Güncelleme Tarihi:
Ocakta yangının, metan gazından mı, kömür tozundan mı çıktığını anlayamayan uzmanlık, nükleer teknoloji söz konusu olunca ne yapacak? Risk değerlendirmesi yapmadan kriz yönetimini ona buna emir vermek sanan anlayış bir nükleer kazada tam anlamı ile karaya oturur.Japonya gibi bilim ve teknolojinin doruğunda bir ülke bile hiç beklemedikleri tusanami ile karşılaşınca şoke oldu; fakat kendilerini çabuk toparladı, çünkü arada akıl var, bizde her şeyi bilen çokbilmişler. Akkuyu'da meydana gelecek bir kaza tüm Akdeniz bölgesini Sinop'ta meydana gelecek bir kaza ise tüm Karadeniz bölgesini, hatta iç Anadolu'yu bile etkiler.
Beş dalda Oscar kazanan ve Türkçeye 'Vadim o kadar yeşildi ki' adı ile Türkçeleştirilen bir filimde, Soma gibi küçük bir madenci kasabasında, kaderleri tıpkı Soma'daki ailelere benzer ailelerin ve yeşilini kayıp eden vadilerin dramı anlatılır. Yerin derinliklerinde kömür tozu solumaktan ciğerleri paramparça olup veremden ölen erkeklerin öyküsüdür bu. Tıpkı Zonguldak'ta, Soma'da Kozlu'da olanlar gibi. Tek dertleri, bizim Ahmet'ler Mehmet'ler gibi, çocuklarına daha iyi bir yaşam koşulları sağlamaktır. Sonraları aynı dram BBC ekranlarında, 'Dr. Finley'in hastaları''(Dr. Finleys case book') adı ile serileştirilmiştir. Olaylar 150 sene önceki kömür ocaklarının öyküsüdür. Ülkeler bilge kişiler tarafından yönetilirse gelişme sürdürebilir özellik kazanır, aksi halde bir yerde tıkanır kalınır. Soma olayı ister istemez, biz acaba 150 sen önceki İngiltere seviyesinde miyiz gibi bir soruyu akla getirdi. Oralarda böyle kazalar şimdilerde olmuyor.
Gelelim Akkuyu nükleer reaktörüne
Nükleer güç santralleri, yüksek şiddette radyasyon kaynağı içeren ileri teknoloji ürünü elektrik enerjisi üretim tesislerdir. Bir reaktörünün güvenli bir şekilde inşası, işletilmesi ve ekonomik ömrünü doldurduktan sonra sökülmesi, uluslar arası normlara uyularak yapılır. Güvenlik, bir nükleer güç reaktöründe çalışan personelin ve çevrede yaşayan insanların, normal işletme ve kaza koşullarında kabul edilebilir düzeyden daha yüksek dozda radyasyona maruz bırakmayacak önlemlerin bütünüdür. Nükleer güvenlik, özellikle Çernobil kazasından sonra, reaktör tasarımlarda ve inşaatlarında birinci öncelik olarak ele alınmaktadır. Kuruluş maliyetinin önemli bir bölümü ileri uzmanlık gerektiren nükleer güvenlik donanımları için harcanır. Bir kömür ocağında yeterli güvenlik önlemleri alamayan ve denetleyemeyen bir teknik kalite ve yönetim böylesine karmaşık bir sistemin güvenliğini nasıl sağlar?
Örneğin bir gökdelen mimari projesi önce belediye gelir. Uzmanlar imar mevzuatı ve yaşam güvenliği açısından projeyi inceler, onaylar veya yeni düzeltmeler ister. Şimdilerde bu işi galiba şirketlerin maaşlı elemanları yapıyor, bir problem olursa sorumluluk belediyede mi, şirkette mi?Bilemiyorum. Sonra inşaat başlar. Gökdelen bitirilince iskân ruhsatı verir. Her halde ruhsatı belediye veriyordur. Yani belediye vatandaşına ruhsat verirken, vatandaş sen bu binada oturabilirsin der. Nükleer teknoloji bu mantıkla çalışamaz. Toplum karşısında mutlak bir sorumlu arar, şirketlerin sorumluluğu olabilecekleri karşılayamaz, toplum karşısında devleti görmek ister, şimdi gelelim Akkuyu problemine.
