Eğitim, Dershaneler ve Sahipsiz Öğrenciler

Güncelleme Tarihi:

Eğitim, Dershaneler ve Sahipsiz Öğrenciler
Oluşturulma Tarihi: Aralık 14, 2013 06:54

Dünya bilenler ve bilmeyenler olarak ikiye ayrışıyor, bilenlerin çoğunlukta olduğu ülkeler efendi, cahillerin çoğunlukta olduğu ülkeler sömürge olacak. Peki, biz nerede olacağız? Bilenler tarafında mı cahiller tarafında mı? İstihdam eğitimin kalitesi ile doğru orantılı olarak artar. Toplum bireylerini kültürel ve ekonomik değer üretmeleri için eğitir, bizde siyasete arka bahçe yapmak için. Biz ne yapıyoruz işte yanıtı.

Haberin Devamı

Kılıçlar çekilmiş yüzler gergin sözcüklerin en etkilisini seçerek konuşmaya ve yazmaya özen gösteren gedikli çokbilmişler ordusu, TV ekranlarında, köşelerinde ülkemizin ilkel eğitim sitemini nasıl düzeltiriz problemini bırakıp; sanki Türkiye'yi bilgi çağına taşıyacakmış gibi dershaneleri tartışıyor. ABD gazetelerinde bile, siyasi güç savaşına dönüşen bu rezalet haber oluyor. Muktedirlerde tık yok. Tarafların biri ne olduğuna bir türlü akıl erdiremediğim şehir efsanesi cemaat, diğer taraf TC MEB; ey yüce tanrım bu nasıl bir Türkiye. Kimse öğrencilerin hatırını sormuyor, varsa da yoksa da, güç bende savaşı.

Eğitimi bu seviyesiz ilkelliğe düşüren sorumlulara, öğrencilerin anaları babaları siyasi bir tavır koymuyorsa, analık ve babalık görevlerini yapmıyorlar demektir; oyun evlatlarınız üzerinde oynanıyor. Bir tarafta güçlü olduğunu sandığımız T.C MEB' lığı, diğer tarafta cemaat. Olacak iş mi bu? Sizin çocuğunuzu dershaneye kim muhtaç etti, İşte sorumlu o. Kimse dokunamıyor ona. Savaş cemaat mi güçlü MEB mi güçlüye dönüşüyor. Öğrencilerin geleceği risk altında bunu dile getiren öğretmenlere dayak, basınçlı su, biber gazı, cop, analar babalar şaşkın.

Nasıl oluyor da bir gurup devlet içinde böylesine kadrolaşabiliyor? Devlet kendi gücünün dışında bir güç odağının oluşmasına nasıl engel olamıyor? Şaşırıyorum. İşin garibi kimse bunu sorgulayamıyor. Sorgulama görevi seçmenindir, anaların babalarındır. Çıkmış ağzı çok laf yapan birisi TV ekranına bu bir hizmet hareketidir diyor. Ortada hizmet hareketinden çok daha kapsamlı bir yapı var. Bunu her kes görüyor. Hizmet, Allah rızası için yapılır. Neden bu hareket Allahın yerine siyasetin rızasını alıyor. Neden bir ünlü sporcu milletvekili olabilmek için cemaatin referansına gerek duyuyor, sonra sırası gelince savunuyor. Neden kulüp yöneticisi olmak için cemaatin adamı olmak gerekiyor? Neden cemaate yakın iş adamları avantaj sağlayabiliyor. Başbakan bile ne istediklerse verdik diyor. TV ekranlarında birileri cemaate yakın olduğunu söylüyor, bunlar arasında hiç garibanı yok. Demek ki söylenenler doğru, cemaat olgusu ve etkisi bir gerçek. Siyaset haklı veya haksız ayağınıza basınca feryat ediyorsunuz. Neden etkinliklerinizi uhrevi âlemle sınırlı tutmayıp dünyevi işlere karışıyorsunuz? Neden kadrolaşma gereksinimi duyuyorsunuz? Olan ülkemize oluyor. Seçmen de bu duruma seyirci.
Türkiye 60 seneyi aşkın bir süredir sağ iktidarlar tarafından yönetiliyor. Neden Almanya'da, Fransa'da, Amerika'da olduğu gibi orta eğitimini tamamlayan öğrenciler belli bir standart'ı tutturuyor da bizde böyle bir kalite yok? Yüz binlerce lise mezunu üniversite giriş sınavlarında tek bir matematik sorusunu çözemiyor. MEB lığının umurunda değil. Uluslar arası değerlendirme kurumların yaptıkları sıralamalarda ülkemiz kimi Afrika ülkelerinin bile gerisinde. Bunun sorumlusu Aziziye Mahallesi muhtarımı yoksa bu ülkeyi yöneten hükümetler mi? Seçmen şimdiye değin sorumlu aramadı, o nedenle üniversite mezunlarının %25 işsiz. Yakında biri çıkar işsizliğin arkasında gezi var diyebilir.

