Haber, TV kanallarında ve yazılı basında geniş yer aldı. Bir bilim insanı olarak bu söylemleri her zaman izlemişimdir. Siyaset adamları bilim ve teknoloji merkezinin ne olduğu hakkında yeterli bir bilgiye sahip olmadan, bizim de silikon vadimiz olsun diyebilir, bu konuda esas sorumluluk bilim danışmanlarınındır. Buna rağmen açıklama takdirle karşılanması gereken bir husustur, en azından bir niyet belirtir, yararı da vardır; toplum silikon vadisi ve CERN hakkında, belli bir süre sonra unutsa da, bilgi edinmiş olur. Ancak böyle bir merkeze sahip olmak hadi kuruverelim gibi bir niyet belirtmekle başarılacak bir iş olmadığının da bilinmesi gerekir. Bizde eksik olan bu bilinçtir.
Â
Gezilere katılan çok sayıda iyi niyetli gazeteci, merkezlerde gerçekleştirilen ekonomik değer üretimini görünce, haklı olarak bizde niye böyle bir vadi yok veya CERN'E biz niye üye değiliz, diye hayıflandılar fakat niye üye olmadık veya niye bizde yok sorusunun yanıtını aramazlar. Topluma refah sağlayan, iş gücü piyasasını genişleten bilim ve teknoloji merkezlerinin alt yapısı olan eğitim sistemimizin perişan halini hiç akla getirmezler. Devlet büyüklerimizin hiç şüphesiz bilim danışmanları vardır. Bir başbakandan yarı iletken teknolojisini bilmesi beklenemez. Yakın geçmişte CERN üyelik başvurusunu geri çektik, ne oldu da geri çektik, hiç bir yetkili açıklama yapmadı. CERN dünya bilim ve teknoloji yarışının amiral gemilerindendir. Herhalde bilim danışmanları gerek yok dediler ki başvuru geri çekildi. Böyle merkezlere sahip olmak istiyorsak önce üye olmalıyız. İyi niyetli bir kaç bilim insanı İstanbul'dan Ankara'dan bu gemiye sadece bakar, sonrada silikon vadisi haberini izler, yüzünü benim gibi umutsuz bir gülümseme kaplar. Bilim aşığı görünen ve gezilere katılan köşe yazarları bunları sorun yapmaz, günler böyle geçer.
Â
Silikon vadisi gibi bilim ve teknoloji merkezleri kurmanın öncelikleri vardır. Ülkemiz için birinci öncelik eğitim sistemimizdir. ABD, AB, Japonya, Rusya gibi ülkeler bu cins merkezler sahip olabilmek için aydınlanma kültürünü eğitim sistemlerinin merkezine yerleştirmişlerdir. Orta öğretim sistemimiz uluslararası ölçekler ile ele alındığında kimi Afrika ülkeleri düzeyinde olduğu görülür. Görülmesine görülürde, başta milli eğitim bakanlığı olarak üzere, hiç kimsenin de bu durum umurunda değildir. Rasyonel düşünmeyen veya rasyonel düşünme yetisi kazandırılmayan, sorgulamayan neden sonuç ilişki ekseni üzerinde yürümeyen gençler ile bilim çağında yol almak mümkün değildir. Rasyonel düşünce Avrupa'yı ortaçağ karanlığından kurtarıp refah toplumu haline getirirken, bu düşünceye yabancı kalan Osmanlı imparatorluğu fakirleşmiştir. Orta Avrupa'ya kadar uzanan Balkan topraklarını kayıp etmiş, bu yenilgilerin sonucu olarak Anadolu'ya göç eden ecdadımız büyük acılar çekmiştir. Bunun nedeni, kimi tarihçiler ve sosyal bilimciler kızacak, Osmanlı imparatorluğunun bilim özürlü olmasıdır. Osmanlı medreseleri bir üçgenin iç açılarının 180 derece olduğunu bilmeyen ulamalar yetiştirmiştir. Avrupa'nın 400 senede başardığı bu sosyal değişimi,
Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Türkiye'si seksen senelik kısacık ömrüne sığdırmaya çalışmıştır, umarım bu değer aşındırılmaz.
Sayın başbakanım,
SİLİKON VADİSİ gibi isimler ile anılan bilim köylerinde, üniversite yerleşkelerinde, tekno-parklarda, araştırma merkezlerinde, atom ve atom altı boyutlarda maddeyi kontrol altına alan
nano-teknoloji geliştirilmektedir. Fransa'nın Akdeniz kıyılarındaki Sophia
Antipolis bilim şehrinde temel ve uygulamalı bilimlerde doktora yapmış on binlerce uzman Avrupa'yı bu yenilikçi teknolojilere hazırlamaktadır. Nasıl Stanford üniversitesi Silikon vadisindeki girişimcilere bilgi üreterek destek veriyorsa, Nice Üniversitesi de Antipolis de gerekli bilimsel desteği girişimcilere vermektedir. Etkinlik alanı İtalya'dan İspanya'ya kadar uzanan bu bölge de
TELECOM VADİSİ olarak bilinir. Benzer kuruluşlar Almanya İngiltere ve Rusya da faaliyet halindedir. Bir ülkenin bilimsel kalitesi, özellikle temel bilimlerdeki kalite, yani fizik kimya matematik ve biyolojideki kalite uluslar arası düzeyde değilse, maalesef ülkemiz bu durumdadır, vadi kurmama girişimlerimiz taklitçilikten öte bir anlam ifade etmez.
