Güncelleme Tarihi:
Kuantum fiziği, olayları klasik fizik gibi kesin belirleyemez. Bir kulenin tepesinden bırakılan taşın ne zaman ve hangi hızla yere düşeceğini Newton kanunları, yani klasik fizik, kesin olarak belirler. Buna karşın kuantum fiziği hidrojen atomundaki elektronun, her hangi bir anda nerede olduğunu ve hangi hızda hareket ettiğini kesin olarak söyleyemez. Klasik fizik belirlemeci (deterministik) kuantum fiziği ise bir olasılık (probabilistik) kuramıdır. Mikroskopik boyutlarda her hangi bir fiziksel büyüklüğün, ölçüm yapılmadan önce, birden fazla sonuç verme olasılığı vardır. Örneğin Hidrojen atomunda elektron aynı anda birden fazla noktada bulunma olasılığı sıfır değildir. Bu size çok garip gelebilir, fakat olasılık doğanın akıl karıştıran bir özelliğidir.
Bu günkü makalemizin konusu, içinde yaşadığımızdan evrenden başka evrenlerin gerçekliğini tartışmaktır. Bilimsel anlayışta gerçek, doğa kanunlarına göre varlığı yasaklanmayan olgulardır. Kuantum mekaniğne göre çok sayıda evrenin ayni anda var olma ihtimali sıfır değildir, konumuz sıfır olmayan bu olasılığı yorumlamaktır. Çok sayıda farklı evrende, çok sayıda olasılıklar gerçek olarak algılanır. Bu yorumu yasaklayan bir doğa kuralı yoktur. Son senelerde gündeme düşen bu iddia tartışılmayacak kadar uçuk değildir.
Bu iddiaya göre bizim algıladığımız evrendeki ölüm, diğer olası bir evrende gerçek olmayabilir.
Bir başka deyişle bizim evrenimizde gerçekleşen ölüm sadece bizim evrenimizde kalır. Çok sayıda evren, bunlardan birinde meydana gelen bir olaydan bağımsız olarak, aynı anda var oluşlarını sürdürüler. İnsanın tüm iradesi ve bilinci 20-25 wat gücünde beyin denen bir merkez tarafından yönetilir. Enerjini korunumu yasalarına göre evrende hiç bir enreji yok olamaz veya yoktan var olmaz, sadece şekil değiştirir. Öldüğümüzde beyin enerjisinin yok olması söz konusu değildir. Beyin ölümünün gerçekleşmesi insan fizyolojisinin beyine enerji aktarımını sonlandırması demektir. Peki, bu sonlandırmadan önce var olan enerji nereye gidiyor? Şimdi soru şu bu enerji nerede?
Acaba bu enerji aynı anda varlığını sürdüren çok sayıdaki uzay zamanı bizimkinden farklı evrenlerden birinde, bir başka formatta, varlığını sürdürmektemidir?
Buna göre geçmiş, an ve geleceğimizi belirleyen zaman ve içinde yaşadığımız uzay, dokunduğumuz, gördüğümüz, duyduğumuz, kokladığımız, tatığımız bir oluşum değildir. Algıladığımız somut nesneler beynimizde bilgiye dönüşür. Uzay ve zaman, belleğimize kazılan bilgileri sıraya koyduğumuz dosyaların saklandığı raflara benzer. Zaman ve uzayın sezilmediği evrende bir başlangıç ve bir son tanımsızdır. Einstein yakın arkadaşı Besso öldüğünde 'Kadim dostum Besso armızdan ayrıldı. O şimdi garip bir âlemde benden daha ileride bir konumdadır.'diyerek kendi keşfi olan uzay ve zamanın sadece bizler için bir anlam ifade ettiğini ima etmiştir. Geçmiş, içinde yaşadığımız an ve gelecek bir ülizyon olabilir. Ölümsüz yaşam, zaman ekseni üzerinde sonu bulunmayan bir nokta değil, başka bir zamanda var olabilmektir.
