Güncelleme Tarihi:
DayZ o kadar uzun süredir hayatımızda ki, artık herkesin anlatacak bir hikayesi var. Yapımcının oyunu “saldım çayıra mevlam kayıra” mantığıyla geliştirmesinden, kendisine yat alıp Madagascar’a doğru demir almasından tutun da, ilk çıktığında oyuna verdiği parayla dolar alsam şimdi ekran kartı alırdım diye dalgasını geçen oyunculara kadar…
DayZ’nin başardığı pek çok iyi şeyden biri de kendi içerisinden Battle Royal diye, şimdilerde insanların çıkardığı r oyun modeli çıkartmış olması.
PlayUnknown ya da gerçek adıyla Brendan Greene, kendisi de bir ARMA 2 modu olan DayZ’ye “companion” olarak çıkarttığı DayZ: Battle Royale moduyla bu kadar ilgi göreceğini bekliyor muydu bilmiyoruz. Ancak mod o kadar popüler oldu ki, DayZ kendi başına bir oyun haline geldiğinde baskılara dayanamayıp modu ARMA 3 için yeniden çıkarttı. Battle Royale giderek popülerleşiyor, PlayUnknown’un başarıları da H1Z1 gibi o sıralarda popülerleşmeye başlayan bir yapımı kendi konsolunda desteklemek isteyen Sny’nin dşkkatini çekiyordu. Neticede Daybreak tarafından geliştirilen H1Z1: Kşng of the Hill modu çıktığında, direksiyonda oturan isim de PlayerUnknown’dan başkası değildi. Şimdiye kadarki CV’sinden etkilendiyseniz, kendisinin en büyük olayının bu sayfalarda erken erişim testini yaptığımız oyun olduğunu belirtelim. Huzurlarınızda PlayerUnknown’un BattleRoyal türünü hiç olmadığı kadar yükseğe taşıdığı PlayerUnknown’s Battlegrounds.
Bırak uyusun şu deniz, kanatlarının altında Bu oyun hakkında –gerçi bu hayli güç- her türlü neşriyattan uzak kalmayı başardıysanız, muhtemelen aklınıza H1Z1’den ne farkı var gibi sorular gelecektir. PUBG, rakibinin aksine seneden seneye değil, günden güne gelişen ve oyuncuların eleştirileri ile şekillenen bir yapım. Kritik hatalar ve mekaniklerdeki can sıkan aksaklıklar çok kısa sürede gideriliyor ve en önemlisi de oyunculara çok kaliteli bir online oyun deneyimi sunuluyor.
Ülkemizde Nfinity Games tarafından Türkçe olarak oyunculara ulaştırılan yapım, görüp görebileceğiniz en problemsiz matchmaking sistemlerinden birine sahip. Tek bir tuşa basarak maçınızı ayarlayabiliyorsunuz ve sonraki dakika içinde de kendinizi uçaktan atlamış ve havada süzülür halde buluyosunuz.
Evet, oyuna başladığımızda cinsiyetimizi ve görüntümüzü belirliyor, dolabımızda bulunan kot & tişört’ü de sırtımıza geçirip kendimizi C-13’un içinde, sırtımızda paraşütle nekler halde buluyoruz. PUBG, 8x8km’lik gerçek anlamda dev bir harita ile beraber geliyor ve biz de atlayacağımız noktayı seçip boşlukta süzülmeye başlıyoruz. Oyuncular bu aşamada –çoğunlukla- anadan üryan olmasa da silah ve benzeri hiçbir donanıma sahip değiller. Paraşütle indikten sonra ise bir köe kapmaca yarışı başlıyor ve rastgele olarak yerleştirilmiş silah, zırh, kıyafet ve donanımları kapıp, hayatta kalan son kişi olmaya çalışıyoruz.
Söylemesi kolay
Battle Royal, bilindiği gibi “son kalan kazanır” tarzı savaşlara verilen bir genel isim. Bu oyunda da bindiğimiz uçakta 100 kişi oluyor ve haritanın farklı yerlerine inip “loot” toplayarak, belirlediğimiz taktiğe göre harekete geçiyoruz. PUBG son derece hızlı ilerlediğinden öyle bon bön etrafa baktığımız her anı cezalandırabilecek bir yapım. Silahları toplayıp psu kurduğunuzda hayatta kalma süreniz artıyor ancak daha az çatışmaya girdiğinizden savaş sonrası ödüllerinden çok değerli hasar puanlarından oluyorsunuz. Aksiyonu bol bir bölgeye iniş yaparsanız da sizden önce silahı bulun bir kişi, dana ne olduğunuzu anlamadan sizi öbür dünyaya yolcu edebiliyor. Bu arada oyunda elbette spawn yok, ölürseniz lobiye dönerek yeni baştan maça giriyorsunuz.
Oyunda daha şimdiden silah ve donanım çeşitliliği hayli artmış durumda, yüzlerce silah olmasa da vuruş hihhiyatlarına ve kullanımlarına alışmak için zaman harcamanız gerekebiliyor. Ayrıca, bu defa Battle Royal oyunları ile ARMA’nın zorluğu arasında bir denge noktası belirlenmiş. Silahlar olabildiğince gerçekçi kullanımlara sahipler ve doğru yere yediğinşz tek bir mermi de ölümünüze yol açabiliyor.
Öyle böyle kasmıyor
Oyun Unreal Engine 4 ile tasarlanmasına rağmen optimizasyon ve grafik kalitesi açısından şu anda size acı çektirecek kadar kötü durumda. Eğer çok güçlü bir bilgisayarınız yoksa oyunda medium ayarlarda bile 40-45fps’ten fazlasını göremiyorsunuz. Anlaşılan, olay “gunfight” olduğu için tüm gençler de detayları minimuma çekip fps kazanımı yoluna gidiyor. Ben de bunu denediysem de gördüklerim gözlerimi kör erriğinden ideal ayarlara geri döndüm. Ayrıca, zıplama fizikleri ve “hit detection” konusunda da oyunun çok ciddi sıkıntıları var.
PUBG, ileride mod desteğine kavuşacak olsa da oyun modları anlamında pek bir çeşitlilik arz etmiyor bizlere. Basit “quick match” seçeneği yanında arkadaşlarınızla takım halinde olaya girebiliyor ya da kendi maçınızı kurabiliyorsunuz. Oyunun esas parladığı yer de arkadaşlarınızla beraber girdiğiniz maçlar. Team Speak üzerinden ya da T’ye basarak kendileriyle iletişime geçebiliyorsunuz ve oyunun esas keyfi de üç veya ört kişilik bir ekiple beraber hareket ederken çıkıyor. Böylece düşen arkadaşlarınızı kaldırabiliyor, ihtiyacı olana ilk yardım seti veya silah verebilir ve uzunluğu 30-35 dakikaya kadar çıkabilen maçlarda takım olarak hayatta kalmaya çalışabilirsiniz. Bir kez bu modu denedikten sonra tek kişilik modun kaosuna bir kez daha girmek isteyeceğinizi sanmıyorum.
Sonuç olarak
Kötü grafikleri, kötü optimizasyonu, yüksek fiyatı ve yetersiz oyun modları gözünüzü korkutuyor olsa bile bu oyunu mutlaka oynamalısınız. PUBG tüm eksiklerine rağmen sizi deliler gibi eğlendiren, şeytan tüyü var diyebileceğimiz bir oyun.
Üstelik güncellemelerin ne kadar hızlı geldiğini de düşünürsek, burada saydığımız tüm o eksikliklerin kısa sürede kapanacağını da öngörebiliriz.