Güncelleme Tarihi:
Salgından önce neler yapılıyordu, eğitimde teknoloji neredeydi kısaca bir hatırlayalım. Çin, Hindistan ve ABD başta olmak üzere pek çok ülke salgın öncesi okullarda yapay zekâ tabanlı sistemleri denemeye başlamıştı. Ayrıca AR (Artırılmış Gerçeklik) ve VR (Sanal gerçeklik) de kullanılan teknolojiler arasındaydı. Geçen yıl ağustos ayında, Coursera’nın kurucularından ve 190'dan fazla ülkede milyonlarca online öğrencisi olan Michigan Üniversitesi’nin, yeni bir genişletilmiş gerçeklik girişimi başlattığını yazmıştım. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün olsa da salgın gibi küresel bir sorunda pilot çalışmaların genele sunulması doğal olarak kolay olmadı ve pek çok eksiklik yaşandı. Fakat çalışmalar hâlen sürüyor ve önümüzdeki yıllarda daha planlı, hazırlıklı olarak devam edebilir.
UNICEF de öneriyor
Bilindiği gibi UNICEF, dünya genelinde çocukların refahı için çalışmalar yürüten bir kurum. Çalışmaları arasında dünyadaki çocuklara eşit sağlık ve eğitim hizmeti sunulmasına yönelik girişimleri de bulunuyor. UNICEF’in web sitesine baktığımızda şu açıklamaya görüyoruz: “Artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik (AR / VR) gibi yeni teknolojiler, kurumun sağlık, eğitim ve öğretim gibi konularda farklı ülkelerden çocuklara ulaşma ve onlara yardım edebilme şansını büyük ölçüde arttırma potansiyeline sahiptir.”
Gerek UNICEF gerekse Dünya Ekonomik Forumu gibi kurumlar tarafından da desteklenen bu teknolojileri bir arada kullanarak yeni çözümler oluşturma zamanı gelmiş olabilir. Tüm bu hayatı kolaylaştırabilecek çözüm önerilerinin önünde ise “internet” engeli bulunuyor. Zira her çocuğun internet bağlantısı olmayabiliyor. Eğer dünya genelinde internet bağlantı sorunu aşılabilirse yakın zamanda eğitimi ağırlıklı olarak ev ortamına çekmek cazip bir seçenek olabilir.
1-Yapay zekâ altyapısına dayanan sistem öğrenci ile diyaloğa geçebilir ve öğrencinin öğrenme şekline özel materyaller kullanarak öğrenmeyi kalıcı hâle getirebilir.
2- Eğitim maliyetleri ucuzlar ve internet olan her yerden, herkes bu hizmete ulaşabilir. Özellikle kırsal kesimdeki zor ulaşım koşulları düşünüldüğünde bu sisten daha cazip hâle gelebilir.
3-Öğretmenler, idari iş yükü ve zaman kaybettiren evrak işleri ile uğraşmak yerine öğrencilerine odaklanarak, onların yeteneklerin ortaya çıkartacak zamana sahip olabilirler.
4-Kişiye özel eğitim sayesinde çocuklara dersler onların daha iyi öğreneceği şekillerde (görsel, işitsel vb.) sunulabilir. Böylelikle öğretim daha kalıcı hatta daha eğlenceli hâle gelebilir. Bu aynı zamanda öğrenme süresi birbirinden farklı olan çocuklar için de avantaj olarak görülüyor. Dersi bir defa dinleyip öğrenen çocuklar olabileceği gibi defalarca tekrardan sonra öğrenenler de olabiliyor. Ancak fiziksel bir sınıfta onlarca öğrenci için ayrı ayrı ders anlatılması ne yazık ki mümkün olamıyor.
5- En iyi öğretmen çocuğa özel ders veren yapay zekâ olacağından veliler de “en iyi öğretmeni” bulabilmek için uğraşmaktan kurtulabilir.
6- Fiziki ortam masrafları nispeten azalacağından paralı okullar ucuzlayabilir.
7- AR/VR gibi teknolojilerle öğrenme desteklenerek detaylı ve eğlenceli hâle getirilebilir.
Örgün eğitimin nasıl ki eksikleri varsa bu modelde de mutlaka eksik kalan noktalar olacaktır. Teknolojiden fazlaca faydalanılan bir eğitim modelinde çocukların daha az sosyalleşeceği düşünülebilir. Uzaktan eğitim modelinde ise anne babaları çalışan çocukların evde olması farklı sorunlar doğurabilir. Ancak teknolojiden faydalanılması tamamen fiziksel okulların kapanması demek değildir. Konunun uzmanları mutlaka bir karma oluşum planlayarak buna da bir çözüm sunabilirler.
Eğitim ve öğretim şekli ne olursa olsun önemli olanın “iyi insan” yetiştirmek olduğunu hatırlatmakta da fayda görüyorum.