Güncelleme Tarihi:
İran'ın nükleer teknolojiye sahip olma tutkusu ve batının karşıtlığı son 20-30 senedir çevremizdeki politik dinamiklerin belirleyicisi olagelmektedir. Özellikle yanı başımızdaki bir ülkenin nükleer güç haline gelmesi Orta doğudaki güç dengelerini ülkemiz aleyhine bozacaktır. İran uranyum zenginleştirme teknolojisini kendi reaktörlerine yakıt sağlamak için geliştirdiğini nükleer silah yapmak gibi bir hedeflerinin olmadığını iddia etmektedir. Bu makalemizde İran'ın bu iddiasının gerçeklerle örtüşüp örtüşmediğini incelemektir. Zenginleştirilmiş uranyum tesisi kurmak, nükleer güç reaktörlerine yakıt üretmek yanında nükleer silah yapmanın da ilk adımıdır.
Önce çok basit olarak nükleer silahların, bir anlamda barutu olan zenginleştirilmiş uranyum ne demek onu anlatalım. Uranyum bakır, demir, kurşun gibi bir madendir.Ocaktan çıkan uranyum cevheri,kimyasal özellikleri aynı fiziksel özellikleri farklı, U-238,U-235 ve U-233 ile gösterilen üç farklı cinsten oluşur. Bunlara Uranyum izotoplar denir. U-235 izotopu bir nötron yakalayıp parçalanır ve nükleer dediğimiz enerji açığa çıkar. Bu enerji kontrol altına alındığında elektrik üreten nükleer güç reaktörleri, alınmadığında da nükleer bombalar yapılır.
Ocaktan çıkan uranyum cevherinde U-235 'in bulunma oranı %0,7 kadardır, bir kilogram uranyumda 7 gram U-235 vardır,yani doğal uranyum içinde ihmal edilecek kadar az miktarda bulunur. Buna rağmen, nükleer fizikçiler ve mühendisler uranyumdan enerji üretmenin yollarını bulmuşlardır. İran'ın nükleer programı nedeni ile basında sıkça yansıtılan ve ne olduğu hakkında fazlaca bilgi sahibi olmadığınız bu teknolojiye zenginleştirme denir. Şimdi kıyamet, 'İran bu teknolojiye sahip olsun mu olmasın mı?' etrafında kopuyor. Türkiye'de işin içinde , yani benim bu makalemi okuyan sizlerde işin içindesiniz. Bir değerlendirme yapabilmeniz için zenginleştirme teknolojisinin ne kadar basit, herkesin anlayabileceği fizik kuralları üzerine kurulduğunu anlatacağım, bunu anlayabilmek için ne fizikçi ne de alim olmaya gerek yok,aklın olsun yeter. Amacım bilim ve teknolojiye teğet siyaset ile sizleri tanıştırmaktır.
Yukarıda belirtmiştim: uranyum izotoplarının fiziksel özellikleri birbirinden farklıdır.U-238 diğer izotoplardan daha ağırdır. Şimdi şöyle düşünün elinizde bu izotoplardan birer tane olsa ve siz bunları teker, teker fırlatsanız düştükler yer itibariyle bunları birbirinden ayıramaz mısınız? Evet ayırırsınız. Gördüğünüz gibi zenginleştirme teknolojileri bu basit kurala dayandırılır. Uranyum ocaktan saf bir element olarak çıkarılmaz, uranyum oksit olarak çıkarı.Uranyum oksit önce çok kuvvetli bir kimyasal olan hidroflorik asit banyosuna yatırılır. Çeşitli kimyasal işlemlerden geçirildikten sonra,gaz halinde uranyum-hexofloroid'e dönüştürülür. Gaz haline getirilen cevher özel silindirik kaplara alınır ve çok kap ve içindeki gaz yüksek hızlarda döndürülür. Bu kaplar yüksek açısal hıza dayanıklı sert çelikten yapılır. İran bu kalitede çelik üretemediğinden bunu Pakistan'dan ithal eder.Dakikada 100 000 dönüş yapar bu sistem santrifüj denir.Bu gerçekten çok yüksek açısal bir hızdır. Dönen gaz kütlesine etkiyen merkez kaç kuvveti hafif olan yani U-235 silindirin merkezine yakın bölgelerde ağır olanında daha dış bölgelerde yoğunlaşmasına neden olur. Bu hızda merkezkaç kuvveti yer-çekim kuvvetinin 1000 katıdır, bu inanılmaz bir kuvvettir. U-235 daha zengin hale gelen gaz kütlesi başka bir kabın içine alınarak döndürme işlemi art arda tekrarlanarak U-235 oranı yüksek gaz elde edilir. Dünyanın başını ağrıtan zenginleştirme işlemi anlaşılacağı gibi kainatın sırrı değildir. Senelerce ODTÜ ülkemizin en seçkin öğrencilerini ve mühendislerini yakından tanıma fırsatım oldu.Ülkemiz bilim adamların ve mühendislerinin kalitesi böyle bir teknolojiyi geliştirmek için fazlası ile yeterlidir.
