Güncelleme Tarihi:
Örneğin cep telefonları gibi diğer pek çok şeye benzer şekilde iş sürekliliği de donanım tabanlı olmaktan çıkarak yazılım tanımlı özellik kazandı. Geleneksel iş sürekliliği planları donanıma odaklanma eğilimi gösteriyordu: Elektrik kesintisi durumunda, elektrik jeneratörlerinin ve kesintisiz güç kaynaklarının operasyonları sürdürmesini sağlıyordu. Tedarik zincirindeki kesintileri telafi etmek için bir acil malzeme stoku tutuluyordu. Kurumsal kampüsü erişilemez hale getirebilecek yangınlar, seller, depremler ya da diğer acil durumlara karşı hazırlıklı olmak için yedek veri merkezleri ve yedek ofis konumları bulunuyordu.
Ancak, 2020 açıkça gösterdi ki acil durumlar ofis binası, veri merkezi, malzemeler ya da güç nakil şebekelerinden çok daha fazlasını etkileyebilir: Virüs işgücünü hedef aldı. Normal iş operasyonlarını –ya da en azından operasyonların temel kısımlarını– sürdürmenin çaresi yedek tesisler ya da depolanan malzemeler değildi. Bunun yerine yardımımıza koşan, yazılım ya da daha belirgin olarak ifade etmek gerekirse, modern bulut teknolojileri oldu: Dijital çalışma alanları, video konferanslar, dosya paylaşımı ve diğer çevrimiçi işbirliği araçları çalışanların bir yandan üretkenliğini korumasını, diğer yandan da evlerinde güvende kalmalarını sağladı. Küresel salgın, dijital çalışma alanları ve bulut tabanlı işbirliği gibi teknolojilerin, her iş sürekliliği stratejisinin temel bir parçası olması gerektiğini gösterdi; bu da söz konusu teknolojilerin, dijital iş stratejisinin ayrılmaz bileşenleri gibi kullanılması anlamına geliyor.
Yeni Akıllı Çalışma
Bu yıl evden çalışma yönteminin benimsenmesinde gözlenen büyük artış, yeni bir çalışma normali doğrultusundaki eğilimi de hızlandırdı. Ancak, gerçekten akıllı çalışma, ihtiyaç dolayısıyla çalışanların evden çalışmasına izin vermenin çok ötesinde bir şey. Citrix’e göre, işletmelerin 2021 yılında bir sonraki adımları atması ve çalışanlarının mümkün olan en odaklanmış ve en üretken şekilde çalışmasını sağlaması gerekiyor. Bu, çalışanları yalnızca dijital çalışma alanları gibi doğru teknolojilerle donatmakla sınırlı değil. Her şeyin ötesinde, çalışanlara kendi çalışma biçimlerini seçme özgürlüğü vermek anlamına geliyor. Ayrıca, çalışanların nerede çalıştıklarına, ne zaman çalıştıklarına ya da hangi aygıtları kullandıklarına bakılmaksızın, hem fiziksel olarak hem de kurumsal düzeyde, kendilerini rahat hissettikleri ve üretken olabilecekleri bir ortam yaratmak anlamına geliyor.
Akıllı çalışma hem çalışanlara hem de işletmelere birçok yarar sağlıyor. Çalışanların özgürlüğünü ve özerkliğini artırarak zamanlarını daha iyi ayarlamalarına olanak tanıyor. İşlerini kişisel amaçlarına ulaşma yolunda en uygun şekilde yapılandırma yetkisi veriyor. Ayrıca, çalışanların işe gidiş geliş zahmetinden kurtulmasını ya da işle ilgili görevlerini ailedeki günlük işleyişe göre planlamasını sağlayarak iş hayatı-özel hayat dengesini daha iyi kurmalarına ve daha genel bir ifadeyle, hayat kalitesini iyileştirmelerine olanak tanıyor.