Nano bir fiziksel büyüklüğün milyarda biri demektir; örneğim nano saniye saniyenin, nano metre metrenin, milyarda biri anlamını taşır. Maddenin bu boyutlardaki, yani atomik ve moleküler boyutlardaki dinamiklerini,
kuantum fiziÄŸi açıklar. Nanoteknoloji kuantum mühendisliÄŸidir. Silikon vadisinde çalışan her uzmandan temel kuantum fiziÄŸi bilgisi istenir.Â
Nano-teknoloji bilimsel ve endüstriyel devrimlerde olduğu gibi, dünyanın sosyal, ekonomik, kültürel ve politik yapısını değiştirecektir. Gezegenin geleceğinde hiç bir etkinlik nanoteknoloji kadar önem taşımamaktadır.
Bu yarışta yer almak istiyorsak önce gençlerimize, fizik matematik, kimya, biyoloji öğretmemiz gerekir; bilgi çağının kapısını ancak bilgi sahibi olursak açabiliriz. Nasıl elektrik, termodinamik ve optik bilinmeden mühendis olunmaz ise kuantum fizik bilmeden Silikon vadileri kurmak mümkün olmaz. Bilgi teknolojileri ekonomi literatürüne,
Bilgi Kaynaklı Üretim Ekonomisi (Knowladge Base Economy) kavramını sokmuştur; katma değeri yüksek üretim yapan ekonomi anlamına gelmektedir. Silikon vadisi veya benzeri araştırma geliştirme merkezleri, üniversiteler ile etkileşim halinde bu yeni ekonomiye, tablet bilgisayar benzerleri gibi katma değeri yüksek yeni ürün tasarlarlar, biz ise sadece ihale açar satın alırız.
 Şimdi gelelim ülkemiz üniversitelerine, Sayın başbakanım, inanın bu satırları üzülerek yazıyorum; Türkiye'de sayısı iki yüze yakın devlet ve vakıf üniversitesi var. Bunlar arasında ODTÜ,
BİLKENT; BOĞAZİÇİ; KOÇ, SABANCI, İTÜ, AÜFF, İÜFF gibi çok az sayıda üniversitede Kuantum fiziği dersi verilmektedir. Fizik, kimya, matematik bölümlerine öğrenci gelmemektedir. Mühendis yetiştiren çok sayıda üniversitede, fizik, bazılarında matematik bölümü dahi yoktur. Fizik, Kimya, matematik eğitimi almadan nasıl mühendis olunabilir, takdirinize bırakıyorum. Bu üniversitelerden mezun olan gençlerimiz gemilerini, küreselleşen dünyanın açık denizlerinde nasıl yüzdürecekler. Gelişmiş ülke üniversitelerinden mezun olmuş gençler ile nasıl rekabet edecekler. Amerika'da özellikle silikon vadisinde veya CERN laboratuarlarında Türkler ile karşılaşabilirsiniz, bazıları öğrencim olmuştur, bu olgu sizi yanıltmasın, onları çok yakından tanıyorum kendi öz kabiliyetleri ile oralara gelmişlerdir..
Bilgi çağının yol haritasını, yani toplumun kültürel yapısındaki dönüşümleri sağlayacak özgün bilgi üreten üniversiteler ve araştırma merkezleri çizecektir. Şimdi kendimize şu soruyu yöneltelim ve dürüstçe yanıt verelim, bilim ve teknoloji sistemimiz toplumda bu değişimi sağlayacak kaliteye sahip midir? Ülkemiz üniversitelerimizin uyguladıkları programlar ve ürettikleri özgün bilgi, uluslar arası pazarda değer ifade edebiliyor mu?  Bu soruya evet demek mümkün değildir. Uluslar arası istatistikler hayır diyor. Değişimi sağlayan nanoteknoloji, dijital teknoloji ve bilgi teknolojileri iç içe geçmiş bir bütündür; hem ekonomik değer üretiyor hem de bu ekonomik değeri siyasi güce dönüştürüyor.
 Önümüzdeki yıllarda ülkelerin ve ülke topluluklarının siyasi gücü, nanoteknoloji, bilgi teknolojileri ve dijital teknoloji kulvarlarında ne kadar hızlı koşmalarına bağlı olacaktır. Dünya bilgiyi, üretenler bilgiye ulaşanlar, bilgiyi kullananlar, bilgiyi dağıtanlar bilgiyi ekonomik değere dönüştürenler ve bunları yapamayanlar olarak ikiye ayrılacaktır. Yapanlar patron yapamayanlar taşeron olacaktır. Umarım, pek umudum yok ama Türkiye bilenler kategorisinde yerini alır.
cengizyalcin1934@gmail.com