Şimdi gelelim İran bu yarışın neresinde
Nükleer güç reaktörlerine yakıt çubuklarındaki zenginleştirilmiş uranyum oranı %3,5 ile %4,0 arasında değir.Eğer İran'ın amacı nükleer güç reaktörlerine yakıt üretmek ise bu oran yeterlidir.Zenginleştirme oranı %20 kadar artırılırsa, o da makul bir orandır. Nükleer tıpta kullanılan bazı uygulamalar için gereklidir. İran çok doğru olarak, siyasi nedenler ile dışa bağımlı kalmamak için bu teknolojileri geliştirmiş olabilir. Ancak %20'lik oran geçilirse İran amacının masum olduğunu Türkiye hariç kimseye anlatamaz. Bu oran aşılması nükleer silahlanma anlamına gelir.Dünyada heyecan yaratan gelişmede bu oranın aşılacağına dair emarelerin mevcut oluşudur. Şimdi bu emarelerin neler olduğunu görelim.
Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın zenginleştirme tesislerinde elde edilen bir yakıt çubuğunu, Tahran nükleer güç reaktörü yakıt kazanına yerleştirirken görüntüsü TV ekranlarına yansıtılmıştır. Bu haber gerçeği yansıtıyorsa ve İran yeterli güvenlik testlerinden geçmemiş yakıt çubuklarını kullanıyorsa,reaktör civarında oturanların tehlikede olduğu iddia edilebilir.
İran santrifüj sayısını son bir kaç ay içersinde üç katı artırmıştır şu anda elinde 700 tane mükemmel işleyen IR-4 santrifüj makinesi vardır. 2300 yeni makineyi işletmeye almak için çalışmaktadır. Ayrıca Natanz yeraltı nükleer tesisinde 9000 adet IR-1 tip çalışmakta olan ilkel santrifüj makinesi vardır. İran'ın şu anda elinde olan imkanların kaba analizinden bir sene içinde nükleer silah yapımını uygun zenginleştirilmiş Uranyuma sahip olacağı sonucu çıkarılır.
Nükleer bomba yapımına uygun zenginlikte uranyum elde etmekle iş bitmez. Bunu silah haline dönüştürebilmek için gaz halindeki zenginleştirilmiş uranyumu yarım küre şeklinde metale dönüştürmek ve ortasına zincirleme nükleer tepkimeyi başlatacak bir nötron kaynağı yerleştirmek gerekir. Nötron kaynağı nükleer patlamanın tetiği görevini yapar. Zenginleştirme işlemine paralel olarak, istihbarat raporlarına göre, İran tetikleme mekanizmasını da başarmıştır. Bu bilgi Uluslararası Atom Enerji Ajansının (IAEA) yayınlanmayan 2009 raporunda yer almıştır.
Nükleer bomba yapmakla da iş bitmiyor. Birde onu hedefe atacak bir sisteme de sahip olmanız gerekir.Zenginleştirilmiş uranyumu nükleer başlık haline getireceksiniz ve bir füze ile hedefi vuracaksınız. İran bu amaca yönelik olarak değişik menzillere sahip füze geliştirmiştir.İsrail İran için bir numaralım hedeftir. İran 740 kg ağırlığında nükleer başlık taşıyan Şahap füzesi ile 1600 kilometre uzaktaki bir hedefi vurabilir.İsrail'in telaşı İran'nın bu kabiliyetini bilmesindendir.Ayrıca geliştirdikleri katı yakıtlı Sajil-1 ve Sajil-2 füzelerinin menzilleri 2000 ve 2400 kilometredir.Türkiye bu menzillerin içindedir.
İran'ın zenginleştirme ve füze teknolojilerine sahip olması ülkemiz açısından ne gibi tehditler doğurduğu ortadadır. İran bölgesel bir güç haline gelmiştir.AB ve ABD bunu önleyecek bir yaptırım potansiyeli yoktur.Bu durumda Türkiye kendi başının çaresine bakmak durumunda kalacaktır. Malatya konuşlandırılan füze kalkanı bizden çok daha uzak menzildeki ülkeleri nükleer saldırıya karşı önlem almasını sağlar. Onlar kendilerini füze savar sistemleri ile korurken biz ne yaparız bilemiyorum.Geçmişte Suriye'nin ülkemize yönelik terörist faaliyetlere verdiği destek ve Suriye İran arasındaki ilişkiler,Hatay ve su problemleri göz önüne alınırsa,ortaya yeni bir güvenlik sorunu çıkacaktır.Irak üzerinde ABD tam bir kontrol sağlayamamıştır.Irak şiilerinin İran'la ilişkileri de dikkate alınması gereken bir başka konudur.Bu bölgedeki petrol kaynaklarını kimin kontrol edeceği de ucu açık bir sorudur.AB'nin Rusya ve Ortadoğu enerji kaynaklarına aşırı bağımlılığı ve risk almaktan kaçınan siyasi tutumu soruna müdahale şansını zayıflatır.NATO'nun olayı algılama biçimi de ayrı bir tartışma konusudur.İran füzelerinin erişimi içindeki Ankara'nın değişen koşuları göz önüne alarak yeni politikalar geliştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.