Öte yandan işletmeler artan üretkenlikten ve sonuç olarak işle ilgili daha iyi sonuçlardan yarar sağlıyor. Günümüzün yüksek potansiyel taşıyan yetenekleri işverenlerden istedikleri yerden çalışma esnekliği talep ettiğinden, yine, akıllı bir çalışma ortamı haline gelmek, yalnızca şehirlerde değil, metropol alanı dışında da işletmeleri genç yeteneklerin gözünde daha çekici kılıyor. Üstüne üstlük akıllı çalışma işletmelerin ofis alanı, elektrik, ısıtma, park yeri, vb. kalemlerden tasarruf etmesine de olanak tanıyor.
Yeni Sürdürülebilir İş Modelleri
Şirketlerin 2021’de yoğunlaşması gereken üçüncü bir önemli konu da sürdürülebilirlik. Korona krizinin geniş kapsamlı etkileri, çok daha büyük bir riski, önemli ölçüde tartışmaların dışına itti: iklim krizi ve onun ortaya çıkardığı bütün toplumsal, sağlıkla ilgili ve ekonomik riskler. Gelecek yılın bir dönemlinde şu anda üretilmekte olan aşıların yardımıyla salgını kontrol altına aldığımızı hissedebiliriz; ardından, küresel ısınma ve genel olarak sürdürülebilirlik yeniden her şeyin merkezine yerleşecek ve yerleşmeli de.
Gelecekte müşteriler ve çalışanlar, şirketlerin, ürünleri, hizmetleri ve günlük iş operasyonları konusunda sürdürülebilir bir şekilde hareket etmesini talep edecek. Dolayısıyla, işletmelerin, süreçleri ve iş akışlarını optimize ederek karbon ayak izi ve atık azaltmayı hızlandırmak amacıyla kurumsal sosyal sorumluluk girişimlerini yoğunlaştırmaları gerekecek. Teknoloji burada önemli bir rol oynuyor: Dijitalleşme daha fazla BT sisteminin kullanılması ve dolayısıyla daha fazla güç tüketimi anlamına gelirken, aslında işletmeler örneğin, BT’lerinin daha büyük bir bölümünü genel buluta geçirerek dijitalleşme yoluyla karbon ayak izlerini küçültebilir. Büyük bulut sağlayıcıları hem yüksek enerji tasarruflu donanım kullanır hem de veri merkezlerinin elektriğini temiz enerjiden sağlama konusunda katı politikalar uygular.
İşletmelerin daha sürdürülebilir bir nitelik kazanabilmesi için teknolojinin yanında başka yollar da var. Örneğin, işletmeler çalışanlarının –ya da onların en azından bir bölümünün– işe arabayla gidip gelmeyi bırakarak daha çevre dostu bir ulaşıma kolayca geçebilmesi için elektrikli bisikletlere maddi destek sağlayabilir. Yüksek potansiyel taşıyan genç yetenekler, gelecekteki iş seçimlerinde bir şirketin sürdürülebilirlik stratejisini önemli bir faktör olarak görecekleri için, bütün bu adımlar da şirketleri birer işveren olarak daha çekici hale getirir. Ancak, güç tüketimini azaltmak ve enerji verimliliğini iyileştirmek ekonomik açıdan da mantıklı olduğundan, işletmeler her şeyin ötesinde karbon ayak izini küçültmek için gittikçe daha çok çabalayacak.
Bu üç konu ilginç bir şekilde bir noktada kesişiyor: Akıllı çalışma işletmelerin üretkenliği ve çalışan bağlılığını artırmasına olanak tanıyor, ama aynı zamanda iş sürekliliği ve sürdürülebilirlik girişimlerine de katkıda bulunuyor. Bu yüzden, işletmeler, bir yandan 2021 ve sonrasındaki gelecek kuşaklar için gezegenimizi korumak amacıyla, ortak hedefimiz olan ekolojik ilerlemeye katkıda bulunurken, aynı zamanda akıllı bir çalışma stratejisi benimseyerek esnekliği, üretkenliği ve çalışanların iş hayatı-özel hayat dengesini de iyileştirebilir.