MEB tam evlere şenlik, bu sadece orta öğretimde değil yüksek öğretim de içler acısı. İşleri güçleri, kız ve erkek öğrencileri ayırmak, ahlakı cinselliğe indirgemek. 4+4+4 bir gecede çıktı da ne oldu, bir çözüm mü üretildi hayır, bir problem yaratıldı. Analar babalar daha ana kuzusu yavrularını beş yaşında okula göndermek zorunda bırakıldı.

Ülkemizde ortalama eğitim süresi 6,5 yıl, MEB gençlerine böylesine kısa bir eğitim verecek, masalcı dede benzeri eğitim bakanları bunu problem dahi yapmayacak, sonrada ilerlemeden söz edecek. O gençler güreşte bile akranları ile rekabet edemez, nitekim güreşçilerimizin sırtı minderde. İçimden bu masallara hadi canım sende demek geliyor. Ürettiğiniz insansız hava aracı Karadenizli balıkçı ağına takılıyor, kuş mu balık mı belli değil.

Eğitim sistemimizi baştan aşağı gözden geçirmeden ve en kısa zamanda neden sonuç ilkesine dayanan bir eğitim politikası oluşturmadan bilgi çağı sosyolojik yapısına sahip olamayız, cahil milletler topluluğuna katılırız.

Üniversitelere geçmişte, aralarında sınırlı rekabet bulunan kültürel ve hizmet değerleri üreten kar amacı gütmeyen kuruluşlar olarak bakılmıştır. Devlet tarafından finanse edildiklerinden nelerin öğretileceği ne kadar süre içinde öğretileceği, diploma alan öğrencilerin ne gibi haklara sahip olacağı hep devlet tarafından saptanmıştır. Ülkemizde YÖK üniversitelerde okutulacak derslere dahi karışmaktadır. Geçmişte üniversitelerinin işlevlerini devlet, ülkeye hizmet edecek elemanları yetiştirmek olarak benimsemiştir. Bu geçmişte kaldı. Günümüzse üniversitelerin işlevleri ülke sınırlarının dışına taşarak küreselleşmenin zorunlu kıldığı hedefler ile uyumlu hale getirilmektedir. Diğer bir değişle sosyal yaşamın sınırlar ötesi işleyişi, devletin üniversitelerden beklentileri kendine hizmet edecek elemanları yetiştirme işlevinin ötesine taşmıştır. Şimdi oturup da düşünün bu mantıkla çalışan bir eğitim sistemimiz var mı? Küresel değer üretmeden küresel rekabete dayanabilecek miyiz?

Bilgi çağının motoru, yani toplumun kültürel yapısındaki dönüşümleri sağlayacak özgün bilgi üreten üniversiteler ve araştırma merkezleridir. Üniversitelerimiz bu değişimi sağlayacak kaliteye sahip midir? Ülkemiz üniversitelerimizin uyguladıkları programlar ve ürettikleri özgün bilgi, uluslar arası pazarda değer ifade edebiliyor mu? Bu soruya evet demek mümkün değildir. YÖK'ün de böyle bir değer üretmek gibi bir derdi yoktur; sadece özgürlükleri kısıtlayan yöneltmelik yapmada ona buna ceza vermede ustalaşmışlardır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!