1-Akkuyu'da inşa edilmekte olan nükleer güç reaktörünün tasarım ve inşaat lisansını devletin hangi kurumu verecektir veya vermiştir? Ülkemizdeki mevcut bilimsel ve teknolojik kalite, böylesine karmaşık ve böylesine sorumluluk isteyen işlevi yerine getirerek bir seviyede midir? Hangi devlet kurumu, Sinop veya Akkuyu'da oturan vatandaşlara ve tüm ülkeye, belediyenin gökdelen projesini onaylaması gibi onay verecektir. Hangi devlet kurumu reaktörün uluslar arası normlara göre inşa edildiğini denetleyecektir veya şu an denetlemektedir? Hangi devlet kurumu reaktörün uluslar arası standartlarda üretim yaptığının garantisini verecektir? Radyasyon ve nükleer güvenlikten kim sorumlu olacaktır? Şirketler mi devlet mi?
2-Reaktörün inşası bittikten sonra, belediyenin gökdelene iskân müsaadesi vermesi gibi, devletin bir kurumu şirkete işletme izni verecektir. Bu izin devletin vatandaşa, bu reaktör usulüne uygun olarak inşa edildiği korkma anlamına gelir. Türkiye'de bu garantiyi şirket mi yoksa devlet mi verecektir, belli değildir? Sorumluluk Enerji bakanlığında mıdır? Eğer ondaysa bakanlık böyle bir birikime sahip midir?
3- İnşa edilmekte olan reaktör ile aynı tasarıma(dizayn) sahip ve halen çalışmakta olan bir reaktör var mıdır? Yoksa yeni tasarımdan kaynaklanacak bir kazanın sorumlusu kim olacaktır.
Gelişmiş reaktörlerde ısıyı reaktörün yakıt kazanından alıp buhar türbine taşıyan sistemde bir arıza olursa, örneğin vanalardan veya borulardan birisi tıkanırsa diğeri, eğer o da tıkalı ise üçüncüsü devreye girer, ısıyı yakıt kazanından çeker ve erimeyi önler.Bütün bunlara rağmen, Fukuşima veya Chernobil reaktöründe yakıt kazanı erimiştir. Yeni tasarımlarda yakıt kazanında erime başladığında, kazan radyasyon dışa vermeyecek bir muhafazanın içine otomatikman alınır ve kaza önlenir.Buna yakıt kazanını tutma (Core Catcher) düzeneği denir. Fransız EPR European Presurized Reactor)tasarımları böyle düzenekleri öngörür. Çernobil kazasında çaresiz kalanlar helikopter ile kum dökerek radyasyon yayılmasını önlemek istemişlerdir. Çaresiz Japonlar ise deniz suyu dökerek reaktörü soğutmaya çalışmışlardır. Çünkü reaktörlerinde yakıt kazanı tutma düzeneği yoktur. Böyle bir düzenek olsa, problem felaket boyutlarında olmaz. Umarız kazan erimez ve dünya ikinci bir Çernobil yaşamaz.
Akkuyu'da inşa edilen reaktörde, benzer düzeneğinin olup olmadığı bilinmemektedir. VVER-1000 tipi reaktörlerinde böyle bir düzenek yoktur. Akkuyu’da VVER-1200 tipi bir reaktör inşa etmektedir.Şimdi bizi ilgilendiren konu acaba Akkuyu tasarımı yakıt kazanı tutma düzeneğini içeriyor mu? Şimdi enerji bakanlığı, size ne demeden, bu sorulara yanıt vermelidir. Şayet bu tasarım şimdiye değin hiç denenmediyse, yani bu tasarıma göre şirket böyle bir reaktör şimdiye kadar inşa etmedi ise tasarımın doğru yapıldığının garantisini bize kim vermiştir? Şirket yeni tasarımınıülkemizde mi deneyecektir?
