Güncelleme Tarihi:
Hepimiz biliyoruz ki, dijital ağın hayatımızın hemen hemen tamamına etki ettiği bir çağın içerisindeyiz. Özellikle son birkaç yıl içerisinde tüketim alışkanlıklarımız ile birlikte tüketim araçlarımızda köklü değişikliğe uğradı.
Tüketici olarak artık mağaza mağaza gezip beğendiğimiz ürünü almaktansa, online siteleri kullanarak, evimizden bütün mağazalar ayağımıza geliyormuş gibi alışveriş yapmak daha cazip geliyor. Bunun iki temel sebebi var. Zamandan tasarruf ve tüketicinin ürünleri eş zamanlı karşılaştırma şansı.
Artık hemen hemen bütün mağazalarda bulacağımız şeyleri daha kolay ve rahat şekilde internet alışverişinde bulabildiğimiz için yorulmadan daha fazla ürüne ulaşmanın, hepimiz için daha çekici bir hal aldığını söyleyebiliriz.
Tüsiad’ın 2019 raporuna göre de, ülkemizde E–Ticaretin büyüme trendi 2018 verilerine kıyasla, %42 seviyelerinde olup, dünya çapındaki büyüme trendinden bir hayli fazladır.
Bununla birlikte, Şubat ayında patlak veren Covid-19 pandemisi tüm dünyayı geri dönüşü olmaksızın değiştirdiği gibi en büyük etkiyi de tüketim alışkanlıklarımızın neredeyse tamamen e-ticaret kapsamında online alışverişe dönmesi yönünde etkilemiştir.
Hal böyle iken, sosyal medya kanallarının da alışveriş için yoğun kullanılmaya başlandığına şahit oluyoruz. Peki sosyal medya kanallarından yaptığımız alışverişler bizi nasıl koruyor ya da nasıl koruyacak? Bilişim Hukukunda Uzman Av. Emre Avşar, işin hem hukuki boyutunu hem de tüketici tarafındaki oluşabilecek negatif etkilerini anlattı:
"Sosyal Medyada harcanan zaman, ulaşım kolaylığı ve akıllı telefonların getirdiği kolaylıklar dolayısıyla E–Ticaret, sosyal medya platformlarıyla doğrudan ilişkili hale gelmiştir. Firmaların satış stratejileri, kullandığı yöntemler ve reklama alışkanlıkları da tamamen değişmiştir. Marka tanınmışlıklarının artması, ürünlerin daha geniş kitleye hitap etmesi için firmalar sosyal medya ağlarının kullanımını artırmışlardır.
2018 yılı raporlarına göre; Türkiye’de faaliyet gösteren 3,1 milyon işletmenin %55’lik bir kısmı olan 1,7 milyon işletme Facebook, Instagram, Whatsapp ve Facebook Messenger’i kapsayan Facebook uygulama ve hizmet ailesini kullanmaktadır. Araştırmanın odaklandığı dönemde, Facebook platformları aracılığıyla tetiklendiği tahmin edilen doğrudan tüketici harcamaları 6,3 milyar TL olarak hesaplanmıştır.
Bu nedenle sosyal medyadaki bu ticaretin düzenleme altına alınması, tüketicinin de korunması gerekmektedir.
Buna göre 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun’un bu açıklığa cevap verip vermediği de tartışma konusudur. Nitekim bu kanun, resmi E-Ticaret’e ilişkin, sipariş verme, ticari iletişime ilişkin esaslar, elektronik ileti gönderme şartı, kişisel verilerin korunması gibi sorunlara yanıt bulmaktadır. Ancak sosyal medya üzerindeki bağımsız satıcıların hangi regülasyonlara tabi oldukları konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu husus direkt olarak Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’u da etkileyecektir.
Çünkü sosyal medya alışverişlerinin bir nizamda yapılıyor olması halinde tüketicinin haklarının ihlal edileceği tehlikesi de ortadan kalkacaktır. Yine de bu konuda Tüketiciyi koruyan yegane kanun 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanundur.
“Tanımlar” başlıklı 3. Madde 1. Fıkra (l) bendinde, Tüketici işlemi: “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak tanımlanmıştır.
Kanun’un 48. ve 84. Maddelerine dayanılarak hazırlanan Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliğinin “Tanımlar” başlıklı 4. Madde 1. Fıkra (e) bendinde, “Mesafeli Sözleşme” ise: “ürünün satıcısı veya sağlayıcısı ile tüketicinin eş zamanlı fiziksel varlığı olmadan, malın veya hizmetin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu zamana kadar ve kurulduğu zaman da dahil olmak üzere uzaktan iletişim araçlarının kullanılması ile kurulan sözleşmeler”, olarak tanımlanmıştır.
Aslında 6502 Sayılı Kanun’un da anlattığı üzere; Kanunun koruma alanı satıcılardan birinin “tacir” olmasıyla sınırlandırılmıştır. Yani, bir vergi levhasının olması, satılan ürünle ilgili fatura kesilmesi, irsaliye göndermesi, resmi hesaplardan ödeme geçilmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere, Sosyal Medya’da satış yapabilmek için ülke içerisinde herhangi bir vergi açılışının olmasına gerek duyulmadan EFT, HAVALE ya da şahsi hesaplara ödeme yapma gibi seçenekler kullanılarak sadece sosyal medya platformunun “işletme hesabına” geçiş yapılarak denetimsiz ve vergisiz satışlar gerçekleştirilebiliyor.
Bu aşamada, 6502 sayılı kanunumuzda çaresiz kalıyor.
O yüzden, sosyal medya üzerinden e-ticaret hacminin gün be gün arttığı bu dönemlerde, satış şartlarının yenilendiği, bireysel satışların dahi düzene konulduğu, cayma hakkı, iade hakkı, mesafeli satış sözleşmesi gibi düzenlemelerin de yer aldığı Sosyal Medya satışlarına özel yeni bir kanunun getirilmesi hem rekabet hukuku hem de tüketici hukuku açısından elzem haldedir."