Samanyolu, evreni oluşturan milyonlarca galaksiden sadece biridir. Güneş sistemi bu galaksinin ufacık bir mahallesine, dünyamız ise aynı mahalle içinde yer alan küçücük bir kulebeye benzer. Bizim gözümüzde ne kadar büyük olursa olsun dünyamız, devasa evren ile karşısında bir nokta kadar küçüktür. İnsanlık tarihini bu küçücük kozmik kulubede yazmıştır, geleceğinide yine aynı kulubede yazacaktır. Evreni anlamada bir standart olan uzay-zaman soyutlaması, yine aynı kulübede yaşayan bilim insanları tarafından yapmıştır. Ölüm veya ölümsüzlük ancak uzay-zaman içinde tanımlanır. Zaman ve uzayı derinlemesine anlamadan evreni bir bütün olarak kavramak olanağı yoktur.
Kutsal kitapların doğaüstü bir güce dayandırdıkları, fizikçi ve kozmolojistlerin büyük patlama dedikleri yaradılış hakkında ne biliyoruzki; hiç denecek kadar az. Belkide milyarlarca büyük patlama gözlemlediğimiz evrenin ötesinde sürekli meydana geliyordur. Bunu bilmenin bir olanağı da yoktur. Copernicus'un güneş sistemini keşfetmesi gibi, gözlemlerimizin ötesinde meydana gelen olayları açıklayacak yeni keşifler yapmadan konuşmanın bir anlamı yoktur. Bilim onun için vardır. Kozmolojinin evrimselleşme sonucu meydana gelen yaşadığımız evren, belkide çok daha büyük devasa bir oluşumun küçük bir parçasıdır. Teknolojik gelişmeleri dayandırdığımız doğa kanunları, belkide çok daha kapsamlı temel bir yasanın yerel ifasesinden başka bir şeydeğildir. Bilmin amacı bu emel yasayı bulmaktır.
Bilim, insanlarının en şansızları astrofizikçiler ve kozmolojistlerdir. Galaksiler, yıldızlar ve benzeri tüm gök cisimleri ile ilgili bir deney yapmak olanaksızdır onlar için, sadece gözlem yapabilirler. Gök cisimlerini yaydığı ışınımların şiddetini, ışık denmetlerini sapmalarını, frekanslarını ve değişimlerini, galaksilerin çarpışmalarını, yıldızların doğuşlarını ve kozmik sahneden çekilişilerini, karadelik oluşumlarını, nötron yıldızlarını, süpernova patlamalarını ve benzeri gök olaylarının dinamikleri gözler ve kimi fiziksel büyüklükleri ölçebilirler. Evrenin milyarlarca yıl önceki hatta bebek hali dahi görüntüleyebilmişlerdir. Kozmolojik evrimselleşme adım adım takip edip her aşamsındaki fizikesel ve kozmolojik olayları ve nedenlerini açıklayabilmişlerdir. Yirmi yüzyılın en çarpıcı keşiflerinden olan evrenin genişlemekte olduğunu, bu güne göre çok daha ilkel teleskoplar ile gözleyerek, tespit edebilmişlerdir. Bilimsel her keşif yeni sorularıda beraberibde getiririr.
Evren neden genişlemektedir?
Evren, büyük patlama gerçekleşmeden uzay ve zaman ortaya çıkmadan önce tenis topu büyüklüğünde bir oluşumdan ibarettir. Galaksiler, yıldızlar ve diğer gök cisimleri görebildiğimiz ne varsa bu tenis topu büyüklüğündeki kozmik tohumun içine sıkıştırılmıştır. Tohumun içinde hangi doğa yasalarının geçerli olduğunu keşfetmeden evreni bir bütün olarak anlamamız pek olanaklı görünmüyor. Yüksek yoğunlukta yüksek sıcaklıktaki bu olağanüstü tohum çatlayıp içindekiler saçılınca, evren yaradılış öyküsünü, kendi yarattığı uzay ve zaman içinde şekillendirmiştir. Eğer bir sonraki yaşam varsa onu ancak bizim anladığımız uzay zaman sesizi bağlamında açıklama olanağı yoktur. Buna rağmen nereye kayıp olduğu bilinmeyen, beyin enerjisi, sicim teorisinin anlamaya çalıştığı onbir boyutlu uzay zaman içinde varlığını sürdürüyor olabilir. Evren neden genişliyor gibi sorularıda çok boyutlu uzay-zaman kuramları yanıtlayacaktır.
cengizyalcin1934@gmail.com