Bu soruların yanıtlarını, biz her şeyi bilir her şeyi yapabiliriz gibi, popülist söylemlerden kaçınarak vermek durumundayız. Ben yaptım oldu ilkelliğinden kurtulmamız gerekir. Olay çok ciddidir.
Nükleer enerjinin üretildiği, yani söz gelişi nükleer ateşin içinde yandığı kazanının erimesi en ciddi bir kaza senaryodur. Yakıt kazanı neden erir? Şayet herhangi bir nedenle (Japonya’da herhangi bir neden deprem ve tusanami olmuştur) yakıt kazanı planlanandan daha fazla ısı üretilirse, bu ısıyı çekip buhar türbinine ileten sitsem zorlanır, ısıyı tasarımın öngördüğü miktarda çekemez. Bunun sonucu olarak kazan ısınır. Sıcaklık belli kritik bir değerin üstüne çıkınca,yakıt çubuklarında erime meydana gelir. Dolayısıyla enerji üretimine duyarlı yakıt çubuklarının geometrisi bozulur.Bu duruma gelindiğinde kimyasal ve fiziksel yöntemler ile enerji üretimini kontrol altında tutmak mümkün olmayabilir. Çernobil kazasında yakıt kazanı erimiş enerji üretimi kontrolden çıkmıştır.Reaktörün dış koruma zırhı yoksa maalesef Çernobil reaktörünün dış koruma zırhı yoktu, radyasyon çevreye yayılır ve büyük bir felaket meydana gelir. Çernobil’de olan budur.
Depremden sonra Fukuşima reaktöründe böyle bir durum ortaya çıkmıştır. www.hurriyet.com.tr ‘de Nükleer Panik başlığı altında verilen haberde olay bütün açıklığı ile ortaya konmuştur.Reaktörün dış koruma zırhı olduğundan radyasyon sızıntısı, eğer zırh erimez ise, sınırlı kalacaktır. Son haberler sızıntısının meydana geleceğini fakat bunun bir felaket boyutlarında olmayacağı şeklindedir. Umarız öyle olur.
Vitesi boşta olan bir arabanın gaz pedalına uzunca bir süre dibine kadar basıp beklerseniz motor ısınır. Radyatör bütün suyunu devir daim etmesine rağmen ısıyı çekip alamaz, motoru normal çalışma sıcaklığı sınırları içinde tutamaz ve sonunda motor yanar. Motorun yanması reaktör yakıt kazanın erimesine benzer. Ancak hiçbir sürücü gaz pedalını böylesine anlamsızca basmaz. Radyatörünüz herhangi bir şekilde tıkanmış suyu devir daim yapmıyorsa,panodaki göstergede önlem almanız için bir kırmızı ışık parlar. Eğer aldırmaz veya farkına varamaz gaza basarsanız, motorunuz elden çıkar. Bir güç reaktörünün yakıt kazanının erimesi bir otomobil motorun yanmasına benzer.
Gelişmiş reaktörlerde ısıyı reaktörün yakıt kazanından alıp buhar türbine taşıyan sistemde bir arıza olursa, örneğin vanalardan veya borulardan birisi tıkanırsa diğeri, eğer o da tıkalı ise üçüncüsü devreye girer, ısıyı yakıt kazanından çeker ve erimeyi önler.Bütün bunlara rağmen, Fukuşima reaktöründe olduğu gibi,şayet yine yakıt kazanında bir erime söz konusu olursa,kazan hiç bir radyasyon dışa vermeyecek bir muhafazanın içine otomatikman alınır ve kaza önlenir.Buna yakıt kazanını tutma (Core Catcher) düzeneği denir. Çernobil kazasından sonra reaktörler bu düzeneği içerecek şekilde tasarlanmaya başlanmıştır. Fransız EPR European Presurized Reactor) veya Rusların APR(Asian Presurized Reactor) tasarımları böyle düzenekleri öngörür. Benim yaşımda olanlar anımsar, Çernobil kazasında çaresiz kalanlar helikopter ile kum dökerek radyasyon yayılmasını önlemek istemişlerdir. Çaresiz Japonlar ise şimdi deniz suyu dökerek reaktörü soğutmaya çalışmaktadırlar. Çünkü reaktörlerinde yakıt kazanı tutma düzeneği yoktur. Böyle bir düzenek olsa, problem felaket boyutlarında olmaz. Umarız zırh erimez ve dünya ikinci bir Çernobil yaşamaz.
