Güncelleme Tarihi:
Onları her yerde görüyoruz. Otobüste bir yandan kablosuz kulaklığıyla müzik dinlerken, diğer yandan akıllı telefonunda bir şeyler yazan, bulunduğu ortamdan tamamen soyutlanmış bir öğrenci. Ofiste bilgisayarınız çöktüğünde teknik servise ihtiyaç bırakmayan bir yaz stajyeri. Bir bilgisayar oyununu sizden çok daha kısa sürede öğrenip fark atarak sizi alt edebilen çocuğunuz. Başka bir ülkede doğan, henüz görmediğiniz ama Facebook mesaj grubunda sık sık paylaşılan bebeklik fotoğraflarıyla gelişimini takip ettiğiniz yeğeniniz. Onların hepsi birer “dijital doğan”. Onlar X veya Y kuşağı gibi dijital göçebe değil, tamamen yerli. İnternete bağlı her cihazı kullanma konusunda doğuştan gelen bir yetenekleri var.
Farklılıklarını herkesin kabul ettiği yeni nesilden farklı bir bakış açısıyla bahseden Utkan’a göre dijital doğanları anlamak bireyler için sosyal hayatlarında olduğu kadar, iş yaşamlarında da çok önemli.
Konunun salt teknolojiyi etkin kullanmak olmadığını söyleyen Engin Utkan, Nokia’nın ajan filmlerine de konu olan klasik modellerinden Nokia 9000’ın 1998’de çıktığından bahsederek, 2000’in başlarından itibaren hayatımıza giren akıllı telefonlardaki evrimi, yeni neslin gelişimiyle ilişkilendirdi. “iPhone 10 yaşında, iPhone ilk çıktığında doğanlar bugün 10 yaşında ve onunla doğan nesil hayatın her alanında şimdiden varlığını gösteriyor. Onlar okumayı da yazmayı da dokunmatik ekranlardan öğrendiler. Herhangi bir ekran gördüklerinde onları dokunarak yönetme refleksi gösteriyorlar. Hatta evlerde bir dönem yaygın olarak kullanılan dijital çerçevelerin ekranlarını da parmaklarıyla büyütmeye çalışan çocuklar vardı.” diyerek farklılıkların ilk bölümüne dikkat çekti.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2013 verilerine göre çocuklarda cep telefonu kullanma yaşının 10’a kadar düştüğünü hatırlatan Utkan bu konuda şunları söyledi: “Çocuklarda cep telefonu kullanma yaşı giderek düşüyor. Günümüzde çocuklar arasında cep telefonu kullanma yaşının 6’lara kadar düştüğünü tahmin ediyoruz. 6-10 yaş arasındaki bu çocukların yüzde 85’i cep telefonu üzerinden oyun oynuyor. Aynı zamanda bu kesimin yoğun biçimde video içerik tükettiğini de biliyoruz. Pedagoji uzmanlarının bir bölümü çocuklar için cep telefon kullanma yaşını 10-11 olarak görürken; bir kısmına göre ise lise çağında cep telefonu kullanmaya başlamaları daha sağlıklı. Elbette bu uzmanların tamamının X veya en iyi ihtimalle Y kuşağından insanlar olduğunu hatırlamakta fayda var. Onlar dijital doğanları ne kadar anlıyor bunu bilemeyiz.
Dijital dünyayla bu kadar erken yaşta haşır neşir olan bir neslin yetişkinlik dönemi hakkında sadece tahminlerde bulunuyoruz; bu konuda bir deneyimimiz yok. Günümüzün mevcut tablosu gelecekle ilgili bazı ipuçları verse de, dijital doğanların gelecek tercihleri belirsizliğini koruyor.
Son yıllarda gündemde olan dijital dönüşüm konusuna da değinen Utkan, özellikle şirketlerin bu konuyu bir hayli yanlış anladığını, çalışanlarını sosyal medya kullanmaya teşvik ederek dijital dönüşümde bulunacakları gibi bir yanılgı içinde bulunduklarını söyledi. “Hâlâ pek çok şirket abonelik iptali için müşterilerinden faks istiyor” diyen Engin Utkan, “Özellikle genç şirketlerin yeni nesli iyi okuyamaması büyük talihsizlik. Hayatında faks kullanmamış insanlardan böylesine bir talepte bulunmak, onlara ne kadar yabancı olduklarının da bir kanıtı” şeklinde konuştu.
Google Tüketici Barometresi’nin Ocak 2017 verilerine göre Türkiye’de cep telefonu kullanım oranı yüzde 95’ler seviyesinde. Televizyon kullanım oranı ise yüzde 98. Telefon kullananların yüzde 75’i akıllı telefona sahip. Taşınabilir bilgisayar sahipliği oranı ise yüzde 51 düzeyinde. “Bu oranların ülkemizde ve dünyada hızla mobil ağırlıklı biçimde artacağını tahmin ediyoruz.” diyen Teleperformance Türkiye CEO’su Engin Utkan, sözlerine şöyle devam etti:
“Evet, insanların neredeyse tamamı televizyon seyrediyor. Fakat giderek artan bir kesim de video içeriği internetten izlemeyi tercih ediyor. Sadece internette yayımlanmak üzere çekilen diziler milyonlarca izleyiciye ulaşıyor. Netflix bu anlamda önemli bir başarı hikayesi. Yerli örnekleri de görmeye başladık. Haberleri, tartışma programlarını, dizileri, filmleri, belgeselleri, klipleri ve televizyonda şimdiye dek tükettiğimiz içeriklerin tamamını internette; istediğimiz yerde ve zamanda izlemek dijital doğanların standardı haline gelmiş durumda. Hiçbir dijital doğanı, belli bir gün ve saatte yayımlanacak dizi için televizyonun başına dikemezsiniz.”
