Parler büyük ihtimalle kendisine yeni bir sunucu bulacak. Ama dünyanın en büyük web hizmetleri sağlayıcısı olan Amazon Web Services'i (AWS) kaybetmek, birçok diğer ana sunucunun da Parler'ı reddedebileceği anlamına geliyor.
Teknoloji ve teknoloji etiği araştırmacısı Stephanie Hare, Amerikan teknoloji firmalarının benzer nedenlerle bir uygulamayı platformlarından kaldırmasının ilk defa yaşanan bir olay olmadığını söylüyor:
"Amazon'un Parler'a karşı hamlesi emsalsiz değil. 2017'de beyaz ırkın üstünlüğünü savunan The Daily Stormer ve 2019'da 8Chan siteleri, Teksas El Paso'da katliam yapan silahlı saldırgan tarafından kullandıklarının tespit edilmesinin ardından, Cloudflare gibi bazı Amerikan şirketlerinin içerik hizmetlerini engellediğini ve DDoS (Dağıtılmış Hizmet Engelleme) korumasını kaldırdığını görmüştük."
Parler'a karşı harekete geçen sadece AWS değil. Google ve Apple da app uygulamaları indirme programlarından Parler'ı çıkardı.
Bu da daha önce görülmemiş bir adım değil.
Kendisini "ifade özgürlüğü platformu" olarak tanıtan ama aşırı sağcı, radikal görüşlerin paylaşıldığı bir "cennet" olarak görülen Gab de uygulamaların indirildiği programlardan çıkarıldı ve yasaklandı. Gab'e hala web tarayıcılarından ulaşılabiliyor ve platform, son günlerde kullanıcı sayısının arttığını öne sürüyor.
Twitter, Kongre saldırısıyla bağlantılı hesapları Pazartesi günü kapattı. Twitter açıklamasında, "QAnon komplo teorileriyle bağlantılı 70 binden fazla hesabı kapattığını" duyurdu.
Daha önce eşi benzeri görülmeyen mesele ise, bu adımların hedefinde bir devlet başkanının olması.
Destekçilerinin ABD Kongresi'ne saldırdığı geçen haftadan bu yana Trump'ın, Twitter, Facebook, Instagram, Snapchat ve Twitch dahil büyük sosyal medya platformlarında paylaşım yapması yasaklandı.
YouTube, Trump'ın bazı videolarını yasakladı ama kendi kanalının son şansı olduğunu söyledi.
Almanya Başbakanı Angela Merkel dahil, birçok Avrupa ülkesi lideri bu adımı "sorunlu" gördüklerini ifade etti.
Avrupa Komisyonu Üyesi Thierry Breton, ABD Kongresi'nde yaşananları "sosyal medyanın 11 Eylül'ü" olarak değerlendirdi. Politico dergisine yazan Breton, "bir CEO'nun herhangi bir denetim olmadan ABD Başkanı'nın hoparlörünün fişini çekebiliyor olması hayret verici" dedi.
İngiltere Sağlık Bakanı Matt Hancock, sosyal medya ağlarının artık "editoryal kararlar aldıklarını" ve platformların "kimin sesinin duyulması ve kimin sesinin duyulmaması gerektiğine karar vermeye başladıklarını" söyledi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in muhalifi Rus siyasetçi Alexey Navalni de Trump'a Twitter'ın getirdiği yasağı devlet sansürüne benzetti.
Attığı tweette Navalni "Donald Trump'a uygulanan Twitter yasağı kabul edilemez bir sansürdür. Tabii ki Twitter özel bir şirket. Ama Rusya ve Çin'de bu tip özel şirketlerin devletin en yakın dostları ve mesele sansüre geldiğinde de en yakın destekçileri olduğunu gördük" yazdı.
Sosyal ağların özel şirketler olduğu bir gerçek. Özel üyelik isteyen gruplar, kulüpler gibi üyelerine kendi kurallarını dayatabilir. Dolayısıyla, Facebook'un sahibi Mark Zuckerberg ve Twitter'ın kurucusu Jack Dorsey gibi de aslında bunu yapabilir.
Getirilen en önemli kurallardan biri, siyasetçilerin içeriklerinin kamusal söylem için önemli olduğunu göz önünde bulundurmaktı.
Dolayısıyla Facebook ve Twitter gibi platformlar, ABD başkanı gibi yüksek profilli kullanıcılara, kullanım koşullarının ihlali konusunda daha fazla esneklik tanınacağını söylüyordu.
Ama koronavirüs salgınının başından bu yana çok büyük değişiklikler yaşandı ve şirketler, dünya liderlerinin paylaşımlarına karşı harekete geçmeye başladı.
Facebook ve Twitter, Mart ayında Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun Covid-19 ile ilgili paylaşımlarını yanlış bilgileri yaydıkları gerekçesiyle sildi.
Twitter, Mayıs ayında da ABD Başkanı'na karşı benzer bir adım attı ve uygulamanın moderatörleri Trump'ın paylaşımına "şiddeti övdüğü" uyarısını koydu.
Trump, Siyahların Hayatı Değerlidir (Black Lives Matter) protestolarıyla ilgili "Yağma başladığında silahlar ateşlenir" tweeti atmıştı.
Sosyal medya yorumcusu Matt Navarra, Trump'a getirilen yasağın, platformların kullanıcıları ve kullanıcıların neleri paylaşabileceğinin kontrol edilmesi açısından 'önemli bir emsal' olduğunu söylüyor.
Bazı analistler de bu hareketin, dünya genelinde teknoloji moderasyonu açısından bir dönüm noktası olabileceği görüşünde.
Facebook, Pazartesi günkü açıklamasında Uganda hükümetiyle doğrudan bağlantılı olduğu tespit edilen hesaplar ağını kaldırdığını duyurdu. Hesapların, ülkede yapılacak seçimleri manipüle etmek için kullanıldığı iddia edildi.
Mahremiyet avukatı ve teknoloji uzmanı Whitney Merrill, bu adımın da teknoloji devlerinin moderasyon konusunda değişikliğe gittiklerine işaret ettiğini söylüyor:
"Sosyal ağların kuralları ve kullanım koşulları zamanla değişiyor, ki bu da çok normal. Ama dünya genelinde istikrarlı bir şekilde uygulanmıyorlar. ABD Başkanı'nın kaldırılması küresel olarak benzer tavırların engellenmeye başlanacağı anlamına gelebilir."
Twitter'daki son saatlerinde Trump yeniden, ABD anayasasının 230'uncu maddesini 'ifade özgürlüğünü engellemekle' suçladı. Başkanlığı döneminde Trump, sosyal medya ağlarını kullanıcıların paylaşımlarıyla ilgili yükümlülüklerden muaf tutan yasayı feshedeceği tehdidinde bulundu.
Birçokları, sosyal ağları içeriklerin yönetimine daha fazla müdahil olmaya zorlayacağı için, bu korumayı kaldırmanın ifade özgürlüğüne zarar vereceği görüşünde.
ABD'nin 46. Başkanı Joe Biden da içerik yönetimini artırmak ve sahte haberlerin yayılmasını önleme amacıyla yasayı feshetmek istediğini söyledi.
Trump son tweetinde de "başka internet siteleriyle görüştüğünü" ve yakın zamanda "çok büyük bir duyurusu olabileceğini" ifade etti.
Son günlerde yaşanan olaylara bakıldığında, Trump ve bazı destekçilerinin yalnızca kanun koyuculara karşı değil, ana akım medyada kendilerine yer edinmeden önce, teknoloji devlerine karşı da çetin bir mücadeleye gireceklerini öngörmek zor değil.