Akkuyu’ya Rusların kuracağı reaktörde, yakıt kazanı tutma düzeneğinin olup olmadığı bilinmemektedir. VVER-1000 tipi reaktörlerinde böyle bir düzenek yoktur.VVER-1000 reaktörleri genelde 30 senelik işletme ömrüne göre tasarlanmış reaktörlerdir.Örneğin Nvovoronezh-5, VVER-1000 tipi güç reaktörü 30 senelik ekonomik ömrünü 2010 da tamamlamış ve işletme lisansını 2040 yılına kadar uzatmak için yetkili kurumdan teknolojisini güncelleştirme izni almıştır. Şimdi bizi ilgilendiren konu acaba bu modernleştirme işlemi yakıt kazanı tutma düzeneğini içeriyor mu? Rus şirketi Akkuyu’da VVER-1200 tipi bir reaktör inşa edecektir. Şimdi bütün Türkiye’nin enerji bakanlığına bu soruyu sorması gerekir,
Akkuyu güç reaktörü, gelişmiş bir güvenlik sistemi olan yakıt kazanı tutma düzeneği içeriyor mu?Yanıt evet ise içimiz rahat. Bakanlık evet veya hayır’ı toplum ile paylaşmak durumundadır.
Hiç kimsenin aklına reaktörleri tasarlarken Japonya’yı yüksekliği 10 metre olan deniz dalgalarının vuracağı gelmemiştir, fakat vurdu.Öngörülemeyen bir doğa olayı. Yerküre matematiksel modeli yapılamayan bir enerji sistemidir. Önceden bilemediğimiz doğa olayları meydana gelebilir.Yerküre dinamikleri determinist değil kaotiktir. Kimse ne zaman nerede ne olacağını kesin olarak hesaplayamaz.Yerkabuğunun hareketleri yani deprem tahminleri istatistiksel verilere ve sınırlı gözlemlere dayanılarak yapılır. Akkuyu Ecemiş fayı yakınlarındadır. Bu fay bin senedir sessizdir. İstatistiklere dayanarak büyük bir olasılıkla burada ciddi bir depremin meydana gelmeyeceğini söyleyebiliriz.Bu bakımdan ülkemizin güç reaktörü kurmaya en uygun noktasıdır. Bu yörede depremin olmayacağını veren belirlemeci matematiksel bir jeolojik model mevcut değildir. Deprem olasılığı sıfır değildir. İstanbul depremi için ancak belli sınırlar içinde tahmin yapılabilmektedir. Ne zaman olacağı deprem üstünün konumu gibi bilgiler belirsizdir. Aynı durum Ecemiş fayı içinde geçerlidir. Hiç bilemediğimiz ve öngöremediğimiz bir nedenle bu fay bir ciddi deprem üretebilir, şaşırır kalırız. Bu nedenle yakıt kazanı tutma düzeneği inşa edilmesi gündemde olan reaktör için bir kırmızıçizgisi olmalıdır. Bunu yüklenici şirketten mutlaka istemeliyiz.Buradan bir nükleer fizikçi olarak nükleer güç reaktörlerine kategorik karşı olduğum anlamına çıkmaz. Ancak yakıt kazanı tutma düzeneği olan bir güç reaktörünün, deprem riski de olsa, güvenli olacağı anlamı çıkar. Enerji bakanının açıklamalarında böyle bir düzenekten söz edilmemiştir. Umarım bu uyarım ilgililerce göz önüne alınır.