We Are Social adlı güncel bir araştırmanın verilerini de paylaşan Utkan, Türkiye’de 48 milyon internet kullanıcısı olduğunu ve bunun 42 milyonun mobil üzerinden bağlandığına dikkat çekti. Aktif sosyal medya kullanıcı sayısının 48 milyon olduğunu da söyleyen Engin Utkan, özellikle genç kesimin internet ve sosyal medya kullanımına çok yatkın olduğu bilgisini aktardı.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun Ocak 2017 verilerine göre 80 milyonluk nüfusumuzun yüzde 16’sını 0-8 yaş grubunundaki çocuklar oluşturuyor. 10-19 yaş grubundakilerin oranı ise yüzde 16’a yakın seviyede. Teknolojik imkanlara aynı seviyede erişemiyor olsa da, ülkemizde 20 milyonluk bir dijital doğan nüfusundan söz edebiliriz. 10 yıl sonra ise Türkiye tüketici nüfusunun yarısını dijital doğanlar kaplıyor olacak. Peki markalar, bu yeni nesilin iletişim dilini ve davranışlarını ne kadar iyi analiz ediyor? Engin Utkan’a göre bu konuda yapılacak çok iş var ve geçen her gün aleyhte işliyor. Yeni neslin yaşam tarzının, algılama ve iletişim kurma şeklinin ezber bozduğunu söyleyen Utkan, şu tespitlerde bulunuyor:
“İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri olan iletişim ve sosyalleşme günümüzde önemli bir evre yaşıyor. Dijital doğanlar emojilerle iletişim kuruyor ve duygularını şekillerle çok daha iyi anlatıyor. İletişim kurma, haberdar olma, karar verme, satın alma ve tüketme konusunda çok yeni tercihlerle karşı karşıyayız. Kesin olarak bildiğiniz bir şey var: Bu çocuklar farklı. Gazeteler yerine blogları okuyorlar. Sosyal ağlarda çok hızlı hareket edip tanışıyorlar. Büyük olasılıkla bir kütüphane kartının neye benzediğini bile bilmiyorlar. Herhangi bir konuda telefonla konuşmaktansa mesajlaşmayı tercih ediyorlar ve ortak bir kültürle birbirlerine bağlılar. Onlarla iletişim kurabilmek, şimdiye dek yaşamış herhangi iki nesil arasındakinden çok daha zor olacak. Yani şimdiye kadar söylenegelen o ‘kuşak çatışması’nın ne olduğunu muhtemelen asıl bundan sonra göreceğiz.”
Teknoloji dünyasında her beş yıllık periyotta yeni furyalar beliriyor. Robotlar gündemimizde uzun süredir yer kaplıyor olsa da yapay zekalı asistan ve işçi robotların örneklerini yeni yeni görmeye başladık. Bununla birlikte, son yılların favori teknolojisi sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik (AR). Pek çok önemli marka sanal gerçeklik gözlüğü ve 360 derece kayıt yapabilen kameralar geliştirdiler. YouTube ve Facebook, 360 derece video desteğini hemen yayına aldı. Fakat sanal gerçekliğin eğlenceli 360 derecelik videolardan ibaret olmadığını biliyoruz. “Yeni teknolojilere uyum konusunda doğuştan yetenekli olan yeni nesil için sanal gerçeklik, alternatif bir yaşam anlamına gelebilir” diyen Engin Utkan bu konuda şunları söylüyor: “Sanal gerçeklik dediğimiz şey, baktığınız yere göre ütopik veya distopik gelebilir. Şimdiki gibi kocaman başlıklar yerine, gerçek görüntüye sanal görüntüleri bindiren VR kontak lenslerin olacağını düşünürsek; herkes günlük hayatı içinde dışarıdan bakanların bilmeyeceği şeyler görebilir. Çoğu insana saçma ve tedirgin edici gelecek çoğu davranış, dijital doğanları cezbedecektir. Örneğin istediğiniz görüntüye ve davranışa sahip sanal evcil hayvanınızı gittiğiniz her yere götürüp onunla eğlenebilirsiniz.”
Özetle, Engin Utkan’ın “dijital doğanlar” olarak bahsettiği yeni neslin arzuları, istekleri, anlama ve anlatma şekilleri çok farklı. Dolayısıyla onlara ulaşmak isteyen kişilerin de kurumların da yeni yöntemler geliştirmesi şart. Yaptığı sunumda dijital doğanlara ulaşmak için üç yıl gibi bir zaman kaldığını ve çok hızlı biçimde harekete geçilmesi gerektiğini söyleyen Utkan; “Bugün mevcut müşterilerinizde denediğiniz çözümlerdeki başarı ölçü değil. Dijital doğanların yenilikçileri ve vizyonerlerinin kimler olduğu önemli olacak. Onlara, onlarla nasıl çözüm üreteceğiz, bu soruya cevap aramamız gerekiyor” dedi.